İnsanlar neden hep gitmeyi tercih eder ki? Kolay olan sahi gitmek midir? Gidince bir şeyler düzelir mi? Ben hiç giden olmadım. Hep gittiler benden. Önce babam gitti; onca sözler verdikten sonra. Sonra Bahadır gitti, bana sarılması gerekirken. Soruyorum sana hayat! Şimdi sırada kim var!
Telefonun uzun süre çalmasıyla iç sesimle konuşmamı sona erdirdim. Arayan bizim kızlardı. Nasıl olduğumu merak ediyorlardı.
''Ahsen cim nasılsın? Uykunu alabildin mi? Uyudun demi bu gece? Yoksa yine sabaha kadar ayakta bekledin?''
Ardı kesilmeyen sorulara başlamıştık yine. Anlıyordum evet iyi olmamı istiyorlardı. Ama bunu beni sıkıştırarak yapmaları anlamsızdı. Uzun süre cevap vermeyince Elif konuşmaya devam etti.
''Tamam tamam bunaltmıyorum seni. Bak sana ne diyeceğim? Günlerdir yüzünü göstermiyorsun. Yeter bu kadar bunalım. Hadi çık gel bizim kafeye. Konuşalım.''
Ya anlamıyorlardı ya da anlamak istemiyorlardı. Ben kimseyle tek kelime etmek istemiyordum ki.
''Ahsen, bu sessizliğini evet olarak algılıyorum. Seni bekliyoruz.''
''Geleceğim...''
Ağzımdan çıkanı kulağım geç duymuştu. Geleceğimi söylemiştim. Nasıl gelirdim nasıl dışarı çıkardım ki bu halde? Ama toparlanmam gerekiyordu artık. Babamın vefatından 2 hafta geçmişti ve 2 hafta boyunca evden dışarıya çıkmamıştım. Kimseyi de eve almamıştım...
Ayağa kalkıp haftalar sonra kendimi aynada gördüm. Bana ne olmuştu? Bu ben olamazdım. O parlak kahverengi saçlarım gitmiş yerine ölü bir saç gelmişti. Yüzümü adeta tanınmayacak bir ifade kaplamıştı. Vücudum ise güçsüzlükten kıvranıyordu. Daha fazla ayakta kalmayıp kendimi yere bırakıverdim.
Gücüm yoktu. Şaşırılacak bir durum değildi çünkü yemek yemiyordum. Bu böyle olamazdı. Zorla ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Dolapta annemin kendi elleriyle sardığı sarma duruyordu. İlk başta midem bulanmıştı ama yemek zorundaydım. Ve yedim birkaç parça bir şeyler.
Şimdi sıra kıyafet işindeydi. Madem ayağa kalktım; bunu başardım, özenli giyinmem lazımdı. Vücuduma yapışan yüksel bel siyah pantolonumu, üzerine yine üzerime yapışan beyaz büstiyeri, ve yürürken daha havalı gözüksün diye aldığım uzun hırkamı giydim. Aynaya baktığımda tek eksik yüzümdeydi. Yemek yiyince biraz kendime gelmiştim ama yüzümün makyaja ihtiyacı vardı. Ve tabii ki yapacaktım. Makyaj işi de bitince evden çıkıp kafeye doğru yürümeye başladım.
Bu yollar bana birçok anıyı hatırlatıyordu. Küçükken bu taşın üzerine oturup bütün gün babamın işten gelmesini beklerdim. Hiç sıkılmazdım beklerken. Her geldiğinde ona koşarak sımsıcak sarılır ''canım babam'' derdim. Bana hep hediye getirirdi. Bazen bir çikolata, bazen de başka şeyler. Gözyaşlarımın akmaya başladığını hissettim. Bir yandan da beynim zonkluyordu. Çok sonradan beynimin zonklamadığını, şuan karşıdan karşıya geçmeye çalıştığımı ve arabaların benim yüzümden geçemediklerini fark ettim. Fark ettiğim an adımlarımı hızlandırıp karşıya geçtim. Kafeye varmam için sadece karşımdaki köşeyi dönmem gerekiyordu. Dönmedim. Oturup sessizce ağladım. Şuan o köşeden babamın çıkmasını çok isterdim. Gerçekten çok isterdim...
Bir ses duydum ve hemen o yöne baktım.
''Kızım...''
''Baba sen mi geldin? Biliyordum geleceğini. Ölmediğini de biliyordum. Neden geç geldin baba? Hissetmedin mi üzüldüğümü? Önceden benim üzüldüğümü hissedip kucağını açardın bana. Şimdi neredeydin baba?'' diyerek gözyaşlarımı serbest bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAM
ChickLit''Babalar gitmez baba, ne olur sende gitme.'' Ben Ahsen. Babasının biricik prensesi, annesinin canı ciğeri. Her anı maceralı geçen ama bundan şikayetçi olmayan bir genç kız... Her şey bu kadar güzel giderken bir anda her şeyin tepetaklak olmasına şa...