Zaman. Her şeyin ilacı mıydı? Yoksa bizi yataklara düşüren miydi? Zaman geçer, ömür biter, nefes kesilir. Farklı kelimeler aynı anlamlar. Hayat bir çizgide ilerlerken zaman o çizginin dışında çevriliydi. Ya o çemberde bulanacaktık ya da o çizgiden gidecektik. İki şık, bir seçenek. Bu basit bir okul sınavı değildi, bu zorlu bir yaşam sınavıydı.
"Daha fazla bekleyemem hanımefendi." oturduğum koltuktan kalkıp son kez saatte baktım ve randevunun üzerinden yarım saati geçtiğini fark ettim. Çelik'e inanmak aptallıktı ve bende aptalın tekiydim.
"Sizi meşgul ettim iyi günler." kadının üzgün ama içten gülümsemesini karşılayıp odadan çıktım. Yoğun hastane kokusu hala hissedilirken kendimi dışarıya fırlatmak için can attım. İnsanların yanından hızlı adımlarla geçerken bazen çarpıyor bazen de itiyordum. Çoğu arkamdan sövüp sayıyordu doğrusu bunu umursayacak vaktim bile yoktu. Otomatik kapı iki yana açılıp beni nefes alabileceğim alanla karşılaştığımda şükrettim. Bu nefesi bize bağışlayan Allah'a şükrettim. Ağacın altında gölgede kalmış bankı gördüğümde oraya ilerlemeye başladım. Otoparka yakın olduğu için pek tercih edilmemişe benziyordu. Banka yaklaştıkça içimi garip bir his kaplamaya başladı. Bu his beni boğdu, yaktı. Göğüs kafesim hızla kalkıp inerken tutunacak bir dal aradım fakat onun yerine ağzıma kapan bir elle kendimi resmen saldım. Elin sahibi kolunu boynuma dolarken sürüklemeye başladı. Çırpındım,tekmelemeye çalıştım çareyi adamın elini ısırmakta bulduğumda duyduğum bir kapının açılması sesi ve bir arabanın içine atılmam buna engel oldu. Yüzüme düşen saçlarımı arkama atıp sakinleşmeye çalıştım. Etrafıma bakındığımda sadece şoför ve benim olduğumu anladım. Sağ tarafımdaki kapı koluna tüm gücümle asılıp açmaya çalıştığımda başarısızlıkla sonuçlandı.
"Aç kapıyı!" adam ses vermedi.
"Sana kapıyı aç dedim!" adam yine ses vermedi.
"AÇ KAPIYI LAN!"adam kafasını çevirip göz göze gelmemizi sağladığında o an tüm yaşadıklarımın saçma bir korku olduğunu anlamam uzun sürmedi. Beni saatlerce bekleten adam şuan karşımda pişkince gülüyordu.
"Çelik?!"
"Bebeğime iyi bak, o sana emanet." ne? Bebeği mi? Bu adam kim oluyordu?
"Ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama seninle bir yere gelmeyeceğim, şimdi arabayı durdur!"
"Ben ciddiyim Ayfer bebeğime dikkat et."
"Geri zekalı o benimde bebeğim!" araba ani frenle durup öne savrulduğum da Çelik'in kolu ani bir çarpmaya karşı beni korudu. Geriye çekileceğim de izin vermeyip yüzlerimizi yaklaştırdı ve tüm nefretini tükürdü.
"O odaya girdiğinden beri bebek senin değil!" sonra beni geriye itip arabasını kullanmaya devam etti. Neydi bu? Beni kendince bir sınava mı sokmuştu?
"Çelik indir beni."
"Çeneni kapat."
"Çelik indir beni."
"Çeneni kapat."
"Çelik-"
"KES SESİNİ!" arabanın içinde yankılanan gür sesi ödümü kopardığında bu kez gerçekten sustum. Ağlamamak için dirensem de bunu başaramadım. Camın kenarına büzüldüğüm de göz yaşlarım sicim sicim akıyordu. O bebeğimi alacaktı. Bebeğimde benden gittiğinde tamamen yalnız olacaktım. Benim derdim neydi ki? Zaten bebeği aldıracaktım en azından ölmesi yerine Çelik ile bir hayat yaşardı. Uf! Neler diyordum ben iyice saçmalamıştım. Araba bir evin önünde durduğunda Çelik kapıları açtı. Zaman kaybetmeden kendimi dışarı attığımda kendimi bir ormanın ortasında buldum. Ormanın ortasında lüks bir ev.. Birazdan Edward Cullen çıkmazsa üzülürüm ciddiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLFET#Watty2017
Chick-LitYOK OLUŞ SERİSİNİN BİRİNCİ KİTABIDIR! ^^ Geçmişin acısı geleceğin yarasıydı. Geçmiş geleceğe sunuldu, gelecek geçmişe mahkum oldu. Hatıraların unutulduğu bir dünya da yaşamak zorken unutmak kolay mıydı? Unuttuk. Pes ettik. Ama her defasında yenid...