Göğüsünde dakikalarca ağlayan kız ağlamaktan yorulmuştu artık. Geriye sadece sessiz hıçkırıkları kaldı. Okşadığı turuncu saçlardan parmakları takılmadan geçiyordu Scorpius'un. İçindeki suçluluk kat be kat artışını sürdürüyordu.
O kadar emindi ki o lanet basiliskin gözleri yüzünden öldüğüne. Eğer Rose bütün bunları bilseydi...
Bu ihtimale girmek bile istemiyordu.
Kendini bok çukuruna atmıştı resmen ama başlamıştı artık. Nasıl geri döneceğini bulmak istiyordu. Kendine güvenci sıfırken bunu nasıl başaracağının sorusuna cevap veremezken iç geçirdi. Yanında kimsesiz çıktığı yola, kimsesiz devam etmek zorundaydı. Çözümü bulmak için geç kalmıştı. Tanıdığı ve ya tanımadığı birinin olması önemli değildi, sebebi oluşu mahvediyordu.
Söylerse nefret edecekti. Aşkı bitecekti Scorpius'a ve belki de öldürecekti.
"Rose." dedi soğuk sesiyle. "İstersen. Dışarı çıkalım biraz hava al. Ne dersin?"
Cevap gelmediğinde boynundaki kravatını gevşetti ve yutkundu. Onun mutlu olması için daha önce Scorpius'tan istediği bir şeyi yapmak aklından geçti. Belki bu yaptığı inanılmaz derecede yüzsüzlük ve karaktersizlik olacaktı ama fazla üzerinde düşünmeden Rose'un omuzlarından tutup onu doğrulttuktan sonra kızın yüzünü kendine çevirdi. Turuncu saçlarını yüzünden çekti, gözyaşlarını çilli yanaklarından sildi Scorpius.
"Kötü gün dostu olduk seninle sanırım. Ağladığım günün karşılığı olsun." diyerek eğildi ve kızın dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı.
Çok geçmeden elinden tutarak kalktı. Kendi karaktersizliğini de içinden nefretle alkışlamadan edemiyordu.
"Hadi, şimdi de yürüyüşe çıkalım. Senin yüzünden babamı yeniden çağıracaklar. Harry Potter gelir de Draco Malfoy gelemez mi? Gelir. Hem de defalarca." diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı fakat pek işe yaramadığını anladı.
Boğazını temizledikten sonra elini bıraktı ve kapıya yöneltti kızı.
"İstemiyorum, Scorpius."
"Ne istiyorsun peki onu yapalım."
Rose dudağını ısırıp burnunu çektikten sonra "Sen Albus ölse ne yapmak isterdin?" dedi.
Bu soruyu beklemiyordu ve bir an yalpaladı. Evet küs olabilirlerdi fakat her şeye rağmen o aynı insandı. Belki de onun da katili olacaktı. Bütün büyücü dünyasının kabusuna temel atıyordu. Ne yapabilirdi ki en fazla? Yoluna devam etmek zorundaydı. Büyümenin vakti gelmişti artık.
"Ben ağlamak istiyorum Scorpius. Lütfen. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Bana müsaade et. Yatakhaneme gideceğim." dedikten sonra bir şey demesine fırsat bırakmayarak kapıdan çıktı Rose.
Arkasından bakarken engel olmadı gitmesine. Çünkü yalnız kalma konusunda oldukça haklı buluyordu kızı. Gidip yüzünü buz gibi suyla yıkarken iyi gelmesini umdu.
Bu durumdan kimseye bahsetmemeleri tembih edilmişti. En azından Rose buna yakın bir şey söylemişti. Yani içlerinde şüphe uyanmıştı belli ki. Pekala, Sırlar Odasının açılması akıllarının ucundan geçmezdi.
Hangisi daha korkunçtu? Bilmemek mi yoksa bilmek mi?
Her ikisi de birbirinden korkunçtu.
Farklı teori ve şüphelerle uğraşmak zaman kaybıydı iyi taraf için. Karanlık tarafta olanın aleyhine çalışacaktı.
Kendinden tiksindi milyonuncu defa. Ne yapsa yoktu bir çaresi. İçinde ufak bir ışık yansa bile karanlık hükümdarlığını sürmeye devam edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Varis
FanfictionScorpius Malfoy, kötü birisi olmadığına bu kadar eminken, Rose Weasley ile aynı gün gördüğü fakat birbirinden tamamen farklı olan rüyalar ikisininde kafasından hiç çıkmaz. Rose'un rüyası tamamen masumken Scorpius'un rüyası tüm büyücülük dünyasını et...