Geçmiyordu günler. Saatler, dakikalar ve hatta saniyeler. Lanet olası dersler bitse de hemen eve gitsem diye düşüncelere dalmıştım yine. Okuldan oldum olası nefret ederdim. Hiç bir arkadaşım yoktu çünkü. Hiç kimse sevmiyordu beni. Annem ve babam beni bırakıp kaçmıştı başka şehre. Sağolsun Fatma Teyze büyütmüştü beni bu yaşıma kadar. Sahi Fatma Teyze benim yaşadığım mahallenin en yaşlılarındandır. Ama ne yazık ki geçen yıl vefat etti. O da yalnız bıraktı beni.
Son 5 dakika... Hadi! Çal artık! Hiç bir arkadaşım olmayınca zaman çok yavaş geçiyordu. Zor dayanıyordum sabahın 8'inden öğlenin 4'üne kadar. Zaman geçsin diye hayallere dalardım hep. Dersi de çok fazla dinlemezdim. Zaten çalışkan bir kız değil tam tersine tembel biriydim.
Sonunda zil çaldı. Kitaplarımı alelacele çantama tıktıktan sonra çantamı sırtıma aldığım gibi hiç kimseyle muhatap olmadan sınıftan dışarı çıktım. Okulun kapısına doğru hızla yürümeye başladım. Kapıdan tam çıkarken arkamdan bir kızın bana seslendiğini duydum. Ne olduğunu anlamak için hızla arkamı döndüm ve bana seslenen kıza baktım. Kızın yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Kız bana iyice yaklaştı ve bir anda ayağıma çelme taktı.
Yerdeydim. Dizim çok acıyordu. Kız sadece bana çelme takmak için mi seslenmişti yani. İnanamıyorum,rezil oldum. Yerden yavaşça kalkıp tozlanmış olan üstümü silktim. Ardından diğer tarafa fırlamış olan çantamı kaptığım gibi koşarak eve gittim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Neden hep dışlanıyordum , neden hiç arkadaşım yoktu anlamıyordum.
Okul kıyafetlerimi çıkardım ve dolabıma düzgünce astım. Karnım çok acıkmıştı. Mutfağa gidip dolapları karıştırmaya başladım. Buzdolabında önceki günden kalmış olan makarna vardı. Hemen kaptığım gibi ocağa koydum ve ateşi yaktım.
Makarnayı bir güzel mideme indirdikten sonra salona geçtim. Kumandayı alıp televizyonu açarken bir yandan da düşünmeye başladım. Acaba çirkin olduğum için mi beni sevmiyorlar? Yok canım, bir sürü çirkin kız var ama onlar çok seviliyorlar. Demek ki çirkinlikle alakası yok. Peki o zaman beni neden kimse sevmiyor diye düşünürken iyice uyku bastırmıştı. Televizyonu kapatıp odama gittim. Yatağıma yattığım gibi uyuyakalmışım.Uyandığımda gördüğüm rüyaların etkisinde kalmıştım. Rüyamda küçüklüğümü görmüştüm. Annem ve babam sürekli benimle ilgileniyordu. Herkes gibi bana da çikolata alıyordu. Bunları düşünürken gözlerimden bir damla yaşın akmasına engel olamadım. Benim annem ve babam beni niye terk etmişlerdi ki? Beni sevmedikleri için mi? Yoksa bana bakacak paraları olmadığı için mi? İnsan hiç kendi evladını bırakıp gider mi?
Akşam olmuştu. Bugün okulda işlediğimiz dersleri kısaca tekrar ettikten sonra ertesi günkü derslere de biraz göz attım. Daha sonra çantamı hazırlayıp televizyondaki filme baktım. Filmde, zamanda yolculuk yapıyorlardı. 100 veya 200 yıl sonrasına gidiyorlardı ve teknolojinin çok gelişmiş olduğunu fark ediyorlardı. Çok etkileyici bir filmdi. Saat 12 olduğunda iyice uykum gelmişti ve gidip yattım.
Her sabah alarmın sesiyle uyanmak hiç de iç açıcı bir durum değildi. Alarmı kapattığım gibi tekrar yattım. 15 dakika sonra gözlerimi açtığımda dersin başlamasına daha 1 saat olduğu aklıma geldi. Alarm çok erken çalmıştı. Yataktan uyuşuk bir şekilde kalktım ve hemen banyoya doğru yürüdüm. Ellerimi ve yüzlerimi yıkayıp okul kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı güzelce taradım ve gevşek bir şekilde ördüm. Ardından mutfağa gidip dolaptan biraz meyve suyu aldım. Kahvaltı hazırlayacaktım ama evde ekmek yoktu. Hızlıca evden çıktım ve bir arka sokaktaki ekmek fırınına doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Fırına vardığımda çok güzel ekmek kokuları gelmeye başlamıştı. Fırıncıya yaklaşıp :
- Kolay gelsin. 2 tane ekmek alabilir miyim?
