Eskiyen Acılar

137 4 4
                                        

Bir eskicinin gözünden bakabilmek lazım hayata, sonuçta odur kıymetini gözünüzde yitirmiş ve bir kenara atılmış eşyalarınıza değer biçen.Odur tükenmişliği lügatından çıkaran ve her şeyin eskidiği dünyada eskimeden ayakta duran.
Ne zaman ki bir eskicinin baktığı gibi bakabilecek olsak hayata, o zaman tükettiğimiz her şey bir bir anlam kazanabilir; sevgilerimiz,acılarımız,duygularımız hatta çaresizliklerimiz bile anlam kazanabilir.
Demem o ki, yorgun düşmüş gözlerine aldanmamak lazım onun veyahut yırtık pırtık elbiselerine.
O bize hâlâ durmadan,usanmadan ve asla pes etmeyecekmiş gibi duran bir nidayla, hayata anlam katabilmenin sırrını haykırıyor her defasında;
eskiiiiiciiiiiiiiiiii.

Eskitirken eksilmek, tüketirken tükenmek ve zavallılaştırmak yaşamı, yaşamaya dair ne varsa yoksullaştırmak yada biriktirerek yosunlaştırmak.Bu, biz insanoğullarının yeğâne görevi.
Velhasılkelam bu dünya,hayvan ve diğer canlılara ait, bizler sadece davetsizce gelen,elmayı bahane eden kötü misafirlerden ibaretiz.

Tehar yorgun düşmüş gözlerle sorgu odasındaki saate baktığında,saat 03:23'ü gösteriyordu.Dışarıdan gelen bir köpeğin inlemesine kulak kesildi birden.Acı bir inlemeydi bu.Amansız bir hastalığa yakalanmış,kulağı ve kuyruğu birer saat arayla kesilmiş, aynı anda bit sürüsü tarafından esir alınmış bir sokak köpeğini hayal etti Tehar bu acı inlemeleri dinlerken.Tehar'ı sorgu odasına hastanedeki işlemler bitince aldılar ve o ara saat tam olarak akşamın altısına geliyordu.Hastane morgunda gömülmeyi bekleyen bir cesetteydi Tehar'ın aklı.Beraris'i tanıdığından beri ilk defa bu kadar uzun süre düşlememişti onu.Aklı fikri, sürekli o kaskatı kesilen,ruh gibi bembeyaz bir teni içten içe zorlayan yeşil damarların sarmaladığı,çıplak,aciz,zavallı cesetteydi.Rulin'i, o su deposundan çıkardığı an, bir an olsun aklından çıkmıyordu.
Sorgu odasında çapraz sorguya alınmıştı Tehar ve o sorguyu,sorgu odasından bakılınca sadece siyah bir cam olarak gözüken camın arkasından izliyordu Saruzan.
Kirli sakallı,uzun boylu,kareli bir gömlek giyen,kalıbıyla gömleğinin düğmelerine rest çeken,omuzlarının genişliğiyle koltuk altındaki mesafeyi daraltan,kaba,anlamsız,sorgu dolu bir polis memuru,aldığı her cevaptan sonra masaya sert bir şekilde elini vurup duruyordu.Tehar'a bu durum zihinsel bir işkence gibi geliyordu zira iki gündür gözüne uyku girmemiş ve yorgunluktan konuşmaya bile mecali kalmamış bu adamın gözlerinin tam da kapanacağı anda, eliyle sert bir şekilde, bir kez daha masaya vuruyordu polis memuru ve artık komik bile sayılabilecek bir edayla,Tehar, gözlerinin yuvalarından fırlarcasına göz kapaklarına uyguladığı şiddetli baskıya ayak uyduramıyordu ki bu yüzden ani gelişen reflekslerle sürekli tam da dalıp gideceği anda oturduğu sandalyeden,uzatma lambasına doğru sıçrayıp duruyordu.
"Ne demek lan yeşil yüzlü söyledi Rulin'in yerini?
Ya bize doğru dürüst bir eşgal verirsin ya da bu işin ucu eninde sonunda sana dayanır."
"Size yüzünü yeşile boyamış bir adamın ne tür bir eşgalini verebilirim ki? Boyu benden uzun olan,iri yapılı,siyah giyinimli,başında siyah şapkası olan,yüzünü yeşile boyamış bir adam işte ve aramızda geçen diyalogları kırk kez anlattım size." Lafını bitirdiği gibi göz kapaklarının altlı üstlü birleşmesine engel olamadı yine ve tekrardan dalıp gitti.
Saruzan,lafını bitirip başını masaya koyan Tehar'ın çaresizliğini izliyordu camın ardından.
Yine aynı tepki geldi polis memurundan,masaya bu sefer iki eliyle sertçe vurdu.Yine aynı irkilme,yine aynı çaresizlikle gelecek olan soruya kulak kesilme,yine aynı köpeğin, dışarıda bir yerlerde gecenin sessiz karanlığını deşen inlemesi...
"Kafaya mı alıyorsun lan beni?Başlarım sana da yeşil yüzlüne de.Gerçeği söyleyeceksin bana gerçeğiiiiiii."
İkinci 'gerçeği' deyişinde polis memurunun sesi olabildiğince yükselmişti.
"Gerçek bu."Dedi Tehar, bu sefer başını masaya koymak yerine, geriye doğru yaslandı sandalyeye ve gözlerini tavana dikti.Bu hareketi boynunda hafiften bir rahatlık hissi bile uyandırmıştı.
İstifini bozmadan ekledi,"Dışarıdaki köpeğin acısına biri son veremez mi?"
Polis memuru bir hışımla yerinden kalktı,şuan o kalıplı cüssesinin yarısı tepede asılı duran uzatma lambasının ışığından faydalanmıyordu artık ve o koca,infiale her an yol açabilecek alan korkunç bedeni,şuan ışığın ve ışığın arkasına sığınan korkak gölgenin yardımıyla da bir canavarı andırıyordu.Tehar oralı bile olmadı.Polis memurunun o 'görkemli yükseliş'ine göz ucuyla bile bakmadı. Gözleri hâlâ siyaha boyanmış olan kara tavanda ve kulakları hâlen dışarıda inleyen köpeğin sesindeydi.
Elini Tehar'ın saçlarına doğru uzattı polis memuru,parmaklarını uzayan saçlarına daldırdı ve sıkıca tuttu.Feci bir an gelmişti,ani bir hareketle,
-ki o andan önce Tehar kafa tasının deriyle bütünleştiği noktada, saç tellerinin derisiyle vedalaşacak izlenimini uyandırdığı acıyı hissedecekti-
Tehar'ın başını önünde duran masayla buluşturdu.
"Dalga geçme lan benle" derken yol açtığı ilk infialin haklı gururunu yaşıyordu elbette polis memuru.
Bu esnada başı, masayla buluşmadan önce hoş bir serinlik hissetti Tehar,başı koca adamın ellerinde masaya doğru ilerlerken.
Acı,kan,sızlama ve yeniden acı olan bir döngüye hızlı adımlarla ilerletiliyordu Tehar.
Elleri hâlâ aynı yerde duruyordu polis memurunun ve Tehar'ın kulağına doğru eğildi koca cüsseli adam.Fısıldadı kulağına:
"Bana elbet gerçeği anlatacaksın angut herif."
Tehar'ın yüzü kanlar içindeydi ve
Bu durum odadaki iki polis memurunun da hiç umrunda değildi.Hatta sorguyu önündeki kalem ve kağıt ile aklıca kayda alan ve arada Tehar'a sorular yönelten ikinci polis memuru göz işaretiyle Tehar'ı gösterip tebessüm bile etti.Kan ve gözyaşı, çoğu zaman hoşuna giderdi bu tür adamların.
Tehar yaşadığı acıdan dolayı göz kapaklarını sıkı sıkıya kapadı.
Göz çevresindeki buruşuk çizgilerden göz kapaklarını ne denli sıktığı ortadaydı ve çektiği acı buradan belli oluyordu.
"Gerçek buuuu."
Dedi Tehar ama bu sefer ona eşlik eden ve konuşurken boğazına kaçan ve öksürmesine sebep olan kanı da katmak lazımdı bu duruma.
Sorulan soruların büyük kısmını kendi payına almış olan ve Tehar'ın ağzının,burnunun kanamasına sebeb olan adam, en son yaptığı hareketi tam da tekrar edeceği esnada sorgu odasının kapısı bir anda açıldı ve içeriye Saruzan girdi.
"Çıkabilirsiniz beyler."
Buyruğunun ardından,
"Peki efendim."
Cevabı geldi aynı anda ikiliden.Oyuncakları ellerinden alınan iki çocuğun yüz ifadesine büründüler ve 'çıkabilirsiniz' buyruğunu ebeveynlerinden işittikleri,
'hadi çocuklar odanıza, uyku zamanı' hissiyatıyla duyumsadılar.
İçerdeki iki polis memuru dışarı çıkana dek kapı eşiğinde bekledi Saruzan.Ardından kapıyı kapattı ve sandalyeyi çekip oturdu.Şuan Tehar'ın tam da karşısındaydı.
Tehar'ın hâlâ başı masadaydı ve göz kapakları hâlâ kapalıydı.Bu sefer cidden dalıp gitmişti.Ne kapıdan gelene baktı ne de dışarıdan gelen onu rahatsız eden köpeğin inlemesini umursadı. Şuan ağzının ve burnunun kanaması bile umrunda değildi.
Yorgun düşen bedenine teslim olmuştu.Şuan Rulin'i bile düşünemez haldeydi, zira koca bir karanlık boşlukta öylece asılı kalmış gibi hissediyordu,zihinsel bir çöküşün tomurcuklarını toprağa serpiştirdiği esnada.
"Tehar,sanırım şu koca merkezde sana inanan tek kişi benim." Dedi Saruzan tırnağıyla masaya anlamsız şekiller çizerken.
Umursamaz bir ifadeyle başını kaldırdı Tehar.Sağ eliyle yüzündeki kanı temizlemeye çalıştı fakat bu hareketi kanın yüzünde daha da dağılmasına sebeb oldu.Sonra vazgeçti yüzünü eliyle temizlemekten.Ellerine baktı,yüzünden ellerine bulaşan kanı izledi,bu sefer damla damla ellerinden pantolonuna doğru düşüyordu kan.Kanın ilkin pantolonunda küçücük bir damla oluşunu, ardından o damlanın dağılıp büyümesini seyretti Tehar.
''Kimin bana inanıp,kimin inanmadığı umrumda değil Saruzan.Şu sorguyu bitirin de eve gidip uyuyayım ben."
Saruzan eliyle sorgu odasının kapısını gösterdi.
"Sanırım sorgu bitti."
Tehar,sandalyenin kollarından aldığı destekle ayağa kalktı.Ağır adımlarla kapıya doğru yöneldi.
"Haa! Unutmadan bu olay aydınlanana kadar seni buraya tekrar çağırabiliriz Tehar.
"Bu cümleyi kurarken dönüp odadan çıkmakta olan Tehar'a bakmadı Saruzan.Sırtı odadan çıkan adama dönük ve hâlâ tırnaklarıyla masada, tam da uzatma lambasının aydınlattığı yere bulaşan kanla, anlamsız şekiller çizmeye devam ediyordu.
Tehar son söylenenlere hiç aldırış etmeden kapıyı açtı ve yorgun bir savaşçının,yorgun düşmüş bedenindeki iç huzursuzluğunu hissetti içinde.Koridorda bir polis memurunun eşliğinde ilerlerken Sajen'i gördü.Sajen üçlü bir oturağın tam ortasında oturmuş ve başını ellerinin içine alarak endişeyle bekliyordu ve şuan kendisine doğru yürüyen bu adamı farketmemişti.
Tehar öylece Sajen'in yanından geçerken, ayağı kalktı Sajen ve seslendi.Dönüp bakmayınca Tehar,hızlı adımlarla ona doğru ilerledi ve sağ omuzuna dokunup onu durdurdu.
Sajen,Tehar'ın yüzünü görünce çıldırdı.Arkasına dönüp boş koridora öylece bağırdı.
"İşkence haaa!Bunun hesabını vereceksiniz.Davacı olacağız.Yargılanacaksınız bir bir."
Tehar,Sajen'in kolundan tuttu ve ilerlemeye devam ettiler.
"Sajen,buna işkence mi diyorsun gerçekten?"
"Ağzın, yüzün kan içinde Tehar."
"Ufaktan kanıyor işte,önemsiz.İşkence diyemeyiz buna."
Dışarıya çıktıklarında,Sajen Tehar'ı polis merkezinin bahçesine doğru çekti.Çimleri sulayan fıskiyelerden birine avucunu dayadı Sajen ve avucuna dolan suyla Tehar'ın yüzünü temizlemeye koyuldu.Cebindeki peçetenin de yardımıyla,kana bulanmış yüzü bir nebze de olsa temizledi.
"Hadi kalk da gidelim Tehar."Dedi, elini çimlerde öylece oturmuş olan Tehar'a uzatırken.
Tehar,Sajen'in yardımıyla oturduğu yerden kalktı.
Göğe baktı.Gözlerini kapattı ve Sajen'in omuzuna dayadı bedenini.Sajen kendi aracına doğru götürdü Tehar'ı.Ona yardım edip arka koltuğa uzattı.Şoför koltuğuna geçmeden dönüp polis merkezine baktı.Gece yarısı olmasına rağmen koca binadaki bütün odaların istisnasız bütün ışıkları yanıyordu.Bu esnada Tehar uzandığı arka koltuktan tam da Lusya dağının tepesinde duran yarım ayın,kendi etrafına topladığı bulut kümeleriyle dansını izliyordu.Sajen aracı çalıştırıp yaşadıkları mahalleye doğru ilerlerken,Tehar'a, onu da sorguya aldıklarını,sorgudan sonra onunla görüşmeye hakkı olmasına rağmen,buna izin vermediklerini,bunu yapmaya hukuksal olarak yetkilerinin olmadığını falan anlatıyordu.
Aracın arka koltuğundan sigara dumanı geldiğini farketti.Dönüp baş ucuyla Tehar'a bakınca.Anlattıklarını pek de dinlemediğini farkketti ve susup yola bakmaya devam etti.
Biraz sonra dayanamayıp tekrar konuşacaktı belki de fakat şuan bir eli direksiyonda, bir eli ise ceketinin iç cebindeki sigara paketinden sigarasını almakla meşguldü.Bir sigara da Sajen yaktı ve ana yoldan bulundukları mahalleye varan toprak yola saptı.Tehar,yüz üstü uzanmış ve asfalt yolun,aracın tekerleriyle buluştuğunda çıkardığı sesi dinliyordu.İnce ve sakin bir sesti bu.
Bu ses tam tersi oranda değişip yerini,tekerlerin taş ve toprak ile buluştuğunda çıkardığı o kaba ve sert sese bırakınca,toprak yola saptıklarını ve birazdan eve varacaklarını anladı Tehar.
Çocukluğunda,uzun yolculuklardan dönüp evlerine gelecekleri vakit,sırf kusmamak adına yol ile göz göze gelmemeye çalışırdı.Uzandığı arka koltukta öylece kulağını aracın koltuğuna dayar ve o an üzerlerinde seyir halinde oldukları yolun sesini dinleyip, o yolun şeklini şemalini hayal ederdi.Şuan tam da toprak yolun sesini dinlerken o uzun yolculuk anıları canlandı Tehar'ın aklında.
Şu anın, geçmiştekinden tek farkı, araçta çalan ağır bir müziğin olmamasıydı.Tehar'ın çocukluğundaki uzun yol anılarında babasının,
dinlemekten haz aldığı,
Tehar'a asla bitmeyecekmiş gibi gelen,
çaldıkça çalan,
bittikçe başa dönen,
ağır müzikleri vardı.Ve bu bahsettiğim müzikler,o çocukluk anılarında,uzun yolculukların, uzun müzikleriydi ve kusmamak adına Tehar'ın çoğu zaman cebelleştiği müziklerdi bunlar.Ki nitekim yıllar sonra Tehar'ın yetişkinliğindeki içki sofralarında, şuan toprak altında yatan aile fertlerini yâd etmek adına asla dinlemekten vazgeçmeyeceği uzun,ağır müzikler olacaktı bunlar.
Yaşadıkları mahallenin kasvetli yolları son bulurken,aracı her zaman park ettiği yere çekti Sajen.Dikiz aynasından Tehar'a baktı.Koca günün verdiği yorgunluğa yenik düşmüştü bedeni ve şuan yüz üstü arka koltukta uyuya kalmıştı.Bunu gören Sajen onu uyandırmak yerine,aracın ışıklarını söndürdü ve bilmem hangi milletin ilk rock gurunun ilk rock müziğinin kasetini aracın kaset çalar gözüne taktı ve çok kısık bir sesle müziğin tınısına kulak kesildi.
Gecenin sessizliğine aracın arka koltuğunda uyuyan adamın uykusu, düşük bir seste dinlenen şarkı ve Sajen'in sigarası eşlik etti.
Sajen,Tehar'ı uyandırıp birlikte eve geçmeyi düşündü fakat Beraris ile Rulin'in ölümü üzerinden dönecek olan diyaloglara Tehar'ın şuan hazır olmadığının kanısına vardı.
Bir sigara daha yaktı,
'Yaralıyım ben, bu kentin semalarındaki kartallar gibi.Gel ve gör açtığın yaraları.Bilesin ki asla unutamam seni,yeryüzünde yaşadığım müddetçe...' sözlerini dinlerken.
Aynı anda Tehar'ın uykusunda konuştuğunu duydu fakat pür dikkat dinlemesine rağmen hiçbir şey anlamdı.
-Bugüne kadar normal konuştuklarına çoğu zaman anlam veremedim, bir de uykunda sayıkladıklarına mı anlam vereceğim?Allah bilir hangi alemdesin benim aziz dostum.Allah bilir hangi cehennemden kurtulmaya çalışıyorsundur şuan.-
Bu iç konuşmayı Sajen tamamlarken,Tehar'ın irkilip uyandığını gördü dikiz aynasından.
Hemen tepe lambasını açtı aracın Sajen.Bir müddet bir şey demeden kendine gelmesini bekledi Tehar'ın.
Anlamsızca aracın camından dışarı bakıyordu Tehar ve Sajen'e dönmeden,
"Sigaran var mı?"Dedi.
Sajen,"Tabii var." Dedi ve bir sigara yakıp Tehar'a uzattı.
Arka camı indirdi Tehar. Kafasını dışarı çıkardı ve derin bir nefes aldı sigarasından.Kandaras'ın semalarına doğru üflediği her dumanın içinde barındırdığı mesajlarla, alelacele semaya ulaşması gerekiyordu sanki. Bu denli gökyüzüne doğru üflüyordu sigara dumanını.
"Ses ver şu müziğe." Dedi Tehar.
Biraz daha arttırdı Sajen müziğin sesini.
"Savruk tenli,soysuz ölümlerin ardından gelen kasvetli,ağır,bunaltıcı havaları tek esişiyle darmadağın eden imbatları düşlemek gerek."Dedi Sajen,aracından çıkıp sigarasının son demlerinde, ona hayat öpücüğü veriyormuş gibi seri nefesler alırken sigarasından.
Tehar da çıktı araçtan şuan ikili sırtlarını araca yaslamış,Sajen'in bulunduğu apartmanın dörtüncü katına bakıyorlardı ki bu kat şuan muhtemelen Sidra ve Beraris'in uyudukları yerdi.
Eliyle Tehar'ın sırtını sıvazladı Sajen.
"Artık çıksak mı yukarı Tehar?"
Tehar'a bu soru,-Düelloya hazır mısın?- gibi gelmişti.
Beraris'in şuan içinde bulunduğu buhranı tahmin edebiliyordu ve Rulin'in ölümünden ilk Tehar'ın haberdar olması,yöneltilecek çoğu sorunun da muhattabı olmasına yol açıyordu.
"Bazı geceler rüyanda kara gözlü zalimleri gördüğünü söylemiştin bana Sajen hatırlıyorsun değil mi?"
"Sanırım evet."
"Benden başka birine arada böyle rüyalar gördüğünü anlattın mı hiç?"
Ufak bir düşünme faslının ardından.
"Hayır ama neden bunu sordun anlamadım?"
"Neyse hadi yukarı çıkalım."
"İyi bakalım Tehar."
Dörtüncü kata doğru çıktıkları merdivenlerdeki her basamaktan sonra biraz daha zorluyordu Tehar'ın kalbi, gögüs kafesini.
İlerlerken adımları,ellerinin titrediğini de farketti.
Kendine hakim olabilmenin hiçbir evresini doğru düzgün beceremiyordu Tehar ve dışarıdan bakılınca gayet şapşal bir ifadeye bürünmüştü bedeni.
Sajen,içerdekilerin uyuyor olabilecekleri düşüncesiyle olabildiğince ağır hareketlerle kapıyı açtı.İkili mutfağa geçti hemen.
Mutfaktaki masaya oturdular.
Sajen balkondan küllüğü getirdi ve mutfak masasına koydu.
Sigarasını yakarken Tehar,gün yavaştan ağırmaya başlamıştı bile.
Tehar daha fazla dayanamadı.
