Dolunay'ı anneme bırakıp mekana gelmiştim. Kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı. Koltuğa uzanıp gözlerimi yumdum.
Baba! diye bağırdım.
"Bırakma bizi baba!" arkasını döndü. Koştum yetişebilmek için. Önümde hızla ilerleyen babamın bedeni silikleşiyordu git gide. Küçüktüm ben çok küçüktüm. Babam nasıl bırakırdı beni, annemi, kardeşimi en önemliside ailesini nasıl yıkardı başka bir kadın için? Ağlamaya başladım.
"Baba!" yere çöktüm gözyaşlarım hızlanırken.
"Baba!"
Duymuyordu ve artık silik olan bedenini bile göremiyordum. Heryer bulanıktı.
"Baba! Yardım et baba!"
Buğulu yer yavaş yavaş yerini babamın ve Filiz'in görüntüsüne bırakırken benim bedenimde değisti.
Artık boşuna yalvaran bir kız değildim. Gözlerimden gözyaşı değil nefret akıyordu. Babama baktım umutla.
"Baba. Bırakma bizi.". Sesim okadar umut dolu çıkmıştı ki.
Kaşlarını çattı.
"Defol git evimden. Sana böyle birşey olmayacak dedim. Defol".
Ne bekliyordum ki zaten? O hep kalpsiz bir adamdı.
Arkamı döndüğümde bir hastane koridorundaydım. Heryer karanlık ve soğuktu. Yerde bir kaç beden. Baktım hepsine teker teker.
Abim. Tekrar baktım gerçek olamazdı.
Diğer bedenlere baktım sırasıyla.
Annem, Dolunay, Ayaz, Aksel ve benim yüzüm. Çığlık attım. Olamazdı. Hayatımda ki herkez biranda yok olup gidemezdi. Gelen topuklu sesleriyle karşıma baktım.
Filiz...
O yapmıştı. O öldürmüştü bütün ailemi. Sinirle ayağı kalktım. Küçük bir çocukken ailemi dağıttığı gibi şimdi birde değer verdiğim herkesi öldürmüştü.
İçimden bir şey koptu ve çığlık attım. Onlar ölmüştü. Ayağı kalktım. Saçlarımı çekiştirip çığlık atmaya devam ediyordum. Yere çöktüm güçsüzce. Ölmüşlerdi. Öldürülmüşlerdi. Tekrar çığlık attım.
Boğazım patlayana kadar bağrıyordum. Tekrar baktım buz kesmiş bedenlere. Kafamı salladım. Delirmiş gibiydim. Filiz'e kafamı cevirdim. Sırıttı herzamanki gibi.
"Sana demiştim. Seni öldüren kişi değil ölümüne sebep olan ölmeyi istemeni sağlayan kişi olacağım"