Hayalleri olan insanın yıkılışı kolay olur derler. Yıkılışım kolay olmuştu. Bu yıkılış beni fazla gözünde büyütmedi, hor gördü. Benden ondan köşe bucak kaçtım. Yüzüme fırlatılan buz gibi suyla gözlerimi zar zor araladım.
"Konuş şeytan!" şiddet seven sesi depoda yankılandığında güldüm. Bomboş, neşeden ayrı bir şekilde güldüm. Gülüşüm onu daha da sinirlendirirken saçlarıma asıldı. Saç diplerim isyanlarını dile getirirken inledim. O elini kıçına monte etmek vardı da neyse.
"Siktir git." tıslayarak söylediğim küfür onu da güldürdü. Onun iğrenç gülüşü midemi burktu. Henüz iyileşmemiş olan kolum bağlı bir şekildeydi ve sızım sızım sızlıyordu. Elbet vardı bunun da bir hesabı.
"Ben elli yaşında bir adamım benden kurtulamazsın!" elli yaşında olsa da saçları pek beyazlamamıştı, tabi boyatmadıysa.
"Bundan bana ne!"
"Beni hiç araştırmadın değil mi şeytan? Cihad Yılmaz Yıkılmaz. Bu ismi kafana iyice kazı sana öteki tarafta bolca lazım olacak."
"Seni araştırdım Yılmaz seni öyle bir araştırdım ki giydiğin donun rengini bilecek kadar araştırdım. İşlemediğim bir günahı üstüme sürdün ve şimdi de onun intikamını alıyorsun. Şunu diyeyim Yılmaz boşa zaman harcıyorsun." konuşurken zorlanan dudaklarım sızladı. Bedenim çırpınışlarının arkasında halsiz düşüp beni bu cephe de yalnız bıraktı, ruhumla. Yılmaz dibime yaklaşıp kafasını eğdi.
"Ne biliyorsun? Bana ne bildiğini söyle."
"Sadece boşa zaman harcadığını biliyorum." kafasını kaldırıp yanımdan uzaklaştı. Kelimelerim onu düşündürüp çıkmaz bir sokağa sürmüştü. Göz kapaklarım ağrırken kafam aşağı düştü ve saçlarım kana bulanmış yüzümü kapadı. Kulaklarımda bir uğultu yankılanırken okyanusunda boğulduğum adamın sesi beni rahata kavuşturdu.
"Ölümlerden ölüm beğen Yıkılmaz, yoksa ben senin ölümünü sikeceğim."
10 Saat Önce
Kolumdaki alçıyı çıkarıp yatağımın üstüne attım. Dün gece Çelik ile yaşadığımız atmosfer bana farklı hissettirmişti. Ona karşı bir çekimim vardı ve bu çekim iki mıknatısı ayırmak kadar zordu. Üzerime mavi bluzumu geçirip odamdan dışarıya çıktım. Babaannem mutfaktan öğle yemeği hazırlarken Pelin etrafı toparlamak ile meşguldü.
"Alçıyı neden çıkardın?" Pelin'in sorgu dolu bakışlarının altında güldüm.
"Fazla rahatsız edici." bana kızgın bir bakış atıp yaptığı işine geri odaklandı. Salona geçtiğimde televizyonda saçma sapan bir magazin programının döndüğünü gördüm. Koltuğa yayılıp kumandaya uzandığım sırada ekrandaki haber dikkatimi çekti.
"Şok şok şok! Ayhan Yalçın'ın oğlu Çelik Yalçın evleniyor mu? Birazdan magazin D'de." başka bir magazin haberine geçiş yaptığı sırada gördüğüm haberin doğru olup olmadığını sorguladım. Daha sonra fark etmediğim bir şeyi fark ettim.
Ayhan Yalçın.
Pusat'ın anlaşma yaptığı adam.
Çelik'in babası.
Babası Çelik'ten ne istiyordu?
Bu nasıl bir döngüydü böyle?
Kumandadan televizyonun kapatma düğmesine basıp kararan ekrana baktım. Biz bir baba ile oğulun düşmanlığına yardım ediyorduk. Pelin içeriye girdiğinde düşünceli halimden kurtuldum. Salonun kapısını kapatıp yanıma oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLFET#Watty2017
Literatura FemininaYOK OLUŞ SERİSİNİN BİRİNCİ KİTABIDIR! ^^ Geçmişin acısı geleceğin yarasıydı. Geçmiş geleceğe sunuldu, gelecek geçmişe mahkum oldu. Hatıraların unutulduğu bir dünya da yaşamak zorken unutmak kolay mıydı? Unuttuk. Pes ettik. Ama her defasında yenid...