: on altıncı bölüm

12.9K 605 132
                                    

Bu bölüm 3 gün önce doğum günü olan biricik dostuma gelsin. :3

Tüm okucularıma da çok teşekkür ederim! Ben sizin kadar sabırlı ve anlayışlı başka bir insan topluluğu görmedim. *Gururlu anne edasıyla gözleri parlar*

Bölüm 16: "Davet."

Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanmamak için elimden geleni yapıyor, yine de başarısız oluyordum ve bu durumdan rahatsız olan tek kişinin ben olduğunu anlamam için Kutay'ın yüzüne bakmam gerekmiyordu. Yeşil gözlerinin yansıttığı rahatsızlığı okuyabilmem için onları görmeme gerek yoktu; sadece bakışlarını üzerimde hissetmem bile ne kadar gerildiğini anlamam için yeterliydi.

Belki de Kutay hiç gerilmemişti ve masada, huzursuzluk içerisinde kıvrananan tek kişi bendim.

Kutay'ın evden çıkmadan önce elime tutuşturduğu mavi kutuyu evirip çevirirken bakışlarımı bir kere bile olsun kutudan ayırmadım. En sonunda telefonum küçük beyaz el çantam içerisinde titreştiğinde dikkatimi kutudan çekerek telefonumu çıkarttım.

Kutay: Başını kaldır ve etrafındaki insanlarla tanış. Gülümse. Her an salondan kaçacakmış gibi duruyorsun.

Sakinleşmek adına derin bir nefes aldım ve verdim. Kutay için söylemesi kolaydı; tüm hayatını bu tür büyük sosyete davetlerinde geçirmiş, hatta kendi davetlerini vermiş biriydi. O, bu ortamların çocuğu ve genciydi. Neden bu kadar gerildiğimi anlamasına imkan yoktu.

Ama yine de onu başımla hafifçe onayladım.

Çağla: Gergininim ama tamam, sosyalleşmeyi deneyeceğim.

Yurt Malikanesi'ne geleli on beş dakika bile olmamıştı fakat şimdiden Predona'daki apartman dairesine geri dönmek istiyordum. Etraftaki her şey o kadar süslü ve şıktı ki... Buraya ait hissetmiyordum.

Malikane girişinde Yurt ailesine kahyalık yapan adam bizi balo salonuna yönlendirmiş, salona giden yol kırmızı halıyla döşenmişti. Salon girişinde, aynı elbiseyi giyen on beş kız ve sayısız takım elbiseli erkek bizi ve diğer misafirleri karşılamış, kızlardan biri 26 numaralı masayı bulmamız ve bizim için düşünülmüş yere oturmamıza yardım etmişti. Kutay'ın annesi Aslı Hanım ve babası Serkan Bey'le oturmuyor oluşumuzu sorgular gibi olsam da, orta yaşlılar ve gençlerin, yaşlılarla da orta yaşlıların aynı masalara oturtulmadığını fark etmiş ve çenemi kapalı tutmuştum.

Malikane denmesine şaşmamalıydı; yapının içindeki balo salonu kocamandı. İçerisinde en az elli yuvarlak masa bulunuyordu ve masalar sekiz kişilikti; bu da yüzlerce misafirin ağırlanabildiği anlamına geliyordu.

Salon kırmızı, beyaz ve siyah ağırlıklı döşenmişti. Masa örtüleri beyaz, sandalyelerin üzerindeki örtüler siyahla kırmızıydı ve siyah sandalyede kırmızı, kırmızı sandalyede siyah fiyonk vardı. Tavandaki on üç avize –evet dayanamayıp saymıştım- yine kırmızı taşlarla süslenmişti ve benzer taşlardan yapılmış, ışıklı süsler elli masanın ortasına yerleştirilmişti.

Salonun sağ tarafında büyük bir platform, bir sahne vardı ve sahnede o sırada bir grup müzisyen, ellerinde kemanlar, çellolar ve bir gitar, klasik müziği andıran bir parça çalıyorlardı fakat aynı zamanda, arka planda, biraz gözden uzak bir noktada, bir bateri setiyle iki elektro gitar görmüştüm. İlgi alanım olduğundan gözüm direkt enstrümanları aramış, bulduğumda da zihnimde küçük bir sevinç çığlığı atmıştım.

Duvarlar kremrengi duvar kağıdıyla kaplanmış olduğundan pek bir süsleme gerektirmiyorlardı fakat bütün lambalar yine benzer, bu sefer siyah, taşlarla süslenmişlerdi. Bu kırmızı-siyah-beyaz yoğunluğunu hiçbir şekilde boğucu bulmuyor olmam beni şaşırtmıştı; bu üç rengin şık bir şekilde yanyana gelebildiğine ilk defa burada, Yurt Malikanesi'nde rastlıyordum.

Cam Kırıkları | askıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin