HATAY/ 04.45/

9 0 0
                                    

  Isra üfledi. Ismail ile yaklaşık bir saattir bu dehlizdelerdi. Her yerde beyaz kağıtların süslediği tablolar vardı. Isra bu tablaları incelerken

      - Boş kağıt koleksiyonu falan mı bu?! Ne acayip abicim ya...

Dedi ve sonunda sessizlikten beyni buharlasan ismail i kendine getirdi.

      - La oğlum sanat o sanat ... sen ne anlarsın !

Isra derhal savunmaya geçti.

      - Şimdi bu boş kağıdın neresine girmiş lan sanat ? Bizi mi yiyon devrem!

Ismail oldukça iyi ışıklanan bu orta büyüklükteki odanın köşesindeki sehpanın yanında ayağa kalkıp tekli koltuklardaki Isra'ya bakıp ukala bir gülüş attı. Daha sonra bir tablonun başına geçip sanatçı edâsıyla konuşmaya başladı.

         - Şimdi hemşerim bu eserde ressam,  günümüzün karanlığına ışık tutmuş. Dünyanın gökkuşağı renklerinden değil yanlızca beyazdan oluştuğunu söylemiş. Hani beyaz yalan falan var ya ... Hah ! Hepsi buna delil. Efendime söyleyeyim...

Isra elini çenesine koyup çok ciddi bir şekilde ismail  i dinlerken birden lafa atladı. Ama hala aynı mimikler hakimdi yüzüne.

       - İsmail...

Ismail birden durup kolları belinde Isra'ya döndü.

      - Söyle ciğerim.

      - Sen ne zaman bu ressam ağzını kaptın  ?  

      - Bu seferinde TRT 'de Ressam Bob' u izlemiştim devrem. Sonra bu haldeyim işte.

      - Devrem bir kere izlediğine emin misin ? Bu bir seferde olacak şey değil çünkü.

Ismail muzur muzur gülünce İsra abartı bir imayla anladığını belli etti.

Tam o sırada konuşmaya üçüncü bir kişi dahil oldu.

      - Boş kağıtların manası yeni bir sayfa ... Hayata ve kirli işlerimden sonra kızıma söz verdiğim gibi hayatıma yeni bir sayfa açacağımı unutmamak için çerçevelettim onları.

Ismail hazırola geçince İsra da ayağı kalkıp gelen iri cüsseli, göz bantlı 36 yaşlarındaki klasik giyinimli adama karşı saygıda bulundu.

Alparslan kel ve fit bir adamdı. Belindeki silah parlarken içeriye elinden düşürmediği kartal başlı bastonu ve bileğindeki akik tesbihle içeriye iyice ilerledi ve gençlerin karşısında durup

       - Hoşgeldiniz gençler.

Dedi parazitli sesiyle. Ardından ismail elini öpmek için uzandığında öptürmemek için elini bastırıp yere çekti.

Ardından muhabbetle elini ismail in omzuna koydu.

      - Nerelerdesin be ismail'im.  Özlettin kendini.

Ismail boyun büktü. Bir açıklaması yoktu.
Alparslan anlamıştı.

    - Tamam. Tamam...

Sonra da Isra'ya baktı.

    - Bu genç kim ? Buralarda ilk kez görüyorum seni evlat...

Isra bir adım öne çıktı. Özgüven dolu bakışlarıyla

     - Efendim ben Allah'ın izniyle bundan sonra hayatınıza yeni bir sayfa açmanıza vesile olacak kişiyim.

Alparslan'ın dikkatini çekmeyi başarmıştı.  Alparslan tehlikeli bir sessizliğe gömülüp İsra ya yaklaştı.

    - O nasıl olacakmış evlat ?      

Isra tam zamanını bulmuştu.

    - Efendim ben size İNFAZ TİMİ tarafından elçi olarak gönderildim. Eğer vatan uğruna can vermeye yeminli bu time katılacak olursanız bizi onurlandırır ve gücümüze güç katarsınız.

Alparslan çok tehlikeli bir gülüş attı. Öyleki bu gülüşün arkasında idam gizliymiş gibiydi.

Ismail endişeliydi. Sürekli mırıldanıyordu.

     - Deli olan benim devrem... ne diye bu deliliği sergiledin ki... öyle lafa öküz gibi girilir mi... Ah devrem ah... daha evlenememisti bile... ne güzel düğününe gelip beş lira takıp seni sinir edecektim . Demek bu zevki tadamıyacakmışım.

Alparslan'ın gülüşünü abartı bulan İsra sakince sordu.

     - ALPARSLAN KARAASLAN ben fıkra anlattığımı sanmıyorum. Eğer anlattıklarım size bu kadar komik geldiyse beni fazla uğraştırmadan cevabınızı direkt verin. Ama benden söylemesi yarın karşınıza devasa bir engel çıkarsa bilin ki o İNFAZ TİMİ dir.

Isra söylediklerini kararlılıkla sarf ediyordu.

Alparslan birden düz duvara çarpmışa döndü. Aniden sol gözü öfkeyle parladı.

      - Sen benimle böyle konuşma cesaretini nerden buluyorsun genç!

Isra ukalaca elini beline koydu. Ardından sinsice güldü.

    - Dedim ya İNFAZ TIMI'nin elçisiyim.

Alparslan gürledi.

      - Adı bile yeni duyulan bir ekibe mi güvenip karşıma dikildin sen !

Isra bu kez kollarını göğsünde kelebek yapıp birleştirdi.

Ukalaca bakışları Alparslan'ı çileden çıkarıyordu.

      - Sen İNFAZ TİMİ ni hadi yeni duydun. ALBATROS ile PLATİN EJDER in iş birliğine girdiğini de mi hiç duymadın?

Alparslan birden duruldu. Sonra mırıldandı.

      - Albatros ve Platin Ejder mi..?

Isra son kez sordu.

     - Eee? Ne diyorsun... Yeterince güçlü mü tim...

Alparslan derhal atıldı.

     - Sen daha önce Albatros'un bu tim de olacağını söylesene. Eğer Albatros bu timdeyse ve eğer bana da bu teklifi gönderdiyse seve seve katılırım time... Ama anlamadığım şey şu:  Albatros'u  en büyük rakibi Platin Ejder ile bir araya getiren mühim olay ne ?

Isra gözlerini kısıp ellerini indirdi.

      - Dediğim gibi ben yanlızca elçiyim. Merak ettiğiniz mevzuları Albatros'un kendisine sorarsınız.

Alparslan başını dik tutup sordu.

      - O nerde ?

      - Diğer tim üyeleri ile Antalya da bizi bekliyor olacak. Ama öncelikle şunu ifade etmeliyim. Bu timi siz ben ve ismail dışında şimdilik kimse bilmemeli.  Bu Albatros'un emri...

Alparslan sükunetle başını eğdi.

      - Albatros dan gelen emir başım üstüne.

         
                        ●●●

    

       

İNFAZ TİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin