^7.Bölüm^

347 34 0
                                    

Hayat tesadüflerle doludur der babaannem, gerçekten de öyleydi. Ya da bunu tesadüfe çeviren bizlerdik.  Bu adamın bu şirketin patronu olması tesadüf değil, gerçekti. Sadece ben şirketin ismine bakamayacak kadar aptaldım. Peki ya ben Pelin'in parfüm şirketinde çalıştığını bilemeyecek kadar ne yaşamıştım? Arkam hala Caner ve Pelin'e dönükken bu durumdan kurtulmam gerekti. Fark ettirmeden uzaklaşsam Pelin akşama beni keserdi. Gerçi Pelin'den önce beni kesecek olan kişi sayısı fazlacaydı. 

"Sizi bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum efendim." ne arkadaşı?

"Ne arkadaşı?" bunu ben değil Caner söylemişti ve sanırım ne arkadaşından bahsettiğini iyi biliyordum.

"Ayfer bize dönsene." döneceğim ama Pelin sana gömeceğim. Önüme yavaş hareketlerle dönerken kafam aşağıdaydı. Umarım  beni hatırlamazdı yoksa bu şirket hepimizin sonu olacaktı. Ayağıma böylesine bir şans gelmişken bunu kullanamıyordum. Eğdiğim kafamı yerden kaldırırken direk mavilerle karşılaşmıştım. Gözlerini üzerime dikmiş ardında kaşlarını çatmıştı. Tüm sakinliğimi korumaya çalışıyordum fakat kalbim maraton koşmuşum gibi atıyordu.

"Arkadaşların beni ilgilendirmiyor." deyip arkasını döndü. İçimden bir ' oh' çekerken Pelin'in yüzünün düştüğünü gördüm. Her ne kadar beni umursamaması hoşuma gitse de Pelin'i hayli üzdüğü belliydi. Pelin'in koluna girip tuvalet olduğunu gösteren okları takip ettim. Bir yandan Pelin'i teselli ederken bir yandan da tuvalet yolunu kaçırmamaya çalışıyordum. Sanki hazine buluyoruz alt tarafı sıçacağız. Bayanlar tuvaletinin sembolünü görünce hazine bulmuş gibi sevindim. Boş tuvalete girdiğimizde Pelin soluğu musluğun başında buldu.

"Pelin bu kadar çok yıpratma kendini. Beni umursamaması sorun değil."

"Seni umursamaması demek beni umursamaması demek." musluğu kapatırken aynda kendine çeki düzen veriyordu. Boş tuvalette yankılanan telefon sesiyle birbirimize baktık.

"Artık açacak mısın?" tabi ya çalan benim telefonumdu. Telefonu cebimden çıkarıp arayan kişiye baktığımda ofladım. Bunlardan kurtuluş yoktu. Tuvaletten çıkıp boş bir koridor bulduğum sırada aramayı yanıtladım.

"Ne istiyorsun?"

"Sana da günaydın. Bugün 'Mavi Restorant' a geleceksin saat iki gibi." 

"Ne için gelecekmişim?"

"Sorgulama yap." telefon yüzüme kapanırken Pusat'a uzunca bir sövdüm. Arkamı döner dönmez bir bedene tosladım. Bakışlarım siyah kunduradan başlayıp mavi gözlere kadar uzandı. Mavi gözler nefesimi yutarken sözleri yakıyordu.

"Beni arkadaşın sayesinde buldun değil mi?" aslında hayır patronum olacak o şahsiyet sayesinde buldum.

"Hayır." neden evet dememiştim ki? İşleri daha da çıkmaza sokmaktan başka bir şeye yaramıyordum.

"Yanmak mı istiyorsun ay yüzlü?" 

"Sen nered-"

"İsminin anlamını iyi taşıyorsun. Ay kadar parlaksın ama ışığının kaynağını bilmiyorsun, kayıpsın. Ben seni bulamam." beni boş koridor da öylece bırakıp odası olduğunu tahmin ettiğim yere gitti. Kayıp olduğumu söylemişti ve tabi beni bulamayacağını da. Bulunmaya ihtiyacım var mıydı? Belki de bulunmak istemediğimden kaybolmuştum. Pelin'i tuvalette unuttuğumu fark edip adımlarımı tuvalete doğru ilerlettim. Bu olanlar bittikten sonra her şeyi bırakıp gidecektim. Belki babaannemle belki babaannemsiz. Onu bugünlerde çok boşladığımın farkındaydım fakat başımdaki belalar yakamdan düşmüyordu.  Boş tuvalete bakarken gitmiş olacağını düşünmemiştim bile. Elimdeki telefonda numarasının üzerine tıklayıp telefonu kulağıma götürdüm. Telefon üçüncü defa çalışında açılırken direk konuya girdim.

KÜLFET#Watty2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin