26. Bölüm Aydınlık

2.2K 131 8
                                    

Selam ✋ yeni bölüme hoşgeldiniz ❤ bu bölümü istediğiniz bir biçimde yazmaya çalıştım umarım olmuştur. Sizin yorumlarınız sayesinde hikaye yavaş yavaş yerine oturuyor. O yüzden yorumlarınızı eksik etmeyin diyorum ve sizi hikayeyle baş başa bırakıyorum. Keyifli Okumalar ❤ ☕

Serin bir sonbahar sabahına uyanmıştı İstanbul. Bulutlar gri renklere boyanmış, yağmurun yağacağını haber veriyorlardı. Genç adam boynundaki ağrıyla uyandı sonbahar sabahına, etrafına bakındığında hastanenin bankının üstünde uyuyakaldığını farketti. Ne zamandır kendi yatağında yatmıyordu ? Saymıyordu artık genç adam. Elini boynuna koyup doğrulmaya başladı. Üzerindeki kalın palto üşümesini engellemiyordu. Sıcak bir kahvenin iyi geleceğini düşünerek kafeteryaya gitti. Zeynepin her öğle yemeğinden sonra kahve içmek için çıktığı bahçeye çıktı. Rüzgarın yüzüne esmesiyle kendine geldiğini hissetti genç adam. Her sabahı aynı olmasına rağmen hareketli geçen bir gecenin ardından durgun bir sabahtı. Neredeyse bir aydır bu hastane ikinci evi olmuştu, gidecek başka bir yeri yoktu ki sevdiği kız buradayken kendisi nasıl uzakta durabilirdi ki ? Cevabını bilip de cevaplayamadığı sorularını bir kenara bırakıp kahvesinden bir yudum aldı.

Biten kahvenin ardından boş durmak yerine Zeynepin doktoruyla özel olarak görüşmek için odasına doğru ilerledi. Kapıyı tıklattığında "Girin." denmesiyle içeriye girdi.

"Merhaba doktor bey. "

"Merhaba Kerem bey."

"Ben Zeynepin son durumunu öğrenmek için özel olarak görüşmek istedim. Neredeyse bir haftadır camdan izleyip yoğun bakıma girmemek için kendimi dışarıya atıyorum. "

"Zeynep hanım tedaviye cevap veriyor, biliyorsunuz ki geçen akşam hepimiz çok korktuk. Bunun kesinlikle psikolojik bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Zeynep hanım gözlerini açana kadar yanına yaklaşmanızı istemiyorum."

"Anlıyorum. Bu aldığım en güzel haberdi teşekkür ederim."

"Rica ederim, geçmiş olsun. "

Genç adam, dün gece geçirdiği şokun ardından aldığı bu haberle uzun süre sonra yüzünün güldüğünü farketti. Bu haberin üzerine bir kahve iyi gider diye düşünerek tekrar kafeteryaya gitti.

***

Günler, aylar, hatta yıllar ne çabuk geçti oysa. Şimdi düşünüyorum da mutluluk kısa süren ama yıllarca akıllardan gitmeyen güzel anıların adına deniyor. Kına gecemi hatırlıyorum da bir yandan ağlarken bir yandan da gülüp oynadığım hiç bir zamanı hatırlamıyorum. Açıkçası bu kadar duygu değişimi yaşayacağımı da bilmiyordum. Ama annemin o güzel sesiyle söylediği kına şarkısından sonra kendimi kaybettiğimi hatırlıyorum.

Ya düğünüme ne demeli ? Babamla birlikte oynadığımız horondan mı bahsetsem  ? Yoksa Aksel 'le karşılıklı oynadığımız kolbastı dansından mı ? Kerem bizim oraların oyun havalarını pek becerememiş olsa da benden gördüğü kadar oynamaya çalıştı garibim. Ee baba tarafı Trabzonlu olur da anne tarafı İzmir'li olunca roman oynanmaz mı ? Hele ki mahalle düğünüyse meydan oynayabilene kalır. Bunların dışında benim için en özeli Keremle birlikte yaptığımız düğün dansımızdı.

Daha önce hiç bu kadar derinden bakmamıştım o yeşil gözlere. Hiç bu kadar kaybolduğumu hissetmemiştim o gözlerde. Koyulaştığını farkettiğimde gözlerimi çekmek istedim ama yapamadım. Mühürlenmiş gibi duruyor her tonuna kadar sevdiğim adamın gözlerini inceliyordum. Biten dans müziğinden sonra sıra geldi nikah masasına ve aşkımızı resmileştirmeye... Hayallerimdeki düğün hiç bir zaman şaşalı olmadı benim. Mahallemde şen şakrak bir düğünüm olsun istedim ve hayallerimden daha güzel, unutamayacağım bir düğünüm oldu.

Mahalle Kızı #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin