FOTOĞRAF

23 3 0
                                    

ESİNA ACAR.
Gözlerimi zorlukla açtım. Gözlerim acırken yandan uzanıp ışığı kapattım.  Gözlerim biraz daha rahattı şimdi. Telefonumun kilit tuşuna basıp saate baktım. 22:37 omuz silktim. Daha fazla beklemeyecektim. Yandan sırt çantamı alıp Dobby'i uyandırmadan mekândan çıktım. Abimlerin dikkatlerini çekmemek için m opekâna gelmiştim. Eve gitseydim bir ton soru soracaktı ve mezara gityiğimi öğrenmiş olsaydı beni asla göndermeyecekti. Bunu biliyordum. Kapüşonumu kafama kapatıp botumu giydim. Arabaya atlayıp yavaşça sürmeye başladım. Üzgünken sinirliyken ya çok yavaş sürerdim ya da çok hızlı sürerdim. Şimdi de öyle zamanlardan birindeydim. Araba gitmiyordu neredeyse. Belkide bu kadar yavaş sürmem onun yanına gitmeye yüzümün ve cesaretimin olamayışındandı. Vitesi 2'ye atıp yavaşca sürmeye devam ettim.
***
Kafamı direksiyondan kaldırıp tekrar mezarlığa baktım. Kendimi hazır hissetmiyordum. Kafamı salladım. Yapmalıydım. Erkek olmasına rağmen karanlıktan korkardı o. Zaten iki aydır yanlızdı o karanlıkta. Benim yüzümden. Derin bir nefes aldım ve arabadan çıktım. Arabayı kitledikten  sonra demir kapının önünde durdum.  Tanımadığı insanların mezarlarına çiçek bırakır dua ederdi. Gülümsedim. Ama mutluluktan çok uzak bir gülümsemeydi bu. Zaten artık sadece yaşanmışlıkların anısına gülebilirdim. Kapıyı ittirip içeri girdim. Cebimden metal sigara paketini çıkardım ve içinden bir sigara alıp mezarın birine koydum.
Sonra diğerine, diğerine ve diğerine.
Son bir sigara kalana kadar mezarların hepsine koydum ve Oğuz'un mezarının karşısında dikildim. Kafamı sağ omzuma yatırıp bir süre ismine baktım.

OĞUZHAN KIRILMAZ

30/08/1998 -25/10/2016

İsmi bana uzun geldiğini söyleyip ona Oğuz dediğimde bana  "3 harfi başıma kakıyorsun?" derdi. Keşke yaşıyor olsaydı. Kendimi asla affetmeyecektim. Kafamı kaldırdım. Son sigarayıda metal kutudan çıkardım ve mezarına koydum. Oğuz 7.sınıftan beri sigara içiyordu ve hep ölürsem çiçek değil sigara getirin derdi. Bilirsiniz, herkesin değer verdiği şeyler farklıydı. Kutuyu kapatacakken içinden bir sigara yere  düştü. Yerden alıp inceledim sigarayı.
Şimdi bu küçücük şey mi o büyük acılarının üstüne çarşaf örtüyordu? Bu şey mi benim acılarımı hafifletecekti? Omzumu silktim. Deneneye değerdi ozaman. Sigarayı dudaklarımın arasına koydum.Cebimden zippoyu çıkarıp sigarayı yaktım ve içime çektim. Duman akciğerlerime dolarken canım acıdı. Umursamadım. Ruhum zaten acıyordu, canım acısa ne olurdu ki? Uzunca bir nefes daha çektim. Dumanı yavaş yavaş üfledim. Havada süzülen dumana baktım. Bir süre süzülüp yok oldu. Keşke dedim. Keşke acılarımızda böyle yok olup gitselerdi. Ozaman göğsümü sıkıştıran bu sızı olmazdı. Hergün herşey için vicdan azabı çekiyordum. Oğuz için, annem için, kardeşim için. Öksürdüm. Bir nefes daha çektim içime. Bu seferkini yavaşça çektim. Hiç acele etmeden. Ciğerlerimin herbir noktasına ulaşmıştı duman. Hissedebiliyordum. Bu sefer daha şiddetli öksürdüm. Boğazım tahriş olmuştu. Mezar taşının üstüne oturdum. Benim yüzümden öldüğünü bilmiyordu. Öğrenmesi gerekti.
"Senin ölümünde payım var. En yakının yüzünden şuan buradasın. Benim yüzünden. Beni affet diyeceğim ama sen affetsen bile ben affetmeyeceğim. Seni yalnız bırakmak istemezdim kardeşim. Bir çok kez yanına gelmeyi denedim. Ama izin vermediler. Abim paranoyaklaştı. Bir kayıp daha vermek istemiyorlar." Güldüm istemsizce.  "... Zaten ölü gibiyim. Sadece bedenimin pes edeceği zamanı bekliyorum, bekliyoruz. Geçen gün abimin telefonda biriyle konuşmasını duydum. 'Esina'yı kendinden korumamız lazım ' demişti. Ama unuttukları bir şey var yanımda durmamaları lazım. Beni korumamaları lazım. Çünkü bunun sonu yok. Ben hep kendime zarar vereceğim. Anlamadıkları şey bu yanımda durdukları zaman onlarda zarar görecek. Belkide daha fazla. Ben acı çekmeye alştım. Biliyor musun? Senin yerinde olmayı o kadar çok isterdim ki. Hergün vicdan azabı çekip suçlu olduğunu bilerek yaşamak çok kötü birşey. Yoruldum. Senin ölümünün cezasını yaşayarak ödüyorum Oğuz. Üzgünüm." dedim ve elimdeki sigaraya baktım. Kaşlarımı çattım. Acaba ne kadar can acıtıyordu?
Hırkamın kolunu kıvırdım ve tenim ortaya çıktı. Soğuk anında koluma çarparken titredim. Sigarayı koluma değdirmeden tenimin üzerinde gezdirdim. Sıcak duman soğuk koluma değince tekrar titredim. Sigarayı koluma bastıracağım sırada yandan bir adım sesi geldi. Arkası dönük biri vardı. Gözlerimi kısıp dikkatlice baktım. Rüzgar'dı bu.
Kaşlarımı çattım.
"Rüzgar!" bağırdığımda bana dönerken ayağı kaydı ve düştü. Kalkmasını bekledim ama yerde hareketsizce yatıyordu. Ayağı kalkıp yanına koştum. Ayağımla kolunu dürterken seslendim.
"Şaka mı yapıyorsun? Şaka yapıyorsan yeri ve zamanı değil bil istedim." cevap gelmeyince yanına eğildim ve omuzlarından tutup kafasını kucağıma aldım. Aklıma Anıl'ın bizi "test" ettiği zaman geldi. Kafamı salladım. Üzerine eğilip kokladım. Leş gibi içki kokuyordu. Allah bilir ne kadar içmişti? Elime gelen sıcaklıkla gözlerim büyüdü. Elimi kafasının altından çekip baktım.
Elime gelen sıcaklık kandı. E tabi çocuğun kafasından işeyecek hali yoktu ya. Kendime gözlerimi devirdim. Ayağı kalkıp kendimle birlikte Rüzgar'ı da kaldırdım. Arabaya giderken Oğuz'un mezarına dönüp öpücük attım. Yaptığım şeyle yüzümü buruşturdum. Bir gün kesinlikle çarpılacaktım. Kafamı sallayıp Fatiha okudum.
Allahım sen affet.  

ESİNA (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin