AYDIN/ 05.00/

8 0 0
                                    

     Azap hala çay içtikleri yerde bekliyordu. Sertuğ ise saatlerdir dosyalara göz atıp telefon görüşmeleri yapıyordu.

Azap çok sıkışmıştı. Zaten sabırlı bir yapısı yoktu. Bu yüzden çok fazla adam öldürmüştü. Hiçbirinin yaşayıp daha fazla ülkeye zarar vermesine sabredememişti.

Dizi aşağı yukarı bir daktilo gibi işlerken gözleri daldı.

Geçmiş canlandı bir an zihninde.

Babasının odasında yine böyle sabırsızca beklerken karşısındaki koltukta Albatros vardı. Albatros bir süre Azap'ı süzdü. Özellikle de durmak bilmeyen dizine bakıyordu. Sonunda geçici bir tebessüm sergileyip arkasına yaslandı.

- Azap Kalkan ... Biraz sakin ol. Dayım sadece bir konu üzerine konuşmak için çağırdı bizi buraya. Sabırsızlanacak bir durum yok.

Azap derhal kartal edasıyla gözlerini Albatros'a dikti.

- Ikinci kez söylüyorum bücür... Babam bizi saçma bir konuşma yapmaya çağırmadı. Eğer konferans verecek olsaydı bu odada yanlız ikimiz olmazdık burda gereksiz boyuna adam dizili olurdu.

Albatros omuz silkti. Umursamaz davranıyordu. Derken Remzi Kalkan içeri girdi.

O dik duruşu, her zaman giydiği siyah üzerine beyaz çizgili takım elbisesi, çatık kaşları , sert bakışlarıyla Albatros ve Azap'ı derhal ayağa dikmişti.

Bakışları ve duruşunun aksine oğlu ve yeğenine merhametli davranırdı.

- Oturun bakalım çocuklar.

Azap ve Albatros yerine oturup Remzi'nin oturmasını beklediler. Remzi makamına yerleşince babacan bakışlarla oğlunu ve yeğenini süzdü.

Azap atıldı.

- Baba bizi ne için çağırmıştın ?

Remzi gülüp pala bıyıklarının arasından , sigaranın boyadığı dişlerini belli etti. Ardından derin bir sûkut ile

- Yine her zamanki gibi sabırsızsın Azap...

Azap cevap vermek yerine başını yere eğip hala merakını gizliyemediğini belli etti.

Remzi bu kez

- Biliyor musun Azap... Ikinizi eğitirken karakterlerinizi öğrendim. Mesela ilk öğrenen sen olurdun.

Dedi ve gülerek devam etti.

- İlk unutan da...

Sonra kapıya doğru seslendi .

- Oğlum üç çay getirin buraya !

Bu kez Remzi Albatros'a bakarak devam etti.

- Sizi buraya çağırmamın sebebi vekalet...

Azap cin gibi parladı.

- Ne demek vekalet baba ?

Remzi koltuğunda gerilirken çaylar geldi. Remzi , çayı getiren adam odadan çıkınca da boğazını temizleyip devam etti.

- Biliyorsunuz bizim dünyamız karmaşık ve oldukça hareketli... Yani bugün yarın dünyamızın bedelini ödeyerek olmasa da elbet birgün öleceğiz. Yerimi de artık birine bırakma vakti geldi.

Azap ve Albatros bir ağızdan atıldı.

- Baba (Dayı) daha masaallah ın var . Böyle konuşma.

Remzi yaşlılığın verdiği kırışıkların içinde parlayan mavi gözlerini kapatıp açtı.

- Yok yok çocuklar. Böyle konuşmanın tam vakti. Her şey bir kenara artık eskisi gibi heyecan yok damarlarımda. Gençliğin verdiği delilikte kalmadı artık. Koltuğumun hakkını veremez oldum.

Azap ve Albatros yine ağız birliğindeydi.

- Estağfurullah...

Remzi bu kez söze kesin giriş yaptı.

- Albatros... Koltuğumun hakkını verirken Azap'ın da sana göz kulak olacağını ve daima elinden tutup kaldıracağına eminim.

Albatros telaş oldu.

- Aman dayıcım abim varken bana bu koltuk düşmez.

Remzi ise sükûnetle Azap'a bakarak cevap verdi.

- Bu koltuğa seni layık gördüm kızım. Dedim ya size öğrettiklerimi ilk Azap öğrendi. Ama ilk o unuttu. Hele şu sabırsızlığı... Bu koltuk sabır ister , tecrübe ister...

Sertuğ'un rugan ayakkabıları tok sesler çıkarırken kendine geldi ve Sertuğ'un karşısında ayağa dikilip cevabını bekledi.

Sertuğ ellerini belinde birbirine yapıştırdı. Başını dik tutup gür bir sesle cevap verdi.

- Ben Sertuğ ÇOBAN... 6 ildeki 200 baş elemanım ve onların emrindeki 6000 adamımızla İNFAZ TİMİ ne girmekten ve vatanımız uğruna can vermekten şeref duyarız!

Azap o an topuklarını birbirine çarpıp asker selamıyla karşılık verdi.

- İNFAZ TİMİ nde sizi görmekten biz şeref duyarız!

●●●

İNFAZ TİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin