Telefon elimde uzun bir süre öylece durdum. Başka hiçbir şey yapmadan, kafamdan milyonlarca düşünce geçerken. Sonra kendi kendime sorguladım; kendi hayatımı mı yaşıyordum yoksa başkalarının düşüncelerine göre şekillendirdiğim hayatı mı?
Bu zamana kadar Burak'a hiç yanaşmamıştım bile. Ama bu gece nedenini bilmediğim bir şekilde sakınca görmedim ve ona güvenerek başka hiçbir amaç gütmeden içimden geleni yaptım. Kimsenin bilmediği zaman diliminde olabildiğine eğlenirken belki de en özgür hissettiğim anı yaşadım. Sonra onların düşüncelerine göre yaşadığım dünyaya giriş yapınca yine kendimi onların istekleri doğrultusunda sorgulamaya başladım.
İnsanın kendini sorgulaması belki her gün yapması gereken bir şeydir. Ama başkasının doğrularına göre değil, kendi doğrularına göre. Bu gece bunu yaptım. Bora'yı, Rüzgar'ı hatta Ebru'yu bile düşünmeden sadece kendimi düşündüm. Dışardan görününeni değil, kendi yaptığımı sorguladım. Yanlış mıydı bu gece? Kendi sınırlarımı aşmış mıydım?
Bu geceye dair belki tek yapmamam gereken şey fazla içmemdi. Ama en azından Burak güvenimi boşa çıkarmadığı için seviniyordum. Onun dışında bana göre yanlış olan bir şey yoktu. Belki dışardan görünen yanlışı düzeltmem için benim için önemli olan insanlara bu durumu açıklamalıyım. Ama kesinlikle beni yargılamalarına izin vermeyecektim.
Bu gece Bora'yla Rüzgar'la ve Burak'la olanları değerlendirince hayatıma biraz netlik kazandırmaya ve kendi sınırlarımı kendim koymaya ve kesinlikle de onları almadığım sürece kimsenin beni yargılamasına izin vermemeye karar verdim. Şimdi yapmam gereken bir şey de benim için kimin ne olduğuna karar verip kimsenin de aklını karıştırmamak.
Bu gece olanlar ve saatin bu kadar geç saatinde bunları düşünmek beni daha da yorunca şimdilik uyuyabileceğime karar verip telefonu bir kenara bıraktım.
Üstümde bornozla Bora'nın odasında uyuyacak olmam doğru muydu peki kendime göre? Hayır. Ama şartlar düşünülecek olursa ve gözlerimi açık tutmam imkansızlaştıkça kararlarımı uygulamayı sabaha erteleyebileceğimi düşünerek üstüme yorganı çekip uykuya daldım.Sabah olunca Bora'nın kapıyı çalmasıyla uyandım. Yatakta oturup "Gel" diye seslendim.
İçeri elinde kıyafetlerimle yavaşça geldi ve yatağın ucuna oturdu.
"Daha iyi misin?"
Dün akşama göre baya sakinlemiş gözüküyordu. Nasıl olduğumu bile soruyorsa.
"İyiyim teşekkürler"
İkimizde konuşmayınca "Ben giyineceğim de odadan çıkar mısın?" Dedim. Yüzüme bir süre baktıktan sonra bir şey söyleyecek oldu ama sonra vazgeçerek odadan çıktı.
Üstümü giyindikten sonra aşağı indim. Burak mutfakta kahvaltı hazırlıyordu, beni görünce gülümsedi ve "Günaydın" dedi. Ben de ona karşılık samimi bir şekilde "Günaydın" deyince Bora'nın bana bakmasına aldırmadan hızlıca evden çıktım ve kendi evimize gittim.
Kapıyı tabi ki Ebru açtı ve meraklı gözlerle bana bakmaya başladı. Aslında biriyle oturup bütün olanları, dün gece düşündüklerimi anlatmaya çok ihtiyacım vardı ama bir başkasının yorumuyla aklımı karıştırmadan Rüzgar'ın yanına gitmek istiyordum. Bu yüzden sadece "Sonra anlatırım" dedim ve birkaç bisküvi atıştırıp Rüzgar'ın evinin önüne gittim.