- Hemen getiriyorum, deyip hızla ekmeklerin dizili olduğu rafa doğru yürümeye başladı.
Adam ekmekleri poşete koyarken ben de parayı ödedim ve poşeti adamın elinden kaptım.
- İyi günler, deyip gülümseyerek fırından çıktığım gibi hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladım.
Kahvaltımı yaptıktan sonra masayı öylece bıraktım çünkü toplamaya vaktim yoktu. Yürüyerek 15 dakikada gideceğim yolu koşarak 5-6 dakikada gitmiştim. Evden çıktığımda dersin başlamasına15 dakika vardı ve yürüyerek gitseydim derse yetişemeyecektim. Zaten yataktan kalkarken çok vakit kaybetmiştim. Geç kalmamın sebebi de buydu zaten.
Okulun kapısından içeri girerken bir önceki gün kızın bana çelme takıp yere düşmemi sağladığı aklıma gelince ağlamamak için kendimi zor tuttum. Kendimi savunmam gerekirken hiçbir şey yapmamıştım. Ama bundan sonra değişmeye karar verdim. Belki de ezik bir kız olduğum için kimse sevmiyordu beni. Kararımı vermiştim. Değişecektim ve artık ezik bir kız olmayacaktım.
Derse girdiğimde benim sırama başka bir kızın oturduğunu görmek beni çok şaşırtmamıştı doğrusu. Her hafta en az bir kez oluyordu bu olay. Ben de hiç sesimi çıkarmadan başka bir sıraya oturuyordum. Kendi kendime verdiğim sözü hatırladım. Sırama gittim ve kıza,
- Burası benim yerim. Kalk çabuk yerimden, diyerek kızgınlığımı belli ettim. Kız çok şaşırmıştı, ayrıca ona emir vermemden rahatsız olmuş gibiydi. Sinirli olduğu her halinden belliydi.
- Kalkmıyorum. Bundan sonra burası benim yerim. Duydun mu ezik kız. Ezik kızı vurgulayarak söylemişti. Ben de çok sinirlenmiştim ve bir elimle kızın saçından asıldığım gibi yere yapıştırdım.
- Demek öyle, dedikten sonra karnına ayağımla iki tane sert tekme savurdum. Kız yüzünü buruşturmuştu. Tekmelerim ona fazla sert gelmişti anlaşılan. Hemen kızı kendime çektim. Ellerimle boğazını hafifçe sıktım. Fazla sıksaydım ölebilirdi çünkü. Amacım onu öldürmek değil korkutmaktı. Bir de hastanelik etmek tabi.
- Evet, şimdi sıramdan kalkacak mısın yoksa biraz daha mı tekme istersin? diye sorduktan sonra cevap vermesi için ellerimi boğazından çektim.
- Tamam, sen kazandın. Sırandan kalkıyorum. Şimdi beni rahat bırak diye tısladı.
- Bir daha da bana ezik kız diye hitap edersen seni anandan doğduğuna pişman ederim, anladın mı dedim ve kızı orada öylece bırakarak çantamı aldığım gibi sınıftan hatta okuldan dışarı çıktım.
Bugün derslere girmeyecektim. Zaten kızı fena dövmüştüm. Hocalar onu o halde bulunca bunu ona kimin yaptığını sararlardı mutlaka. Kız da eceline susamadıysa benim yaptığımı söylemezdi. Dalgın dalgın sokakta yürürken o kızı nasıl dövdüğüm aklıma geldi. Resmen içimden canavar çıkmıştı. Gerçekten o kızı ben tek başıma mı bu hale getirmiştim.
Eve geldiğimde çok yorgun olduğumu fark ettim. Birini dövmek bu kadar yorucu muydu sahiden? Sonuçta ona karşı direnmiştim. Bu da biraz güç kaybetmeme yol açmış olmalıydı. Üstümü değiştirip pembe çiçek desenli ince, uzun kollu bir tişört, altıma da gri bir pijama giymiştim. Yorgun olduğumdan dolayı kendimi hemen yatağa attım. Battaniyemi başımın üstüne kadar çektikten sonra uykunun kollarına teslim oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve İntikam
Novela JuvenilDefne... Çirkin mi çirkin sivilceli bir ergen. Ailesi yok ve hiç kimse onu sevmiyor. Kim böyle bir kız olmak ister ki? Sevilmeyen, dışlanan ve sürekli ezilen. O da istemiyordu elbet böyle bir kız olmayı. Ama kader bu