-2-

575 39 8
                                    

Uyandığımda çoktan öğlen olmuştu. Battaniyemi üzerimden hızlıca itip yataktan kalktım.Banyoya koşup yüzümü yıkadım. Ardından evde yapacak hiçbir şey olmadığı için dışarıda gezmek ve hatta alışveriş yapmak geldi aklıma. Saat 16:28 idi. Bu saatte dışarı çıksam akşam saat 21:30 veya 22:00 gibi ancak evde olabilirdim. Sonuçta dışarı çıktığımda çok oyalanan bir kızdım. Alışverişte de çok harcardım. Dolabımı açtım ve uygun bir elbise bulabilmek için dolabın her köşesinde gözlerimi gezdirdim. Ama ne yazık ki uygun bir elbise bulamadım. Bunun üzerine kısa kollu açık sarı bir tişört ile koyu dar paça kot pantolonumu çekip çıkardım. Tişörtün renginden biraz koyu bir sarı olan bağcıklı babetlerimi de giydikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım. Sırada hafif makyaj vardı. Aynanın önüne geçtim ve göz kalemimi dikkatlice sürdüm. Sonra rimel sürüp çok az da dudak parlatıcısı sürdükten sonra yüzüme fondöten sürmeyi unuttuğumu fark ettim.

Makyaj faslı bittikten sonra siyah deri ceketimi de giydim. Ardından telefonumu çantama attım ve aynadaki görüntüme baktım. Her zamankinden biraz farklıydım. Genelde makyaj yapmazdım ama artık değişmeye karar verdiğim için makyajlı halime alışmam gerekti. Çantama cüzdanımı koyduğumdan iyice emin olduğum zaman anahtarımla birlikte dışarı çıktım.

Çok güzel giysi dükkanlarının önünden geçiyordum ama hiç birine girmiyordum. Biraz daha ilerledikten sonra çok güzel elbiselerin bulunduğu büyük bir dükkana girmeye karar verdim. İçerisi çok güzeldi. Dükkanın her yerinde asılı duran boy aynaları ilk dikkatimi çeken şey olmuştu. Satıcı , uzun boylu , 40'lı yaşların ortalarında , hafif kır saçlı ve gözlüklü bir bayandı. Boynundaki fular ona ayrı bir hava katmış , siyah çerçeveli gözlükleri ise onun daha genç görünmesini sağlamıştı. Elime birkaç elbise aldığım gibi boş olduğunu gördüğüm bir kabine daldım. Hepsini tek tek deneyip aynaya baktığımda , bana en çok yakışanının koyu mavi , dizlerime kadar uzanan ve belinde büyük beyaz fiyonk olan bir elbise olduğunu gördüm. Fiyatına baktığımda uzaylı görmüş gibi gözlerimi iyice açmıştım. Bir elbise 350 TL olabilir miydi ? Hayır , asla basit bir elbise için bu kadar para harcamayacaktım. Kendi kıyafetlerimi hızlıca giyinip kabinden çıktım. Elbiseleri teker teker yerine astıktan sonra dükkandan çıktım. Hava kararmıştı bile. Alışverişte çok oyalandığımı söylemiştim.


Her taraf kapkaranlıktı. Korkmaya başlamıştım. Sokaklardan geçerken çok güzel bir müzik sesi duydum. Sesi takip edip sesin olduğu yere vardığımda buranın çok lüks , çok hoş bir kafe olduğunu gördüm. Biraz eğlenmeye de ihtiyacım vardı. Hiç düşünmeden girdim içeri. Çok güzel bir şarkı çalıyordu. Mustafa Ceceli - Söyle Canım. Hemen boş bir masaya oturdum. Şarkıyı çok güzel bir sese ve yakışıklılığa sahip olan 18 yaşında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk söylüyordu.


Şarkı bittiğinde kafedeki herkes alkışlamaya başlamıştı. Çocuk sadece tek bir masaya odaklanmıştı. Benim masama... Benim oturduğum masa sahnenin tam karşısındaydı. Çocuğun gülümsediğini hissediyordum. Bana bakıyordu ve gülümsüyordu. Bu da kalbimin normalden 2 kat daha hızlı atmasına sebep oluyordu.


Saat epey geç olmuştu. Telefonumdan saatin kaç olduğuna baktım. 21:36 ... Masadan kalktığım gibi kapıya doğru yürümeye başladım. Tam o sırada birinin koluma dokunduğunu hissettim. Arkamı döndüm ve şarkı söyleyen çocukla karşılaşınca kalbim boğazımda atmaya başladı. Çocuk bana gülümsüyordu. Ben de onun gülümsemesine karşılık verdim.


Defne : Şarkıyı çok güzel söyledin. Ayrıca sesin muhteşem.

