Multi: Lavin
Çalan zil sesiyle gözlerimi açtım. Beynim zonkluyordu. Şu zili daha kısık sesle çalsalar olmuyor muydu Allam ya! Şuan etrafta insanlar olmasaydı eğer ellerimi kaldırıp Sebastian diye bağırabilirdim. Ama maalesef insanlar vardı. Gözlerimi zorlukla kırpıştırarak açtım. Yanıma baktığımda Rüzgar'ı göremediğim için kaşlarımı çattım.
İlk dersten beri uyuyor muydum yani? Sırada kalkıp çantamı alıp sınıftan dışarı çıktım. Okul neredeyse boşalmıştı. İnsan evladı olan biride çıkıp "okul boşalıyor bir zahmet kalk da evine git" demiyordu. İnsanlık ölmüş yemin ediyorum.
Yanımda duran kişiyle kafamı yanıma çevirdim. Gözlerimi devirdim. Tabii ki başımın belası sülük Cansu!!
"YGS'ye az bir zaman kaldı. Zaten okula gelmiyorsun birde okula geldiğinde uyuyorsun. Sınavda çakacaksın biliyorsun değil mi?"
Tek kaşımı kaldırıp sırıtarak ona baktım. Bir konuyu okuyup mantığını kavradığımda aklıma giriyor ve denemelerde bana zorluk çıkarmıyordu. Zekiydim Allah'a şükür. E tabi gen meselesi.
"Beni düşünerek gözlerimi yaşarttın." dedim ve gözlerimi pörtleterek ona baktım. Gülerek omzuma vurdu ve yanımdan uzaklaştı. Bazen yakın arkadaşım gibi bazende can düşmanım gibi davranıyordu. Kafamı salladım. Davranış bozukluğu işte n'aparsın.
Okulun kapısından çıkacakken yandan gelen bağrışma sesleriyle o tarafa döndüm.
10. sınıflardan olduğunu tahmin ettiğim iki kız 9. sınıftan bir kıza itip, bağırıyordu. Kaşlarımı çattım. Aralarında bir yaş olsa bile küçüktü. Hem iki kişiye tek kişi ne kadar mantıklıydı? Sinirle yanlarına ilerledim. Tam arkalarında durup onlara baktım.
"Ne oluyor ?"
Kızların ikiside dönüp beni görünce gözlerini ilk önce bir şaşkınlık sonraysa korku kapladı. Neden olduğunu biraz olsun tahmin edebiliyordum. Geçen sene bu okuldaydılar ve ben geçen sene okulun bahçesinde bir çocuğu hastanelik etmiştim. Tabi sonra iki hafta okuldan uzaklaştırma almıştım. Herneyse! Konumuz bu değil!.
"Size ne olduğunu sordum." dedim uyarı içeren bir sesle.
"Aramızda" deyip bana diklendiğinde sinirden dişlerimi sıktım. Bana kendimden küçük dövdürtecekti.
İkisinin arasından geçip 9. sınıf olan kızın yanına geçtim. Korkuyordu ve bu çok belliydi. Gülümsedim.
"Adın ne ?" korkarak gözlerime baktı.
"Ada." dedi ve sonra hemen kafasını eğdi. Çok masum ve temiz duruyordu. Sinirle arkamı döndüm.
"Hâlâ burada mısınız?" kaşlarını çattılar.
"İşimizi bitirmedik." kaşlarımı çattım. Bu özgüven sebebi kesinlikle güvendikleri birinin olmasıydı.
Sırıttım. Biraz ağzımı bozmamda bir sorun olacağını düşünmüyordum.
"Tamam. Kimin kuyruğusunuz?"
Kaşlarını çattılar.
"Melis! Pelin!" kaşlarımı çatıp sesin geldiği yere baktım.
Anıl! Tabii ki de Anıl'dı bu okulda Cansu'dan sonra sinirimi bozan başka kim vardı ki?
"Bakıyorum da artık 10. sınıflarla da başa çıkamıyorsun." histerik bir şekilde güldüm. Melis ve Pelin'in arasından geçip Anıl'ın önünde durdum. Hasta değildim yanımda hasta bir Rüzgar'da yoktu. Onu bu sefer benzetebilirdim.
"İstersen şansını zorlama Anıl. Çünkü sinirimi bozuyorsun." dediğimde kahkaha attı. Git gide sinirleniyordum ve bu Anıl'ın sağlığı açısından hiç iyi değildi.
Geçen seferki gibi dayak yiyeceğimi sanıyorsa büyük bir yanılgı içerisindeydi.
"Zorlarsam ne olur? Yine mi dayak yersin?" dedi ve tekrar kahkaha attı.
Dişlerimi sıktım. Bir daha bir şey söylerse dayağımı yiyecekti.
"Ah! Birde Rüzgar var. Birbirinizin karşısında size dayak atma çok eğlenceli." derin bir nefes aldım. Günah benden gitmişti.
Sol elini tutup kendime çektim ve büktüm. Dizinin arkasına tekme atıp önümde yere eğilmesini sağladım. Bir elimle arkasında büktüğüm kolunu diğer elimlede saçlarını çekiyordum.
Sırıttım.
"Bence birdahaki sefere adam akıllı konuşmayı öğren." sinirle nefes alıp verdi.
"Beni bırak!"
Güldüm.
"Allah Allah. Başka bir emrim var mı paşam?" dediğimde sinirle bana baktı ve kızlara döndü. Kafasını sallayınca kızlar Ada'ya saldırınca Anıl'ı itip onlara koştum. Ada çığlık atıp ağlamaya başlayınca Melis ve Pelin'in kollarından tutup kendime çektim. Küçük oldukları için çok güçlü sayılmazlardı.
"Yeter!" şiddetli bir şekilde bağırdığımdan yerlerinde sıçrayıp durdular. Onları kollarından itip Ada'ya yöneldim.
"Bir daha ona bulaştığınızı görürsem sizi mahvederim." dedim ve Ada'nın çantasını alıp kaldırdım ve okuldan çıktım.
Arabanın ön koltuğuna Ada'yı oturttum ve eşyalarını bagaja koydum. Bende sürücü koltuğuna oturduğumda Dobby arkadan havlayınca Ada koktuğu için sıçradı.
Sakinleşmesi için omzuna dokundum.
"Sakin ol sana hiç birşey yapmaz."
Gülümseyip kafasını salladı.
"Tamam ozaman ben seni evine bırakayım." dediğimde huysuzca yerinde kıpırdandı. Yüzü çizilmişti. Heralde ailesinden çekiniyordu.
"İstersen ailenle konuşabilirim Çekinmene gerek yok." gülümsedi ve kafasını salladı.
"Benim annemle babam yok. Yetimhanede kalıyorum." dediğinde şaşırdığım için kaşlarım havalandı.
"Hmm anladım." dedim.
Boğazını temizledi.
"Ben teşekkür ederim. Yani orada yardım ettiğin için." gülümsedim arabayı çalıştırırken.
"Önemi yok. Zaten o çocuğu dövmeye bahane arıyordum. İyi oldu."
Güldü.
"Seni okulda daha önce görmüştüm. Koşarak çıkışa gidiyorsun ve baya sinirli duruyordun." biraz bekledikten sonra devam etti.
"Çok sert birine benziyorsun. Bana yardım edeceğini düşünmezdim." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Herkes böyle söyler. Ama öyle biri değilim." deyip güldüm ve kısa bi süre ona bakıp tekrar yola döndüm.
"Neden sana bulaştılar?" diye sordum.
"Ben okula burslu geldim, annemin babamın olmadığını öğrendiklerinde de hem burslu olmamla hemde kimsesiz olmamla dalga geçtiler. Ses çıkarmayınca da iyice üzerime geldiler sonra sen çıktın." dedi ve minnetle gülümsedi.
Tam yetimhanenin nerede olduğunu soracağım sırada telefonum çaldı. Tek elimle direksiyonu tutarken aramayı cevapladım.
"Efendim?"
Bir öksürme sesi geldi. Kaşlarımı çattım.
"Esina sana iyi sayılacak bir haberim var." Filiz mi ölmüştü? Şuan en iyi haber o olurdu heralde.
"Neredesin?"
"İlk tanıştığımızda Cansu'nun Dolunay'ı kaçırdığı depodayım."
Kaşlarım havalandı.
"Rüzgar neler oluyor?"
"Artık gelince öğrenirsin" dediğinde güldüm.
"Mysterious boyy." dedim sesimi biraz garip bir şekle sokarak. Kahkaha attığında onunla birlikte bende güldüm.
"Neyse hadi acele et."
Tamam deyip telefonu kapattım. Bu çocuk çok, nebiliyim garipti. Güldüm kendi kendime. Deliriyordum sanırım.
Ada'ya dönüp yetimhanenenin yerini sordum. O yolu tarif ederken gülerek yetimhaneye doğru sürdüm.