Biraz tereddütle kapıyı çaldım, tanımadığım biri kapıyı açınca Rüzgar'ı sordum. Çardakta olduğunu söyledi.
Cesaretimi kaybetmeden hızlı adımlarla çardağa gittim. Dört kişiyle birlikte bir masada oturuyordu. Yüzündeki ifadeyi anlayamadım ne mutlu gibiydi ne de üzgün. Yanlarına yaklaşınca beni farketmesi için "Rüzgar bi bakabilir misin?" dedim. Beni gördüğünde yüzüne şaşkınlık ifadesi geldi. En azından şimdi yüzündeki ifadeye anlam verebiliyordum. "Tabii" diyerek yanıma geldi ve beş dakika boyunca hiç konuşmadan sadece yürüdük. Ben kafamda söyleyeceklerimi toparlamaya çalışırken "Bir şey söyleyecek misin?" deyince bütün kafamda planladıklarımı unutup konuya rastgele girdim.
"Evet ama sözümü kesmeden beni dinlemeni istiyorum. Sonra bir şey söylemek istersen ben bitirince söylersin" dediğimde başını evet anlamında salladı.
"Biliyorum dün gece dışardan bakınca çok hoş gibi görünmüyordu hele ki önceki gece seninle yaşadığımız andan sonra. Ama şunu söylemeliyim ki en azından bana göre ben yanlış olan hiçbir şey yapmadım. Burak benim arkadaşım -doğru bir arkadaş mı orası tartışılır tabi ama yine de arkadaşım- ve moralim biraz bozuk olunca o da bunu düzeltmek istedi. Ben hayatımda değer verdiğim hiçbir insanı üzmek kırmak istemem tabi ki ama benim hayatımda değer verdiğim insanların da bana güvenmesini isterim. Hayatımda yapacağım şeylerin kararını ben veririm kimsenin de beni yargılamasına izin vermem. Ama seni kıracak veya aklında yanlış bir düşünce yaratacak bir şey yaptıysam açıklama ihtiyacı hissettim."
Ben sözümü bitirdikten sonra sadece "anlıyorum" dedi. Başka bir şey daha söylesin diye yaklaşık on dakika bekledim ama hiçbir şey söylemeyince "Susacak mısın sadece?" dedim.
Yüzüme bir süre baktıktan sonra "Ne dememi bekliyorsun ki? Haklısın bu senin hayatın ve ben senin hayatına karışabilecek konumda değilim. O mesajı atmam bile yanlıştı. Merak etme hakkında da yanlış bir şey düşünmüyorum. Sadece..."
Sözünü bitirmeyince "Sadece ne?" diye üsteledim.
"Sadecesi önemli değil. İçimden aklımdan bir sürü şey geçiyor söylenebilecek ama söylemek durumu daha iyiye sokar mı onu bilmiyorum şu an. Bu yüzden daha fazlasını söylemek istemiyorum."
Rüzgar bunları deyince ne hissediyorum? Gözlerine bakınca, onunla konuşunca. Duygularım bu kadar karmaşıkken tam olarak bir şey de söyleyemiyorum ona. Bu yüzden sadece "Peki" demekle yetindim. Rüzgar da başını sallayıp arkadaşlarının yanına yürümeye başladı. Biraz uzaklaşınca dayanamayıp seslendim. Durdu ve yavaşça arkasına döndü. "Özür dilerim" dedim duyabileceği kadar. Biraz durduktan sonra "Ne için?" diye sordu.
Benim için çözülemeyen en büyük problem için özür diledim, "Net davranamadığım için" deyince "Benim için yeterince netsin" dedi.
Bu cevabı karnımda ufak bir ağrıya
sebep olsa da hiçbir şey demeden ben de eve doğru yürümeye başladım.
Ebru pencerede beni bekliyormuş ki ben gelince hemen kapıyı açtı ve oturma odasındaki koltuklardan birine oturttu. Derin bir nefes aldıktan sonra baştan sona her şeyi kesintisiz anlattım. Yüzünde hayret dolu bir ifade belirdikten sonra "Sen ne yaparsan yap ben senin hep arkandayım biliyorsun değil mi?" deyince Ebru'nun benim içinki değerini bir kez daha anladım ve ona sıkı sıkı sarıldım. Son zamanlarda olanlardan sonra bu çok iyi gelmişti. Sonra bana bakıp "Bence çok güzel düşünmüşsün. Ama hem kendin için hem onlar için artık duygularından ve kime karşı ne hissettiğinden emin olmalısın." dedi. Bunun ben de farkındaydım. Ama yapması söylemesi kadar kolay değildi. Ve karar vermek için neye ihtiyacım olduğunu bilmiyordum.
Biz böyle konuşurken birden sert bir şekilde kapı çalındı. Kimin olduğunu tahmin etmek çok da zor değildi.
Tam Ebru kalkacakken otur diyerek ben kalktım ve kapıyı açtım. Açar açmaz da Bora'nın güçlü eli kolumu kavradı ve beni sürükleyerek içeri girdi. Kolumu zor kurtardıktan sonra sinirli bir şekilde bağırmaya başladım "Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Bana bakmadan Ebru'ya dönerek daha sakin bir ses tonuyla "Ebru bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" dedi. Ebru tamam deyince ona oturmasını işaret edip Bora'yı da alıp benim odama çıktım. Üvey kardeşimin psikopatlığı yüzünden kimsenin evden çıkarılmasına gerek yoktu.
Odaya girip arkamdan kapıyı kapatınca "Sen gerçekten ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırarak tekrarladım. Bora'nın dengesiz bir kişiliği olduğunu bilsem de bu anlık öfke hali artık sinirimi bozmaya başlamıştı. "Bi Burak bi Rüzgar asıl sen ne yapıyorsun Selis? Takip etmekten yoruldum artık."
"Takip etmekten yoruldum mu? Sanki hayatımda yüzlerce insan varmış gibi? Ayrıca senin benim hayatımı takip etmene inan hiç gerek yok. Hem sen kim oluyorsun da bu şekilde arkadaşımın yanında gelip benden hesap soruyorsun? Benim hayatıma karışamayacağını idrak et artık!" sonunda uzun zamandır Bora'nın bu tavırlarına karşı söylemem gereken şeyi söylemiştim. Bora'dan tabi ki Rüzgar'ınki gibi bir tepki bekleyemezdim. "Ne demek hayatıma karışamayacağını idrak et. Sen ne söylediğinin farkında mısın? Değilsen farkına varmana yardım edeyim: Bir daha Burak'la da Rüzgar'la da bu kadar yakın olduğunu görmeyeceğim o kadar." tam kapıdan çıkacakken arkasından "çok beklersin" deyince aniden arkasına döndü ve üzerime yürümeye başladı. Şimdi ateş saçan gözlerini ve hızlı nefes alıp verişlerini daha iyi görebiliyordum. Tehdit eder bir ses tonuyla sessizce "Sabrımı zorlama" dedi. Ama geri adım atmaya niyetim yoktu bu sefer her zamanki gibi Bora'ya boyun eğmeyecektim.
"Sen benim ne gerçekten abimsin ne de sevgilimsin. Sen benim hayatımdaki insanları seçebilecek biri değilsin Bora asıl sen bunun farkına var artık!" doğrusunu söylemek gerekirse biraz korkuyordum. Fazla sinirlenmiş görünüyordu. Ama biraz zaman geçince sakinledi ve normale dönmeye başlayınca "Hiçbir şeyi anlamamamak için özel çaba mı gösteriyorsun?" diyerek odadan çıktı.
Onun çıkmasıyla yatağıma çökmem de bir oldu. Dün gece düşündüklerimin her şeyi daha iyileştireceğini sanarken etrafımdaki herkes daha kötü olmuş gibiydi. Ama herkesi birden mutlu etmem imkansızdı. İkisinden biri illa ki mutsuz olacaktı. Peki ben biriyle mutlu olacak mıydım? Yoksa benim mutlu olmam için ikisinin de mi mutsuz olması gerekiyordu?
Biraz kendi halimde yatakta öylece oturduktan sonra içeri Ebru girdi. Olanları anlatınca diyecek bir şey bulamadığı her halinden belli oluyordu.
"Olaylar bu hale nasıl geldi ben de anlamadım şu an. Ama aslında sana şey demek için gelmiştim, yarım saat sonra bowling oynamaya gidilecekmiş itiraz istemiyorum gelmek zorundasın. Hem bence biraz bunları düşünme kafan dağılır. Hazırlan hadi yarım saat sonra servisler kalkacak." dedi ve benim bir şey söylememe fırsat bırakmadan odadan çıktı. Haksız olduğunu söyleyemem bu aralar gerçekten de bunları düşünmeden vakit geçirmeye çok ihtiyacım vardı.
Altıma bir kot pantolon ve üstüme de bir bluz geçirdikten sonra hafif bir makyaj yapıp aşağı indim. Ebru da hazırlanmış beni bekliyordu.
Servislerin olduğu yere gidince Bora'yı göremedim. Ne yalan söyleyeyim biraz içimi rahatlattı bu durum.
Bowling oynayacağımız yere gidince Rüzgar tam önümden yürüyordu. İçeri girince grupları belirlemek için resepsiyona gittik ve bilin bakalım benim grubumda kim vardı? Kadın en yakın beşlileri gruplayınca Rüzgar'la aynı gruba düşmüştük. Bora'nın gelmemesi en azından iyi bir etkendi.
Oyun biraz sakin başlasa da konu kazanmak olunca istemsiz gelen heyecanıma hiçbir zaman anlam veremiyorum. Rekabet iyice artınca gerçekten eğlenmeye başladım. Rüzgar'ın ev arkadaşı Yağız denen çocuk en öndeydi ve herkes onu geçmek için bir olmuştu. Rüzgar son attığı sayıda strike yapınca anın heyecanıyla birden beni kucaklayıp döndürdü. Onun bunu yapmasıyla tabi ki bütün gözler bizim üstümüze dikildi. Ama şok etkisinden ben kimseyi farkedemedim tabi.
Rüzgar ne yaptığının farkına varınca beni yavaşça yere bıraktı ve 10 saniye boyunca gözlerimin içine baktı. O an nedenini bilmediğim şekilde bu anı yaşamak iyi hissettirdi. Gerçekten güçlü duygular hissediyor muydum bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey vardı ki o anın tadını çıkardığım.
Herkes bir olsa da kimse Yağız'ı geçemeyerek ona mağlup olmuş bir halde kampa geri döndük. Tam evlere ayrılacakken Rüzgar'ın arkasından "Beklesene biraz" diye seslenip onu kimsenin olmadığı bir yere çektim.
- Bugün gerçekten çok güzeldi, teşekkür ederim.
Yüzüme bir tebessüm yayılınca o da gülümsedi.
- Teşekkür etmene gerek yok ben senden daha memnunum bu akşam için emin olabilirsin.
Tekrar gülümseyip ayrılmak için adım atınca Rüzgar hafifçe kolumdan tuttu ve beni kendine doğru çevirdi.
Sırtımı bir ağaca yasladı, elini yavaşça belime koydu ve dudaklarıma eğildi.
O an neler olduğunu ve nasıl olduğunu daha anlayamadan, hatta daha kafamın içinde "Bunu yapmalı mıyım?" sorularını bitirmeden bir el Rüzgar'ın omzundan tuttu ve sertçe onu yere düşürdü.
Şokla kafamı kaldırdığımda karşımda Bora'yı buldum. Sinirle şaşkınlık arasında gidip gelirken Rüzgar ayağa kalktı ve "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırmaya başladı. Bunun üzerine Bora Rüzgar'ın karnına bir yumruk indirdi.
Artık şoktan çıkma zamanımın geldiğini düşünerek Boran'ın üstüne atıldım.
- Bora saçmalıyorsun şu an! Ne yaptığını sanıyorsun ??
- Sen karışma! Ayrıca ne yaptığımda gayet halka açık.
Rüzgar kendini toparladıktan sonra o da saldırma eğilimine geçti. Son anda aralarına girince uzaklaşmak zorunda kaldılar.
- Bora hemen açıklama yap!
Bağırmaktan ses tellerim acımaya başlamıştı. İşin kötü tarafı kamptaki herkes buraya doğru gelmeye başlamıştı.
Bora Rüzgar'ın kulağına yaklaştı ve sadece bizim duyabileceğimiz bir ses tonuyla "Bir daha uyarı yapmayacağım. Eğer seni Selis'in 2 metreden daha yakınında görürsem pişman ederim." diye tısladı. Kabul ediyorum biraz tırsmıştım. Ama Rüzgar daha da sinirlenmişe benziyordu. Çünkü o Bora uzaklaşırken resmen haykırıyordu.
- Beni kız kardeşinden uzak durmam için tehdit ettiğine göre abilik içgüdülerin güçlü çalışıyor demek ki. Ama bir dakika ? Seninki abilikten farklı çalışıyor. Sen kız kardeşine AŞIK olduğun için beni tehdit ediyorsun!
Bora olduğu yerde birkaç saniye durduktan sonra dönüp hızlıca Rüzgar'a doğru gelirken içimden Rüzgar'ın bunları hiç söylememiş olmasını diledim.
- O benim kardeşim falan değil! Ayrıca madem güzellikle anlamıyorsun evet seni açıkça tehdit ediyorum ki iyice anla. Sonra başına geleceklerden sorumlu olmam!
Bora aniden kolumu tutup beni sürüklemeye başladı. Ne kadar karşı koymaya çalışsam da fayda etmedi. Araya başkaları girince beni bırakmak zorunda kaldı ve çok net bir şekilde açıktan olmasa da gözleriyle tehdit eder gibi "Selis benimle gel" dedi. Öylece durup hiçbir şey yapmayınca tekrarladı.
Daha fazla olanlara katlanamayacağımı düşünerek "Ben eve gidiyorum" deyip herkesi ardımda bırakarak hızlı adımlarla eve gittim. Ebru'nun arkamdan koşmasına aldırmadan kendimi odama ve yatağıma attım.
- Selis iyi misin ? Konuşmak ister misin?
- Yarın evet. Şu an hayır. Sadece uyumak istiyorum.
Ebru ayrılınca hiçbir şey düşünmemeye çalışsam da bütün olanlar sahne sahne gözümde canlanmaya başladı. Ben eve doğru giderken birkaç kamp görevlisi de kalabalığa doğru yaklaşıyordu. Gürültünün içinden Boran'ın son sözlerini seçebilmiştim.
"Benim olan hiçbir şeyi hiç kimse hiçbir şekilde benden alamaz. Bunu ödetirim."Özellikle bir not ekleme ihtiyacı duydum. Bu hikayeyi çok önceden yazmıştım aslında ve çok az bir bölüm yazıp bırakmıştım. Sonu gelmemişti. Wattpad'e de o yandan bu yana girmemiştim aslında. Bölümün güzel veya yeterli olup olmadığından emin değilim sadece girdiğimde içimden yazmak geldi. Okuyup beğenip devamının olmadığını görünce hayal kırıklığına uğrayan varsa onlardan da özür dilerim. Bir de "Selis" çok yakın bir arkadaşımın ismidir :). Söylemek istediklerim bu kadar. Teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Kampı
Teen FictionAnnemin "sözde" babamla evlenip bana bir üvey kardeş kazandırmalarından sonra ikimizi bir yaz kampına göndermeleri. Normal şartlarda çok normal olması beklenen bir yaz kampının normal şartlarda gerçek kardeş gibi olduğumuz üvey kardeşimin anormal bi...