~3~

102 9 0
                                    

"Kimsin sen?" Karşımdaki çocuk sağ eli ile saçlarını karıştırırken bana merak içinde bakıyordu. Kendime geldiğim sırada konuşmaya başladım.

"Ben.. Şey kendime kalacak bir yer arıyordum da, kusura bakma evde kalan birilerinin olmadığını düşünmüştüm." Gözlerimi yere dikerek çocuğun yanından geçtim. Yapacak bir şey yoktu kendime kalmak için yeni bir yer bulmam gerekiyordu. Odadan çıkacakken, kolumdan tuttu. Kafamı ona çevirdim.

"Kalacak bir yere mi ihtiyacın var?" Kolumu tutmasından rahatsız olmuştum o da bunu anlar gibi bıraktı kolumu.

"Evet, fakat bulurum herhalde." Yapmacık bir şekilde tebessüm etmeye çalıştım.

"Gitme." Söylediği kelime ile gözlerine odaklandım. Onunda gözlerinin içinde derin bir karanlık vardı. Yalnızdı galiba. Aynı benim gibi. Yada sapık. Bilemiyordum tabi.

Şaşkınlık içinde kaşlarım havaya kalktı.

"Burada kalabilirsin." Bana belli belirsiz tebessüm etmişti. Sesinden belliydi yalnız olduğu. imalı bir şekilde söylememişti gerçekten kalmamı ister gibi söylemişti. Birine ihtiyacı varmış gibi.

Önce biraz tereddüt edip korksamda peki diyebilmiştim. Verdiğim cevap ile yüzünde Kocaman bir gülümseme oluştu. Daha tanımıyorduk birbirimizi ne o benim kim olduğumu biliyordu nede ben onun kim olduğunu. İçimdeki meraka yenik düşmüştüm yine.

"Pekala takip et beni." Önümden geçerken arkasından yürümeye başladım. Yan odanın kapısının önünde durduğunda bende durdum. Pantolonunun cebinden anahtar çıkarırken onu izliyordum. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Ben onun yüzüne hala bakarken bana içeri girmem için işaret etti.

"Kapıyı kapatmak yok ama." Tedirginlikte söyleyivermiştim.

"Kapıyı kapatmak yok." Dedikten sonra kafasını salladı.

Odanın içine adımımı attım delikten de gördüğüm gibi pencerenin hemen yanında iki kişilik yatak vardı. Onun dışında kapının hemen yanında ahşaptan bir dolap, ve onun da hemen yanında Çekmeceler vardı. Yatağın ayak ucunun orda ise eskimiş bir koltuk vardı.

Çocuk koltuğa yerleşirken, bende yatağın üstüne oturdum.

"İsmin ne?" Kibar bir sesle sormuştu.

"Su." İsmimi duyduğunda yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Bende Ateş." İki zıt element.

Benimde yüzümdeki gülümseme büyümüştü. İsimlerimiz bir yandan birbirine uyuyor bir yandan ya uymuyordu.

"Öncelikle burada ne işin var? Neden kalacak bir yer arıyorsun?" Yüzü ciddileşmişti bu sefer. Benimde yüzümdeki gülümseme solarken cevap verdim.

"Evden kaçtım. Yeterli bir cevaptır umarım?" Daha fazla ayrıntıya girmek istemiyordum. Ayrıntılardan nefret ediyordum. Çünkü her ayrıntı kalbimin sızlamasana yol açıyordu.

Kahkahası bütün odayı doldururken gözlerimin içine baktı.
"Annen sana kızdı galiba? Yada baban bağırdı? Yada istediğin bir şeyi almadılar sende depresyona girip evden kaçtın." Kaşları alayla kalkarken. Sinirle ona baktım hayatı bu kadar kolay mı sanıyordu? Onun hayatı benimkinden zor muydu? Daha beni tanımadan yargılamıştı.

"Annem ben oniki yaşımdayken öldü. Şımaracak kimsem yoktu merak etme. Babam sorarsan kendisi alkoliktir. Zaten sevmezdi beni. Tanımadığım biriyle evlendirmeye de kalkınca bende evden kaçtım. Tatmin oldun mu?" Sesim o kadar sakin çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım kendime. Kalbim bu sefer eskisi kadar sızlamamıştı. Bana acıyarak bakmasını veya şaşırmış bir ifadeyle bakmasını beklerken bir an da gülmeye başladı. Sinir bütün bedenimi ele geçirirken ayağa fırladım.

"Komik bir şey mi var? Şaka mı sandın bu anlattıklarım!" Ellerimi yumruk yapmış şekilde sıkarken karşısında dikildim.

