Gecenin ayazında ilerlerken ceketime sıkı sıkı sarıldım. Topuklularımın tok sesi sokağı inletirken kimsenin dikkatinden kaçmamıştım. Artık belimi geçmek üzere olan saçlarımı arkaya atarken adımlarım hızlıydı. Caner ile neden restorantta bulaşacaktık bilmiyorum ama bu soğuk beni mahvediyordu. Şık restorantın önüne geldiğimde nefesimi dışarı verdim. Kapıyı itip içeriye girdiğimde garson yanımda bitti.
"Buyurun Ayfer hanım." deyip beni köşedeki masaya ilerletti. Geldiğimi fark eden Caner masadan kalkıp ayağa dikeldi. Garsona kısa bir teşekkür edip masanın yanında durdum. Caner karşımdaki sandalyeyi işaret edince dediğini yaptım. Şimdi ikimizde birbirimize bakmaktan başka bir şey yapmıyorduk.
"Ne yemek istersin?" önümdeki menüyü elime alıp kısa bir göz atarken evimi bile satsam yiyemeceğim şeyler vardı.
"Fark etmez, sen seç." tebessüm etti. Garsonu eliyle çağırıp gelmesini bekledi. Açıkçası ne konuşacağını merak ediyordum. Garson yanımıza geldiğinde bekledim.
"İki tane kırmızı et, bana şarap hanımefendiye de su alalım." garson yanımızdan ayrıldığında bana içki söylememesine sevinmiştim. Yanımızdaki devasa camdan dışarıya bakarken yağmur damlalarının cama değdiğini gördüm. Olan olmuştu, Adana bizi yağmurlu bir geceye teslim etmişti. Dakikalar sonra yemekler önümüze konulduğunda şaşırdım. Bu kadar çabuk gelmesi kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Çatalı ve bıçağı elime alıp kesiyormuş hava kattım. Hayatımda ilk defa bıçakla bir şey yemeğe çalışıyordum, büyük rezillik. Uzun uğraşlar sonucu eti kesebildiğimde zafer nidaları attım. Eti ağzıma götüreceğim sırada Caner'in bakışlarıyla karşılaştım. Büyük ihtimal can çekişmemi görmüştü, omuz silktim.
"Rahat olabilirsin." bunu beklermiş gibi bıçağı elimden bırakıp çatal ve ellerim ile ete giriştim. Arada sırada suyumu yudumluyor boğazımın kurumasını engelliyordum. Çatalı yana bırakıp arkama yaslandığında ışıklar kapandı. Her yer karanlıktı. Muhtemelen yağmurun getirdiği bir şeydi çünkü sokak lambaları da yanmıyordu. Karanlık korkum nabzımı artırırken toparlandım.
"Caner gidelim istersen." karanlıkta Caner'i göremesem de ayağa kalktığını hissettim. Neden kimse itiraz etmiyordu? Neden kimse mum yakmıyordu? Bir çakmak sesi kulaklarıma ilişirken aynı zamanda yüzümün çehresi aydınlanmıştı. Mum tam dibimde yanarken Caner elimden tutup kaldırdı. Ne yapıyordu? Kalbimin bu kadar hızlı atması karanlıktan mıydı? Masanın yanından biraz uzaklaşıp durduğumuzda Caner elindeki mumla birlikte önümde diz çöktü.
"C-Caner ne yapıyorsun?" beni umursamadan cebinden bir kırmızı bir kutu çıkardı. Gözlerim buğlanırken nabzım hızlandı. Mumun ateşinden yansıyan okyanus gözleri beni içine davet ediyordu.
"Hayatımda ilk kez kendi adıma bir karar verdim Ayfer, hayatımdaki tek doğru kadınsın. Hiç yanlışın yokken doğrularını götürmeme izin ver. " kutunun kapağını açtığında parıldayan bir tek taş gözlerimdeki yaşı aldı. Ağlıyordum, seneler sonra ağlıyordum. Gözlerimi yumdum bu anın bir rüya olması için yumdum. Fakat her şey rüya olamayacak kadar gerçekti. Seneler sonra bir adam beni ağlatmıştı. Gözyaşlarım özgürlüğüne erdiğinde durmak bilmedi. Caner yutkundu ben ağladım.
"Bu ilk görüşte aşk değil bu ilk görüşte kalbimin tekrar can bulması. Kalbimin tekrar atmasını sağlayan kadınsın ve ben bu kadını kaybetmek istemiyorum. Ayfer romantik bir adam olmayabilirim ama iyi bir adam olabilirim. " elindeki mumu yere bırakıp kutunun içindeki tek taşı çıkardı. İki parmağı arasındaki duran yüzük ve beni boğmak isteyen okyanusları vardı. Bu kez sesi daha dinçti.
"EVLEN BENİMLE!" mekanda yankılanan alkış sesleri kalbimin hızını geçemedi. Öyle bir atıyordu ki fırlayıp Caner'in elinde son bulması an meselesiydi. Benden cevap bekleyen koca bir mekan ve okyanus gözlü bir adam vardı. Yapabilir miydim? Ona hayır diyebilir miydim? Yapmak zorundaydım onu kendi pisliğime çekemezdim. Ben onun için doğru kişi değildim.
"C-Caner." devamını getiremedim. Gözlerimi okudu bende konuşmadım. Yüzük görüş alanımdan çıktığında Caner ayağa kalktı. Mekanın ışıkları açıldığında Caner'in kızarmış gözlerini gördüm. Acı şekilde gülüp kafasını salladı. Yanımdan geçip giderken kalbimin parçalara ayrılan sesini duydum. Onu seviyordum. Kabul ediyordum, onu seviyordum. Bu sevgi beni bitirir miydi? Varsın bitirsin, Caner iyi bir adamdı. Arkamı dönüp son gücümle bağırdım.
"SENİNLE EVLENİRİM!" ve işte bu da hayatımdaki yaptığım ikinci ve son doğruydu.
*
Tedirginlikle bardan içeriye girdiğimde terleyen avuç içlerimi üzerime sildim. Vereceği tepkiden o kadar çekiniyordum ki yol boyunca bunun provasını yapmıştım. Tanıdık merdivenleri ikişerli atlayarak geçtiğimde turuncu ışığın aydınlattığı kapının önündeyim. Parmağımdaki tek taşı düzelttim ve kapıyı tıklattım. ' Gel ' komutunu duyduğumda kapının kulpunu çevirip Çelik'in odasına girdim. Dosyaların içinde boğuşan Çelik'e baktığımda yutkundum. Arkamdan kapıyı kapatıp masanın bir adım ötesinde durdum.
"İyi gördüm seni." ah tabi lunaparktaki uyuma olayım beni öldürmemişti.
"Konuşmam gereken bir konu var." dosyaları kenara bırakıp arkasına yaslandı. Korku gerektirecek bir durum yoktu. Nefesimi düzenlediğimde dudaklarım açtım fakat araya giren telefonun zil sesi dudaklarımı geri kapattı. Çelik seri hareketle aramayı cevapladı. Birkaç dakika karşıdakini dinledi.
"Geliyoruz." karşıdaki kişi her ne söylediyse Çelik'i fazlasıyla sinirlendirmişti. Montunu üzerine geçirip bileğimden tuttu. Konuşmama fırsat tanımadan beni arkasından sürükledi. Merdivenleri bu kez uçarak indiğimde ortada denge namına bir şey kalmıştı. Allah'tan alçılı kolumu ellememişti. Bardan çıkıp arabasının önüne geldiğimizde yüzüme baktı.
"Ne konuşacaksın bilmiyorum ama bekleyebilir." başka çarem yoktu. Ön koltuğa oturduğumda Çelik atik bir şekilde yola koyuldu. Ağaçların önünden ışık hızıyla geçtiğimizde koltuğa daha sıkı tutundum. Kemeri takmayarak büyük aptallık etmiştim. Çelik trafik ışıklarını bile umursamamıştı.
"Çelik ne oluyor?" bana bakmadan konuştu.
"Bir delil olabilir ve bu kez kaçıramam." arabayı bir manevrayla park ettiğinde öne savrulsam da torpidoya tutundum. Çelik beklemeden indiğinde onu taklit ettim. Geldiğimiz yere baktığım da gözlerim büyüdü. Burası.. Burası Pusat ile geldiğimiz mekandı. Delil bu muydu? Benim ölüm fermanım mıydı?
"Orada dikilmekten vazgeç." mekanın kapısını tutan Çelik'i ikiletmemeye karar verip hızlı adımlarla yanına ilerledi. Bana son bir bakış atıp içeriye girdiğimde bu kez masumluk akan yerin boş olduğunu gördüm, bomboş.
"SELİM!" Çelik mekanın içinde kükrerken her an tanıdık birinin görmenin korkusunu yaşıyordum. Arka kapıdan genç bir çocuk çıkıp yanımıza geldiğinde elindeki bilgisayar dikkatimi çekti.
"Her şey burada abi." Çelik çocuğun elindeki bilgisayarı alıp camın kenarındaki masaya oturduğunda yanına dikildim. Olası bir durumda kaçmam daha kolaydı. Bilgisayarın kapağını açıp birkaç tuşa tıkladı. Bir dakika boyunca yüklenmesini bekledikten sonra ekranda bir görüntü oluştu. Görüntü olduğumuz yeri gösteriyordu ve akşam saatleriydi. Burada bir sıkıntı olmadığını anlayan Çelik ileri sardı. Görüntüler hızla ilerlerken bir an durdu. Ekrana biraz daha yaklaştığımda durduğu yerin Pusat olduğunu anladım. Pusat'ın yüzü kameraya açıkken yanındaki ben görünmüyordum. Saçlarım yüzümü örterken kameraya arkam dönüktü. Kumarhanenin içine girdiğimizde bu kez görüntü oradan devam etti. Çelik'i engellemek için bir atakta bulunamadım. Pusat ve Ayhan denen adamın konuşmaları net iken ben görünmüyordum. Çelik sinirle bilgisayarın kapağını indirdiğinde irkilip geri çekildim. Çelik sakalını kaşıyıp sandalyeden kalktığında bedenlerimiz çarpıştı. Bu çarpışma bir arzunun çekimiydi sanki. Kahve tonlarındaki gözleri beni çektiğinde elime dokunan elini hissettim. Parmakları parmaklarımı hapsettiğinde ellerimizi yukarı kaldırdı. Göğsüm hızla kalkıp inerken boğazlı kazak giymemin faydalı olduğunu anladım. Kahve gözleri koyulaşıp siyaha döndüğünde tısladı.
"Bu ne?" ilk önce heyecandan neyden bahsettiğini algılayamadım. Fakat şoktan dönen gözlerim elimizi gördüğünde yüzükten bahsettiğini anlamıştım. İşte şimdi konuşmamız gereken konuya gelmiştik.
**
Bölüm hakkında görüşlerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.
CanAy?
ÇelAy?
Medya; Çelik
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLFET#Watty2017
Chick-LitYOK OLUŞ SERİSİNİN BİRİNCİ KİTABIDIR! ^^ Geçmişin acısı geleceğin yarasıydı. Geçmiş geleceğe sunuldu, gelecek geçmişe mahkum oldu. Hatıraların unutulduğu bir dünya da yaşamak zorken unutmak kolay mıydı? Unuttuk. Pes ettik. Ama her defasında yenid...