Gidip uyuyorsa bile Beraris'i görecekti.
"Sen Sidra'nın yanına geç.Ben de Beraris'e bakayım."dedi.
Sajen,Sidra'nın,
Tehar,Beraris'in uyuduğu odaya doğru yöneldi.
Sajen odaya geçtikten sonra, Tehar bir müddet daha bekledi kapının önünde.
Birazdan ne yaşayacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu.
Ona ait olmayan bir dünyanın dış kapısında yılardır içeri buyur edilmeyi bekleyen bir tanrı misafiri gibi hissediyordu şuan.
Kapıyı olabildiğince yavaş açtı Tehar.
Kapı aralandıkça odada pencerenin dibinde olan yatağı görünüyordu fakat o yatakta uyuyan kimseyi göremedi Tehar.
Kapıyı iyiden iyiye açtı ve Beraris'in öylece dünden kalan elbiselerle duvara yaslanmış,bagdaş kurduğunu gördü.
Başı önünde,elleri saçlarında,bağdaş kurmuş ve öylece hafiften bedenini bir ileri bir geri götürüp sallanıyordu.
Tehar az önce açtığı kapıyı,aynı şekilde yavaşça kapattı.
Beraris'in başucuna kadar yanaştı ve sorgusuz sualsiz yanı başına geçti.
O da aynı şekilde bağdaş kurup,sırtını duvara yasladı.
Beraris'e bakıp duruyordu.
Beraris birden başını kaldırdı ve Tehar ile göz göze geldi.
Bu yaşadıkları felakettin ardından,Beraris'in gözlerine kavuşmak ona bir nebze olsun güç verdi.
Tehar,bu güçle birlikte içinde kül tutmuş cesaretinin kıvılcımlarını hisseti.
Avuç içlerini Beraris'in sağ ve sol yanağına kondurdu.
Bir müddet bu şekilde kaldılar ve onlar sustu, gözleri bir türlü dile gelmeyen dillerinin yegâne müttefikleri oldu.
Tehar başını Beraris'in dizine yasladı ve gözlerini kapattı.
Beraris'in elleri Tehar'ın saçlarındaydı ve saçlarını okşuyordu.
Tehar tam da o esnada kapısında durduğu cehennem zannettiği yerin aslında kendi cennetinin giriş kapısı olduğunu farketti.
Tehar başı dizde,saçı elde,
huzur dolu bir anda başladı Beraris'e dün gece nelerin yaşandığını anlatmaya.
Sokak lambasını,yeşil yüzlüyü,başına silah dayatıldığını,adresi aldığını,yola koyulduğunu,su deposunu,sorgu odasını...
Beraris'in içini dağlamayacak bir ifadeyle olabildiğince detaylı anlattı Tehar.
Sözlerinin bitimine doğru yanağında bir gözyaşı hissetti Tehar fakat bu gözyaşının sahibinin o olmadığından emindi.
Beraris'in ağladığını farkedince dizlerinin üstüne kalktı ve Beraris'in gözyaşlarını sildi ve ardından ona sarıldı.
Ona sarıldığı esnada gözyaşını sildiği parmağını öptü. Beraris'in görmeyeceği bir şekilde.
Beraris,Tehar'ın elini tuttu ve yatağa götürdü hâlâ ağlamaklı olan ifadeyle.
"Hadi sen uyu çok yoruldun."Dedi Beraris.
"Olmaz sen bu haldeyken gözüme uyku girmez."
Beraris yatağa oturan Tehar'ın yanına oturdu ve önce dudağına ardından yanağına çok seri iki öpücük kondurdu ki bu öpücüklerin şiddeti de oldukça fazlaydı.Ardından Tehar'ın ellerini ellerine aldı ve gerçekten delirmiş bir ifadeyle avuç içlerini öpmeye başladı.
Tehar,Beraris'in bunları anlamsız ve bir okadar da istem dışı yaptığını düşündü ve ellerini ellerine alarak durdurdu onu ve yatağa uzattı.Yastığı onun baş hizasına doğru ayarladı ve sen uyu dedi.
Beraris,Tehar'ın ellerini bırakmadı.
"Önce babam sonra Rulin.Bir tek sen kaldın Tehar.Ne olur bana söz ver beni bir başıma bırakıp onlar gibi gitmeyeceğine söz ver Tehar."

KANDARASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin