: on dördüncü bölüm

13.8K 550 75
                                    

Bu bölüm, hikayesini bir türlü okuma fırsatı bulamadığım fakat yaz tatilinde ilk iş okuyacağım, kardeşim diye nitelemekten asla çekinmediğim Öznur'uma gelsin. İyi ki varsın. ❤
Geçen bölümü okuyan, yorum yapan, oy veren herkese çokça teşekkürler! :3 Ve iyi okumalar! :D

Bölüm 14: "Davetiye."

Lisede yatılı okula geçmeden önce İstanbul'da okuyordum.

Sekizinci sınıfın sonunda, babamın İngiltere'de bir iş fırsatı yakaladığını öğrendiğimde, annemler bana iki seçenek sundular: Ya onlarla beraber İngiltere'ye gelirdim, ya da bırakmak istemediğim arkadaşlarımla kalmak üzere Türkiye'de, bir yatılı okulda okurdum.

Türkiye'de kalmayı seçmemin ana sebeplerinden biri İstanbul'da okuyacağımı düşünmemdi. İstanbul'da okuyacak, arkadaşlarıma ve özellikle de, o sıralarda lisedeki ilk yılını bitirmek üzere olan Çağlar'a yakın kalacaktım. Ne yazık ki hayat, her zaman planladığımız gibi gitmezdi. Aksine, planlarımızı yakıp yıkmak, bizi hayal kırıklığına uğratmak sanki hayatın en büyük amaçlarından biriydi.

Türkiye'de kalma kararıma karşı çıkan tek kişi ağabeyim olmuştu.

Babam, kendi kararlarımı kendi başıma verebilecek kadar büyüdüğümü, annemse benim fikirlerimi kendi düşünceleriyle etkilemek istemediğini savunarak kararıma pek karşı çıkmamışlardı. Oysa Utku annemlere demediğini bırakmamış, hatta bir noktada beni sürükleyerek uçağa kadar götürmekle tehtit etmişti, fakat kararımdan geri dönmemiştim.

Eğer o zamanlar Utku'yu dinlemiş olsaydım, belki Çağlar'la aramız hiç bozulmayabilirdi. İngiltere'de bir devlet lisesinde okuyor, derslerime çalışıyor, İngilizce'mi geliştiriyor olabilirdim. Belki de tatlı, İngiliz bir sevgilim olurdu.

Bu düşünceyle kıkırdadım. İngiliz aksanı herkesin aksine bana çok komik geliyordu. Her cümlesinde kahkahalara boğulduğum birinin benimle çıkma olasılığı sıfıra o kadar yakındı ki, bir grafik çizmeye kalksak pek görünmezdi.

Fakat İngiltere'ye gitmiş olsaydım ve Türkiye'de, çok az insan tarafından bilinen bir okulda yatılı okumaya başlamasaydım asla Mal Dörtlü'yle tanışamazdım. Kunter, Mert, Kaan ve Rüzgar'sız hayatımın nasıl olacağını hayal etmek benim için neredeyse imkansızdı. Utku'nun yanımda olmadığı, olamadığı zamanlarda bana ağabeylik yapanlar onlardı ne de olsa.

Derin bir iç çektim. İngiltere'ye gitmemeyi seçtiğim zamandan bu yana, ne kadar üzerinde düşünmekten nefret etsem de, Utku'yla aramızın açıldığı bir gerçekti. Evet, arada bir Skype üzerinden ve annemler Utku'yu para konusunda sıkıştırmadığı zamanlar telefondan konuşuyorduk fakat bu o kadar seyrekti ki, birbirimize hayatlarımızda olup biten şeyleri anlatmaya vakit yetmiyordu.

Başlarda neredeyse her gün konuşuyorduk fakat, pek de şaşılmayacak bir şekilde, üzerinden zaman geçtikçe Skype görüşmeleri azalmaya başlamıştı, ta ki bitene kadar.

Utku'ya kızgın değildim, hayır. Onun hakkında düşünmemeye çalıştığım bir gerçekti ve ikimiz de benzer kafadan olduğumuz için, büyük olasılıkla o da aynını yapıyordu. Annemleri umursamayı dokuzuncu sınıfın başında bırakmıştım fakat ağabeyimi aklımdan çıkartmak pek de kolay değildi benim için.

Yaz tatillerinde beni İngiltere'ye, yanlarına alsalar da, Utku okuduğu üniversite uzak olduğu için yazları eve uğramıyordu. Üniversite partileri, arkadaşlar, kız arkadaşlar, dersler, sınavlar falan filan derken bir dakika boş zamanı olmuyor, eve uğrayacak vakti bulamıyordu. Üniversitesi Londra'dan uzakta olduğu için o çevrede tuttukları bir evde birkaç arkadaşıyla beraber kalıyordu. Birkaç kere yanına gitmeye çalışmıştım fakat izin vermemiş, bana saçma sapan sebepler sunmuştu neden olarak. O zamanlar ne kadar da sinirlenmiştim. Şimdiyse onu olabildiğince az düşünmeye çabalıyordum.

Cam Kırıkları | askıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin