Telefonumun melodisi kulağımın dibinde zırlarken homurdandım. Bu saatte beni ukyumdan uyandıracak kadar önemli ne yaşanmış olabilirdi ki? Gözlerim hala kapalıyken elimi yandaki komidinime uzatıp telefonumu aramaya başladım. Parmaklarım bir şeye değdiğinde yere düşen vazonun kırılma sesini duymuştum. Dişlerimi sıkıp sakinleşmeye çalıştım. Eğer gerçekten önemli bir sey icin aranmıyorsam bu telefon konuşmasından sonra zaten önemli bir şey olacaktı. Ben katil olacaktım. Bu saatte arayan uyku katilini bulup öldürecektim. Gözlerimi açmadan, aramayı cevapladım ve telefonu kulağımın üzerine koyup yatmaya devam ettim.
"Ne var?"
"Esina. Benim Rüzgar." esneyip, yumruk yaptığım elimle gözlerimi kaşıdım.
"N'oldu bay doğaüstü?" ofladı. Gözlerim açık olsa gözlerimi devirirdim ama uyuyordum işte.
Sanki uykusundan uyanan oydu birde ofluyordu mal.
"Şey sanırım ha-"cümlesini tamamlayamadan hayvan gibi hapşırmıştı. Oflayıp ayaklarımı yatağa vurdum. Söylemiştim hasta olmuştu işte.
"Hasta oldun?" sorumu küçük bir mırıltıyla onaylarken bende ona daha bir kaç saat önce söylediklerini hatırlattım.
"Bak şimdi bir seyde anlaşalım, ben hasta olmam, olsam bile kendi başımın çaresine bakarım."
"Esina gerçekten çok hastayım. Gelmelis-" tekrar hapşırdığında ofladım.
"Konum at geliyorum bay doğaüstü."
Telefonu kapatıp karşıda ki koltuğa attım.
"Grubun aile hekimi oldum anasını satayım. Her hasta olana koşuyorum ."_____________________________________
"Varış noktasına ulaştınız."
"Sonunda." kontağı çevirip,arabadan indim ve kilitledim. Doby'i evde bırakmıştm, zaten Rüzgar'da annem gibi Doby'den pek hoşlanmıyordu.
Telefonum çalınca aramayı cevapladım.
"Efendim?"
"Nerde kaldın kızım ya?" kaşlarımı çattım.
"Öyle bir yerde oturuyorsun ki, buranın haritada bulunduğundan bile şüpheliyim."
"Herneyse, kapıda bekliyorum en üst kat." telefonu yüzüme kapadığında sinirle dişlerimi sıktım. Şeytan diyordu ki bin arabana bas git sen uyumana bak. Ama işte vicdanımla hareket eden birisiyim. Binanın kapısını açıp merdivenlerden çıkmaya başladım.
Eğer, ben orada ona arabaya bin dediğimde ıslak bir şekilde laf yetiştirmeyi bırakıp arabaya binseydi, şimdi ne o, hasta olacaktı ne de ben uykumdan uyanıp gecenin birinde buraya gelmiş olacaktım. Son basamağa da basıp en üst kata ulaşmıştım.
Telefonda kapının önünde beklediğini söylemişti ama karşılıklı iki kapıda kapalıdı ve burada birilerinin yaşadığından da emin değildim. İçimden bir ses yanlış yere geldiğimi söylüyordu.Telefonumu çıkarıp isminin üzerine tıkladım. Anınca cevapladı.
"En üst kattayım ama kimseyi göremiyorum."
"Bekle." telefonu kapatmasıyla tavandan gelen ses ile kafamı yukarı kaldırdım. Kare bir kapı yukarı kalkarken çıkabilmem için katlanmış bir şekilde duran merdiven açılarak ayağımın ucuna kadar uzamıştı. Aralanmış ağzım ve kocaman olmuş gözlerle kafamı kaldırıp merdivenin bittiği, tavanda ki kare girişe baktım.
"Hadi." merdiveni tırmanıp yukarı ulaştığımda Rüzgar kolumdan tutup çıkmama yardım etti. Merdivenin düğmesine basıp kare kapıyı örttü ve kilitledi. Şaşkınlıkla dolu bakışlarımı ona çevirdiğim de omuarını silkti.
"Neden böyle bir yerde yaşıyorsun? Normal insanlar gibi bir apartman dairesinde yaşasan ne olurdu?" gözlerini devirdi.
"Normal insanların saklanmaya ihtiyacı yok, onun için apartman dairesinde yaşıyorlar
"Kimden saklanıyorsun sen ?" kafasını sallayıp isaret parmağını iki kez havada salladı.
"Gizli bilgileri sadece grup üyeleriyle paylaştığımızı sanıyordum." kendi silahımla beni vurmuştu! Sinirle saçımı düzelttim.
"Kelime oyunu yapmayı bırak Rüzgar." gözlerini devirip kendini sandalyeye gelişi güzel bırakıp yanda ki fincanı eline alıp artık içinde ne varsa içti.
"Bak, saklanmam gerek öyle abartılacak bir sey de yok ortalıkta. Marvel ajanı falan değilim." dediğinde yapmacık bir şekilde güldüm.
"Sana daha önce komik olduğunu söylediler mi?" eliyle 'çok' isareti yaparken ben de kendimi L koltuğa attım ve gözlerimi kapadım.
Onunla hiç uğraşamayacaktım, bir ay sonra okullar açılacaktı zaten. Fırsat bulmuşken uyumalıydım. Ayağımı üzerinde dergiler ve bir kaç çizgi roman olan sehpaya uzattım.
Kafama atılan yumuşak yastık sinirimi bozmamıştı. Yumuşak şeyleri severdim ve daha çok uykumu getirirlerdi. Bu bana Allah'tan bir işaretti. Allah bana ' yat ve uyu güzel kulum "diyordu resmen. Kafamın üstünde ki yastağı alıp sarıldım.
"Esina buraya uyumak için mi geldin?" gözlerim kapalıyken kaşlarımı çattım.
"Espri bile yaptığına göre, o kadar da abartılacak bir şeyin yok. Gece saat birde güzel uykumdan uyanıp kalkıp buraya geldim bırakta uyuyayım." göremiyordum ama gözlerini devirdiğine emindim. Adım sesleri duyduğumda hiç bir şey yapmadan yatmaya devam ettim. Yastığımın yan tarafı çökünce gözlerimi açtım. L koltuğun bir tarafında o bir tarafında ben yatıyordum. Kafası diğer tarafa dönük olduğu için saçlarını görüyordum. Gözlerimi tekrar kapadım. Koltukta bir hareketlenme olunca sinirle ofladım.
"Esina." yumuşak sesi beni şaşırtsa da belli etmeden kaşlarımı çatmaya devam ettim.
"Ne be?!" gözlerimi açtığımda yine dibime girmişti. Bu da alıştı iyice.
Alnından tutup arkaya ittiğimde kafası koltuktan düşmüştü.
Kendimi tutamayıp gülerken oda küfür ederek dogruldu ve yanıma oturdu. Bende onunla birlikte doğruldum.
"En azından bir çorba falan yapsan bari?" dediğinde kaslarımı kaldırdım.
"Hazır çorban var mı?" cıklayıp kafasını salladı.
"Hazır çorba kullanmıyorum." kafamı salladım.
"Tamam ozaman çorba da yok maalesef." kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı.
"Ne?"
"Sen kızsın. Ne bileyim yemek falan yapmayı bilmen gerekir." kaşlarımı çattım. En sevmediğim olaydı bu. Sen kozsın yaparsın, sen kızsın yapamazsın.
"Kızım diye çorba yapmayı bilmem mi gerekiyor? Canın çok çorba içmek istiyorsa çorbacıya git." ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı ve sırıttı.
"Tamam çorba istemiyorum, peki nane limon yapabilir misin?." nane limon yapabilridim. Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Tam kapıdan çıkacakken ona döndüm.
"Mutfağa gitmek için de gizli saklı yerlerden geçmeme gerek var mı?"
Gözlerini devirip beni taklit etti.
Bende aynı şekilde göz devirip odadan çıktım. Koridorun tam karşısındaki mutfağa girdim Buzdolabında sebzelikten limon ve taze naneyi çıkarıp, demlik aramaya başladım. Üst ve alt dolaplarda yoktu. Masanın üstünde sadec meyve tabağı ve peçetelik duruyordu.
"Rüzgar!"
"Hı?" yerimde sıçrayıp kapının koluna yaslanmış olan Rizgar'a baktım.
"Ne dikiliyorsun be sen orada?" gülüp, masanın yanından bor sandalye çekip oturdu ve bana bakmaya devam etti. Boğazımı temizleyip, demliği aramaya devam ettim. Arkamı döndüğümde cam rafın üzerinde ki demliği gördüm. Fazla yüksekteyd, kaşlarımı çatıp Rüzgar'a kalkamasını işaret ettim
Ama tabii kide anlamamıştı.
"Kalksana ." oflayıp ayağa kalktı ve sandalyeyi bana uzattı.
Elinden sandalyeyi alıp cam rafa ulaşabileceğim bir yere koydum ve üzerine çıkıp demliği aldım. Sandalyeyi ona geri uzatırken yapmacık bir şekilde gülümsedim.
"Esina, bana yiyecek bir şeyler yapar mısın? Açım." gözlerimi devirip ona döndüm.
"Yemek yapmayı bilmiyorum. " ofladı.
"Hiç mi?" cıkladım kaşlarımı kaldırarak.
"Hiç." homurdanırken yan kaptaki mısır gevreği gözüme çarptı.
"mısır gevreği yer misin?"
"Evet." kavanozu alıp arkamı döndüm.
"Bunu yapabilirim." kafasını sallayıp ayağa kalktı.
"İçeri gidiyorum ben yatacağım biraz." kafamı sallayıp tekrar tezgaha döndüm. Demliğe su, yarım limon ve bir kaç taze nane yaprağı koyup kaynamya bıraktım. Mısır gevreğini bi kaseye boşaltıp üzerine süt koydum. Kaşığı ve nane limonu da bir kupaya koyup tepsiye yerleştirdim. Tepsiyi elime alıp içeriye geçtim. Salona girdiğim de Rüzgar'ın L koltukra uyuyakaldığını gördüm. Tepsiyi sehpanın üzerine koyup koltukta Rüzgar'ın yanına oturdum.
"Rüzgar." karnından dürtüp tekrar seslendim.
"Rüzgar." kaşlarımı çattım. Uynamıyordu ayı.
Oflayıp, bağırdım.
"Rüzgar, kalk!" gözlerini kıprıştırarak açtığında şaşkınlıkla bana baktı.
"Yavaşca ismimi söylesen kalkardım. Ne bağırıyorsun?" kaşlarım havalandı.
"Yavaşça da seslendim ama hareket bile etmedin. Son çare bağırmaktı kusura bakma." dedim ve tepsiyi kucağına koyup kendimi koltuğa attım.