-8-

206 26 7
                                    

Barış Saygın

Dün oynadığımız halı saha maçında Sinan'ın kaleye atmak istediği topun , kalenin üst direğine çarpıp hedefi şaşırdıktan sonra bana gelmesiyle birlikte kafamın içinde kelebekler uçuşuyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Duran oyunun ardından yanıma gelen sağlık görevlileri tedavilerini uygulayıp geri gittiklerinde ben de üzgün , bir o kadar da şaşkın gözüken İbrahim , Sinan ve Mustafa'ya beni merak etmemelerini , oyuna kaldıkları yerden devam etmelerini söyledim.

Çocuklar çok güzel oynuyorlardı. 4-0 yenerek rakip takıma ağızlarının payını verdikten sonra İbrahim ve Mustafa konuşarak , Sinan da düşünceli bir o kadar da üzgün bir şekilde yanıma geliyordu. Kazandıkları için tebrik ettikten sonra başım ağrıdığı için yüzümü buruşturmuştum. Bunu Sinan görmesin diye Sinan'ın ters yönüne doğru yapmıştım. Eğer Sinan benim yüzümü buruşturduğumu anlarsa kendini daha da suçlu hissederdi. Zaten o topu kaleden sektirip başıma attığı için yeterince suçluluk duygusu hissediyordu.

" Bizi çok korkuttun oğlum ya " diyen Mustafa'ya çevirdim kafamı. Bu hareketim üzerine başıma daha da çok ağrı girmişti. Yerimde duramıyordum ağrıdan. Bir an önce ağrı kesici içmem gerekti. Bana bir şeyler olduğunu fark eden İbrahim " Barış iyi misin lan ? Sakın ölme bak ha. Tamam mı ? " diye işi şakaya getirmişti.

Çok şiddetli ağrıyan başım , ağrı kesici içtikten sonra tamamen geçmişti. Ama 2 saate kalmaz yine ağrımaya başlayacağına bahse girebilirdim. Ağrı kesicinin etkisi en fazla 2-3 saat sürüyordu zaten.

Çalan telefonumu almak için sağ tarafımdaki masanın üstüne uzandım. Telefonum hala çalmaya devam ediyordu. Telefonumun ekranına baktığımda Nihan'ın - sevgilim - aradığını görünce sevinç çığlıkları atmamak için kendimi zor tutuyordum.

" Alo aşkım. Maçta kafana top gelmiş. Sakatlanmışsın. Hiç arayıp haber de vermiyorsun. Mustafa arayıp söylemese hiç haberim olmayacak. " dedi sitemle.

" Nihan ! Seni boş yere telaşlandırmak istemediğim için haber vermedim. Zaten çok büyük bir şey değil sadece kafama top çarptı , bunun etkisiyle de başım biraz ağrıdı. "

" Çok mu ağrıyor. Kıyamam ben sana. Geleyim mi yanına ? "

" Hayır Nihan ! Gerek yok , iyiyim ben. "

" Yoksa beni aldatıyor musun Barış ? " dedi Nihan tereddütlü bir sesle.

" Hayır sevgilim. Ne alakası var. Hem ben seni aldatır mıyım hiç. Sen sevgiline hiç mi güvenmiyorsun.

" Güveniyorum aşkım. "

" E iyi o zaman. Şimdi kapatmam lazım yine başıma ağrı girmeye başladı. "

" Geçmiş olsun aşkım. Gelmemi istersen mesaj atarsın. "

" Tamam aşkım sağ ol. " deyip telefonu kapatmıştım 15 dakikalık bir konuşmanın ardından.

Nihan'ı çok seviyordum. Ama onun beni sevdiğinden emin değildim. Kafamı karıştırıyordu bazen. Birkaç tane erkek kankası vardı. Kıskanıyordum onu. Hem de deli gibi. Arada takip edip acaba beni aldatıyor mu diye kontrol ediyordum. Çok şükür şimdilik öyle bir girişimde bulunmamıştı.

Kapımın aralanmasıyla içeriye birinin girdiğini anlamıştım. Ama tam kestiremiyordum kız mı erkek mi olduğunu. Kafama aldığım darbeyle gözlerim ağır ağır kapanmaya başlamıştı. Bu nedenle o kişiyi görememem çok doğaldı. Gözlerimin tamamen kapanmasıyla birlikte bilincim de kaybolmuştu.

***

Uyandığımda yatağımda değildim. Burası hiç tanıdık bir yer değildi. Depoya benziyordu. Birkaç tane tahta sandalye , 1 tane demirden masa , içinde ne olduğunu bilmediğim yan yana ve üst üste dizilmiş , yaklaşık 50 koli ve sağ tarafımda demir kapı bulunuyordu. Tabii bir de 3 tane takım elbiseli , sert duruşlu , belinde silahları bulunan ve nöbetçi olarak tahmin ettiğim iri yarı adamlar vardı. Uyanıp etrafıma saf saf bakındığımı gören nöbetçiler gözlerini bana dikmişlerdi. İyi de benim burada ne işim vardı ? Beni neden kaçırıp buraya getirmişlerdi ? Sağ tarafımdaki demir kapının açılma sesinin gelmesiyle birlikte düşüncelerimden ayrılıp başımı o tarafa çevirdim. Bu iri yarı nöbetçilerin patronu diye düşündüğüm , 50'li yaşlarda , pos bıyıklı , ciddi görünüşlü biri girmişti demir kapıdan içeri.

Mustafa Çınar

Barış'ı hastaneden alıp eve gitmiştik. Ben burada kalmak istiyorum demesine rağmen onu orada bırakmamıştık. Kim bir hastanede kalmak isterdi ki ? Acılar içinde kıvranan , ağrılar tüm bedenini sarmış , gencinden yaşlısına çaresizlik içinde hastane kapılarında bekleyen hastaları gördükçe insanın içi sızlıyordu. Hemen buradan çıkmak istiyordu insan.

" Sağ olun lan. Bana çok yardımınız dokundu. Siz olmasaydınız ne yapardım ben ? " diyen Barış'a çevirdim başımı.

" Yalakalık yapma oğlum. 2 dakika gevşemeden dursan ölür müsün ? " dedim hiç kimseden ses çıkmayınca.

" Teşekkür etmek gevşeklik mi oluyor oğlum abartma. " dedi her zaman Barış'ı destekleyen İbrahim.

" Yürü be İbrahim. Helal sana. "

" Tamam oğlum abartma sen de. İşin gücün gaz vermek zaten. "

" Neyse ya uykum geldi benim.

Aşk ve İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin