MUĞLA /03.54/

15 1 0
                                    

         [🎧: UVERWORLD IN MY WORLD]

     Sırat kanlar içinde sedyeye yatırıldı. Ekip hızla hastanedeki koridorlarında ilerliyor ve ameliyathaneye ulaşmaya çalışırken insanlardan oluşan koridoru da yarıyordu.

   Sonunda ameliyathaneye ulaşınca da profesör ve ekibi içeri tam takım girip Sırat'ı ameliyata hazırlamaya başladılar. Tam narkoz verilirken Sırat yüzündeki maskeyi çıkarıp fırlattı. Ardında da ayağa kalkıp burnunu kırıştırdı.

     - Üff... Hastane kokusu... Ekşi kokan ilaç ve şu lanet plastik beyaz terlikler... Hiç sevmem buraları be !

O an birkaç stajer korkudan bayılınca onlara gözlerini bayarak baktı.

     - Lan ne ödlek insanlara teslim oluyor millet... Neyse.

Dedi ve belindeki silahı çıkarıp profesöre tuttu.

     - Düş önüme doktor abla...

Profesör ellerini havaya kaldırıp Sırat'ın gösterdiği yöne doğru yürümeye başladı.

Sakince ameliyathaneden çıkarlarken sırf kimse görmesin diye yangın merdivenlerinden aşağı indiler . Ardından da Sırat'ın aracına binip ordan uzaklaşmaya başladılar.

Sırat yok boyunca tek kelime etmeden sahile  sürdü. Sonra sahilde sakın bir mekan bulunca aracı durdurup yanında oturan profesöre döndü. Silahını zaten araca binerken beline takmıştı. Bu yüzden direk konuşmaya başladı.

     - Sâre OLÇAK...

Sâre gri gözleriyle Sırat'ı süzdü. Maskesi hala yüzündeydi ve üzerinde hala mavi ameliyat kıyafetleri vardı. Saçları çok kısa kesilmişti. Ama kılçık kılçık jölelenmiş saçları özenle parlarken hardal sarısı rengini iyice belli ediyordu.

Sırat konuşmaya başlayana kadar kafasında kaçma planları kurarken üzerinde kan içinde bir gömlekle gecenin sabaha vurduğu bu vakitte kendisiyle konuşmak isteyen bu çatık kaşlı fakat yakışıklı adamı dinlemeyi tercih etti.

Sırat ise hiç laf cambazlığını beceremezdi. Oldukça düz,  tabiri ricaisiyse tam anlamıyla bir odundu. Ayrıca kendisini terk eden sözlüsü dışında adam akıllı bir kızla konuşmuş değildi. Şu an da da derdini nasıl anlatacağını düşündü.  Fakat bir çıkmaza girince kemküm etmeye başladı. O zaman pes edip direk lafa atladı.

     - Prof. Dr. Sâre OLÇAK ... Ben vatanı , milleti uğruna canını ortaya koyup bir dava uğruna kürek çekecek İNFAZ TİMİ tarafından size elçi olarak gönderildim. Eğer kabul ederseniz sizi de ekibimizde görmekten gurur duyarız.

Sâre birden şok oldu. Başını iki tarafa salladı ve

     - Bir dakika beni bunu söylemek için mi kaçırdınız?

Sırat elini ensesine götürüp sıkılmış bir mimik takındı.

    - Ne yapayım başka çarem kalmamıştı. Saatlerdir sizi hastane danışmanlığında  bekledim ama bir türlü çıkmak bilmediniz. Sürekli birileri ameliyata girdiğinizi  söylüyorlardı. Bende çareyi ameliyathaneye girmekte buldum. Üzerime kestiğim bir tavuğun kanını bulaştırıp hastaneyi aradım. Ihbarda bulunup ara sokaklardan birinde bıçaklanıp  ölmek üzere biri gibi davrandım. Ama itiraf etmeliyim ki hastanenizin ihbara karşı gösterdiği gevşeklik bir insanın hayatına mâl olabilir. Eğer gerçekten yaralı olsaydım çoktan ölmüştüm. Benden demesi...

Sâre o gerginlikle birden gülmeye başladı.

Sırat Sâre gülünce bir şok geçirdi ve çarpılmış gibi Sâre'ye bakarken sonunda aklından Sâre'nin gülüşü ile ilgili birkaç kelime geçirdi.

'Ne ... Kadar... Güzel ...'

Sonra başını sallayıp kendine gelmek için kendisine azar atmaya başladı.

'Ne diyorsun lan sen!  Kendine gel derhal .'

Sonunda Sâre de susup

    - Peki... Şu İNFAZTİMİ... Onu anlatsana bana.

Dedi. Sırat ciddi duruşuyla konuşmaya devam etti.

    - EDNA ya karşı bir kuruluş olup oldukça gizli ve güçlü bir kadrosu var. Eğer time katılırsanız ekibin kimlerden oluştuğunu göreceksiniz.

Sâre ciddi bir şekilde düşündü.

     - Benim size ne gibi bir faydam olacak  ki ?

     - Size özel tahsis edilmiş bir laboratuvar ve ameliyathanede bizim yaralılarımıza bakarak bize yardımcı olacaksınız elbette. Fakat şu anki çalıştığınız özel hastaneye istifanızı sunmak ve bize çalıştığınız müddetçe bunu kimseye söylememek zorundasınız. Yoksa hem bizi hem kendinizi tehlikeye atmış olursunuz.

Sâre biraz düşündü.  Zaten saçma sapan bir koşuşturmayla geçiyordu hayatı. Babası ve annesi ile takıştığından beri yüzlerini görmez olmuştu. Kocası onu daha evliliklerinin ilk haftası aldatıp boşanmıştı. Yani zaten kurtulmak istediği bir hayat vardı. Ve şu anda bu yakışıklının ona sunduğu yeni bir sayfa olacaktı ömrüne. Sonra karar kıldı. Düşünmenin gereksiz olduğunu tekrar ederken içinden bir çırpıda cevap verdi.

      - Ölene dek sizinle çalışmak bana onur verir. Fakat bilmek istediğim şu ki devlet...

Sırat anlamıştı. Bu yüzden lafını böldü.

     - Bu devletin kurduğu bir ekip... Gönlünüz rahat olsun. Zaten ekibe katılacağınız sıra sizinle birkaç kişi görüşecek. O zaman tüm merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.

Sâre gülümseyerek yüzündeki maskeyi çenesi altına sıyırdı. Sonra Sırat'a bakıp

     - Peki ya tavuğu naptınız?

Dedi. Sırat durakladı.

     - Tavuk?

Sonra anladı.

     - Ha... Dönerci bir çocuk vardı. Ona verdim. Zaten ihtiyacı da varmış. Merak etmeyin sağlıklı bir kesimdi. Kimseyi zora düşürmedim.

Sâre kendisini gülümseten bu sert adama son kez gülümsedi.

     - Anlaştığımıza göre beni tekrar hastaneye bırakır mısınız ? Malum bu gece nöbetçiyim.  Istifa edene kadar vazifemin başında olmalıyım.

Sırat şaşkın şaşkın hareket edip

    - Tabi tabi... Sizi hemen bırakayım. Sabahta sizi alırım.

Dedi. Sâre hala bu adamdaki hem itici hem de çekici olan şeyi anlamaya çalışırken başını salladı.

                             ●●●
 
    

İNFAZ TİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin