Kendinizi hangi zamanlarda yalnız hissedersiniz? Ya da çevrenizde çok fazla insan olduğu için yakındığınız hiç oldu mu? Peki ya sorumluluklarınız? Kafanızı koparacağınız duruma geldiniz mi hiç? Oturup gözleriniz yuvalarından fırlayacak kadar ağlamak istediniz mi? Peki ya ölümsüz olsaydınız, nasıl ölmek isterdiniz?
Bu son sorum aklınızı fazlasıyla karıştırmış olmalı. Ölmek... Ne kadar basit bir kelime değil mi? Ölmeniz için yaşıyor olmanız gerekiyor en azından. Ama ya yaşamıyorsanız?
İşte burası yaşamın olmadığı gibi ölümün de olmadığı bir şehir. İçerisinde bin bir türlü canlıyı barındırdığı gibi, ruhunda da gizlediği renkleri kusamayan bir şehir. Yüzünü siyaha boyamış, haliyle bedeni gibi ruhunu da gizleyen bir şehir.
Burası girişin olduğu ama çıkışın olmadığı şehir,
Arkadya...
Cennetten kovulmuş eski bir melek, vampirlerin yaratıcısı olduğunu iddia eden bir şeytan. Ama bir o kadar da tüm vampir ırkının yaşamını elinde tutan, hatta onları evinin gizli yerinde kürelere yerleştirmiş bir psikopat.
O Lilith.
Ve biz onun yüzünden buradayız.
Bir görevimiz var. Kan küresini bul, aileni kurtar. Çünkü ailemiz kimsenin giremediği, etrafı büyülü bir bariyer ile çevrili, başında en tehlikeli cadılardan biri olan Diana ve onun annesi Lilith tarafından kuşatılmış, yeri belirsiz Büyülü Şehir de. Yaşıyorlar mı yoksa öldüler mi hiç birisinden haber alamıyoruz.
Çünkü seçeneği Dallas yaptı. Cennetin meleği.
Ve beni de kolumdan tutup bu zorlu göreve attı.
Ne yapacağımızı nereden başlayacağımızı bilmiyoruz. Arkadya denen bu şehri nasıl kurtaracağımızı, Kan Küresini nerede ya da kimden bulacağımızı bilmiyoruz.
Burada hayat yok. Tek bildiğimiz, Diana'nın bedenlerini sakladığı cadıların, artık klonları olduğu. Hayatları sökülüp alınmış klonlar. Tamamen zombileşmiş, kötü kokulu klonlar...
Burada birinci günümüz. Daha kaç gün kalacağımız ise bilinmiyor.
Ben Kayra. Ve bu hikaye papatyası olduğum meleğin yani Dallas ile benim hikayem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKADYA (ASKIDA)
VampireÖlüm gibi sessiz, ceset gibi soğuk sokaklar. Taşları kanla boyalı yollar, son nefeste verilen çığlık gibi amaçsız, umutsuz bekleyişler. Huzurun olmadığı, inancın köreldiği bir şehir. Kin ve nefretle doğan tecavüz kurbanı bebekler. Yalanlara aşık kad...