Yavaşça ayağa kalktı, omzuna gelen kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Bana kenara çekilmemi işaret edince kenara çekildim. Dolaba doğru ilerledi. Üstündeki tişörtü çıkarttı gözlerimi bedeninden ayırmak için direndim fakat başaralı olmadığımı görünce arkamı döndüm. Sakinleştiğimde bende ona sordum.

"Peki senin burada ne işin var?" Koltuğa tekrardan oturduğu sırada üstüne şort ve kısa kollu tişört giydiğini gördüm. Kafasını geriye verdi yavaşça yüzünü bana çevirdiğinde yüzü ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Anlayamıyordum. Bir türlü çözememiştim.

"Şöyle söyleyeyim, annem ve babam iki sene önce öldü. Kimsenin bana acımasını istemediğim için şehir değiştirdim." Yatağa yavaşça oturdum. Kafam karışmıştı. İki sene boyunca burada kalmış olamazdı hayır imkansızdı.

Ne düşündüğümü anlar gibi konuşmasına devam etti. " iki senedir sürekli ev değiştirmek zorunda kaldım. Annem ve babamın ölümü beni farklı bir karaktere büründürdü. Eskiden saf ve temiz kalpli olan ben, şu an bulaşmadığım bela yoktur." Kelimeleri bittiği sırada, parmaklarımı kemirdiğimi fark ettim. Nasıl bir şeye bulaşmıştım ben böyle.

"Korkma sana zarar vermem. Benimle kalmak senin kararın." Beynimin içi iyice Allak bullak olmuştu. Sürekli beynimi yakan kelimeler kullanıyordu.

"Bana neden güveniyorsun?" Sorduğum soru ile koltuktan biraz doğruldu kol dirseklerini dizine yerleştirdi ellerini çenesine koyup kısık gözlerle beni inceledi.

"Güvenmiyorum. Ben kimseye güvenmem. Bir hatan veya yanlışın olursa beni bir daha asla göremezsin."
Oturduğu koltuktan sıkıntıyla ayağa kalktı. Benden biraz uzağa yatağa oturdu.

"Seni herşeyden uzaklaştırabilirim. Umut kelimesini senin için yeniden canlandırabilirim." Ve yine kafamı karıştıracak o kelimeleri söylemişti. Neden birden bana yardım etmeye kalkmıştı ki? Bulunduğum durum kafa karıştırıcı ve saçma gelmeye başlamıştı.

Gözlerimi, gözlerine sabitlediğimde kalbimin hızlı hızlı atmasına engel olamamıştım. Hoşlanmaya mı başlamıştım ondan. Bana pek inandırıcı ve gerçekçi gelmesede bu olanlar yine bir Umut vardı içimde. Hem buradan gitsem daha iyi bir durumla karşılaşabilecek miydim? Hayatıma daha iyi bir yerde devam ettirebilecek miydim? Karşımdaki çocuk bana deli gibi gözükse de bir an güvenebileceğimi düşündüm.

"Söz mü?" Çaresizce çıkmıştı sesim.

"Söz."hafifçe tebessüm etti.

"Senden ne olursa olsun beni bırakmayacağına söz vermeni istiyorum." Yüzü yeniden ciddileşmişti.

"Söz." Düşünmeden çıkmıştı ağzımdan. Şu an NE yaptığım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Bu tanımadığım yabancıya tutamayacağım bir söz vermiştim. Gözlerimi tekrar kahverenginin en güzel tonuna odakladım.

Aklıma takılan soruyu ona sordum.

"Anne ve baban öldükten sonra herşeyi bırakıp evden mi kaçtın?" Sorduğum soru ile çene kasları seğirmeye başladı. Kaşları çatılırken. Cevap verip vermemek konusunda tereddüt yaşadı.

"Yaklaşık üç ay boyunca delilerin arasında kaldım. Küçük bir oda iki tane yatak ve her gün benim delirdiğimi düşünerek tedavi etmeye kalkan psikologlar." Dediği şey ile ağzım açık kalmıştı. Bir kaç saniye ne diyeceğimi bilmez bir şekilde öylece suratına baktım.

"E ordan çıktığın Zaman seni yanına alan akraban falan olmadı mı?"

"Gerek kalmadı, kaçtım." Bana sırıtarak baktığında karşımdaki inanılmaz çekici insanın deli olduğuna inanmak istemedim. Gerçi annem öldükten sonra bir sene bende tedavi görmüştüm ama bir akıl hastanesinde değil. Psikoloğa gidip gelerek. Orada kalması Ateş'in deli olduğu anlamını getirmezdi. Yani konuşması bir garipti ama her insanda birazcık gariplik yok mudur?

SONSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin