- KAYRA -
Göl'ün canlı olduğunu muhtemelen benden başka hiç kimse bilmiyordu. Günlerdir her sabah buraya gelip aslında ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.
O benimle konuşuyordu.
Beni istediğini biliyordum. Aklımızda ki soruların cevabını, beni içine aldığında vereceğini de biliyordum. Çıkış yolumuzu bulmuştum. Şimdi tek sorunum bunu Dallas'a anlatmamdı.
Göle atlayacağımı söylediğimde bana tepkisizce uzun uzun bakmaya başlamıştı. Göz kapakları sanki kapanırsa kaçacağımdan korkarcasına açık, kırpmadan beni izliyordu. Bütün planlamaları yaptığımı, bunu sadece benim yapabileceğimi söylesem de cevap vermedi. Gözlerinde korku vardı.
Beni kaybetmekten korktuğunu hiç bu kadar net hissetmemiştim.
Usulca eğildi ve "Hayır," dedi. Cevabı ben de ani bir sinir patlaması yaşatmıştı. Sertçe ellerimi göğsüne bastırdım ve onu kendimden uzaklaştırmak için ittirdim. Ancak kanatlarını etrafımıza öyle sıkı sarmıştı ki, sırtımı yumuşak tüylerine çarpmıştım. Bu da dengemi kaybetmeme yol açmıştı.
"Hayır diye bir cevap kabul etmiyorum Dallas!" diye bağırdım. "Anlamıyorsun. Buraya oturduğumda bazı görüntüler görüyorum. Kulağıma fısıltılar geliyor. Göl benimle konuşuyor Dallas. Eğer onun içine atlarsam güzel şeyler olacağını hissediyorum."
"Bir dakika," dedi Ransom. Dallas'ın kanatlarından dolayı onu göremiyordum. "Göl seninle konuşuyor mu yani?" diye sordu.
"Evet," dedim. Bunu Dallas'ın gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Bana inanmasını diledim içimden. İnanıp beni desteklemesini.
"Melek, kanatlarını arala," dedi Ransom. Dallas vücudumu kapatacak, sadece başımın çıkacağı kadar bir aralık açmıştı. Bana doğru yaklaştı ve iki elini yanaklarıma yerleştirerek gözlerini gözlerime kenetledi. O sırada Ransom'un gözbebeklerini büyüyüp küçüldüğünü görebiliyordum. Hipnotize eder gibi bir etki oluşturmuştu üzerimde. Vücudumun çıplak yerleri üşüyor, üzerimde karıncalar geziniyormuş gibi bir şeyler hissediyordum.
Bu şekilde sadece bir kaç dakika geçirmiş olsak da, bana saatler sürmüş gibi gelmişti. Ransom, ellerini yanaklarımdan çekip, gözlerini de ayırdıktan sonra başımda tuhaf bir ağrı hissetmiştim.
"Ne yaptın?" dedim. Bir yere uzanmam gerekiyordu. Dallas kanatlarının arasına aldı ve ayaklarımı yerden kesti.
"Bilincini kaybediyor," dedi. Duyuyordum ama cevap veremeyecek kadar kendimi halsiz hissediyordum.
"Doğru söylüyor melek," dedi kahin. "İzin vermek zorundayız."
"Zorunda değiliz. Orada ne olduğunu bilmiyoruz bile. Eğer biri gitmek zorundaysa, bunu ben yaparım."
"Sen çift kana sahip değilsin," dedi Ransom. Dallas sinir ve bıkkınlıkla derin bir soluk verdi.
"Daha neler öğreneceğiz bakalım," dedi ve beni gölün yakınına doğru götürmeye başladı. Etrafa yayılan kar tanelerinin soğuğu tenimi yalayıp geçiyordu. Bedenimi saran rahatlık uykumu getirmişti. Ne kadar zamandır güzel bir uyku çektiğimi hatırlamıyordum bile. Tek istediğim içimi kemiren bu hisleri bir an önce bitirip kendimi yatağa atmaktı.
Dallas, bedenimi bir ağaç dibine usulca bıraktı ve üzerimi bir kaç parça giysiyle örttü. Konuştuklarını duymayacağım kadar uzak bir mesafeye geçtiler. İkisinin de gözleri ben de olsa da, mimiklerinden önemli bir konu hakkında konuştuklarını anlayabiliyordum.
Ben soğuğun kızıydım. Bu görev bana verilmişti. Benim olduğuna dair etrafımızda çok fazla ipucu vardı.
Yavaşça kalktım ve Dallas'ın üzerimi örtmek için kullandığı kıyafetleri giydim. Bir yandan hala oradalar mı diye kontrol ediyor, diğer yandan da ihtiyacım olan malzemeleri hatırlamaya çalışıyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/83933549-288-k10893.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKADYA (ASKIDA)
VampiroÖlüm gibi sessiz, ceset gibi soğuk sokaklar. Taşları kanla boyalı yollar, son nefeste verilen çığlık gibi amaçsız, umutsuz bekleyişler. Huzurun olmadığı, inancın köreldiği bir şehir. Kin ve nefretle doğan tecavüz kurbanı bebekler. Yalanlara aşık kad...