Çocuk : Teşekkür ederim. Bu arada adım İbrahim Koçer. Peki senin adın ne ?

Defne : Defne Işık.

Çocuk : Memnun oldum Defne. Kaç yaşındasın ?

Defne : 18 yaşındayım sen ?

Çocuk : Ben de 18 yaşındayım.

Defne : Neyse eve gitmem lazım geç oldu.

Çocuk : Ben bırakabilirim seni istersen.

Defne : Yok. Kendim giderim , yine de sağ ol. Sonra görüşürüz , deyip gülümsedim. Ardından kafeden çıktığım gibi eve doğru yürümeye başladım. Bir yandan da ilk defa biriyle arkadaş olduğumu düşünüyordum. Şu ana kadar kimse bana böyle yakın davranmamıştı. Sokakta aptal aptal gülümsediğimi anlayınca rezil oldum diye içimden geçirdim. Sokaklar çok fazla kalabalık değildi en azından. Rezil olmadığımı anlayınca rahat bir nefes alarak anahtarımı çantamdan çıkarttım. Eve ne çabuk gelmiştim. Oysa ki gittiğim kafe eve uzaktı.

Demek ki hayallere daldığımda zaman çok çabuk geçmişti. Kapıyı ittirip açtım. Işığı yaktım ve odama gittim. Üzerimi değiştirip okul çantamdan bugünkü derslerin kitaplarını çıkarıp ertesi günkü derslerin kitaplarını koydum. Hemen yatağıma yattım. Tekrar hayallere daldım. Hayal kurdukça uykum gelmiyordu. Uykum gelmeyince de tekrar hayal kurmaya devam ediyordum.

Gece 3'e gelirken ancak uyuyakalmıştım. Bu yüzden de biraz geç uyanmıştım sabah. Değil kahvaltı etmeye , yüzümü yıkamaya bile vakit yoktu. Okul kıyafetlerimi hızlıca giyindikten ve saçımı gelişigüzel topladıktan sonra çantamı da sırtıma aldığım gibi hızlı hızlı okula doğru yürümeye başladım.

Sınıfa girdiğimde bütün gözler bana çevrilmişti sanki. Hiç kimseyle muhatap olmadan sırama oturdum. Çok uykum vardı. Geç uyursan olacağı buydu zaten. Heh , iç ses bir sen eksiktin. Sen bi sussana. Kafamı sırama yasladığım gibi gözlerim kapanmaya başladı. Hocanın adımı seslenmesiyle hızla yerimden sıçradım. Gözlerimin şiş olduğundan emindim. Sınıf kahkaha atmaya başlamıştı bile. İçimden bir sizin gülmediğiniz kalmıştı zaten diye geçirdikten çok kısa bir süre sonra iç sesim de devreye girmiş bulunuyordu. Vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Ezik bir kız olursan tabi gülerler Defne. Bak iç ses beni daha fazla sinir etme görürsün gününü.

Hoca : Defne , neden derste uyuyorsun kızım ?

Defne : Hocam , gece uyuyamadığımdan dolayı uykumu alamadım da dedim güçlükle çıkan sesime aldırmadan.

Hoca : Bir daha olmasın dedikten sonra dersi anlatmaya devam etti.

Teneffüste kantine indim. Bir elimde simit , diğerinde de ayran vardı. Hızlı hızlı yemem gerekiyordu çünkü ders zilinin çalmasına 3 dakika kalmıştı. Hocalar da derste yemek yemeye izin vermiyordu zaten. Param boşu boşuna mı gitsin yani. Ayrıca aç mı kalayım. Sıraların altı da yok , oraya da koyamam. Yani tamamını bitirmem gerekiyordu. Hızlı hızlı ağzıma tıktım. Büyük bir yudum da ayrandan aldım. Biri görse 1 ay boyunca hiç bir şey yememiş diyecekti. Ama Allah'tan bodrum katına inen merdivende oturup yiyordum simidimi. Bodrum katına da kimse inmediğinden dolayı kimseye rezil olmayacaktım.

Evet sevgili okuyucularım. Bayağı uzun bir süreden beri hikayemi yayımlayamadım. Aslında şöyle oldu. Hikayemin çok fazla okunmamasından dolayı her yazar gibi benim de moralim bozuldu. Hikayeyi yazmamayı hatta silmeyi bile düşünmüştüm ama kıyamadım. O kadar emek boşa mı gitsin yani değil mi ? Sonradan da bir bölüm daha yayımlamak istedim ve yayımladım. Okursanız çok mutlu olurum. Ama okumazsanız da canınız sağ olsun. Okuyanlara şimdiden teşekkür ediyorum ve sizden bir şey rica ediyorum. Yorum atar mısınız lütfen ? Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın :) Hoşça kalın :)Hepinizi çok seviyorum :) İyi ki varsınız :)



Aşk ve İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin