Eoancy bir kez daha ateşten Anka önünde buldu kendini. "Bak sen, ziyarete kim gelmiş?" dedi Azurai. Sonra alaylı bir gülümsemeyle devam etti "Kolun kötü gözüküyor. Üstelikde baskın olduğun kolundu o". Eoancy'nin kanayan sağ kolu dirseğinden itibaren yoktu.
"Umurumda değil. Bu işi bugün burada bitireceğim. Bana gücünü ver... Tüm gücünü" dedi Eoancy. İleri bir adım attı ve Azurai tutan kalın zincirlerden birini çekerek kopardı. Ardından bir diğerini... Teker teker onları koparıyordu.
Azurai bir kahkaha attı "Benim için sorun değil. Ama kontrolünü kaybedersin zaman..."
"Bundan sonra bana olacak olan umrumda değil. Tek istediğim Naetor'u öldürmek. Sonucu ne olursa olsun" dedi Eoancy bir zinciri daha koparırken. Geriye kalanlar zincirlerde hızla birer birer eriyordu.
Azurai'nin yüzünde geniş bir gülümseme oluştu ve "Bana uyar" diye karşılık verdi. Anka'nın bedeninden uzayan alevler bedenini sardı. Daha önce hiç hissetmediği kadar yüksek bir sıcaklık içine doldu. Erimiş demirlerden, volkanlardan yer yüzüne akan lavlardan daha kavurucu bir sıcaklık, nerdeyse kara alevlerin kendisi kadar yüksek bir sıcaklık.. Eoancy yakıp kül etme, kırıp yok etme isteğiyle kaynayan bu gücün bedenini ele geçirmesine karşı koymadı. Şimdiye kadar hiç böyle hayat dolu, hiç bu kadar güçlü hissetmemişti. Şehirleri yok edebilir, denizleri kurutabilir, dağları dümdüz edebilirdi. Karşısında kimse duramazdı.
Eoancy Azurai'ya karşı çıkmadığı için mühür hızla zayıflıyordu. Zayıfladıkça da Anka'yı tutan zincirler birbiri ardına kopuyor, eriyor ve yok oluyordu. İntikamı için herşeyden vaz geçen Eoancy'i kendini Azurai'a teslim etmişti...
Eoancy'nin vücudundan muazzam miktarda aura yayılıyordu. Son bir kez kardeşine baktı "Üzgünüm, Hareda" dedi. Etrafa güçlü bir alev dalgası yayıldı. Kıyafetleri yandı ve vücudu birden kızıl ateşlerin arasında kaldı. Alevler uzayarak eksik olan kolunu tamamlamıştı. Göz bebekleri kırmızı kırmızı parlıyordu.
"Demek benden bu kadar nefret ediyorsun he?" dedi Naetor ve bir kahkaha attı "Çok iyi çünkü aynı şekilde bende senden nefret ediyorum"
"Bu bedenin sahibi olan kız artık yok. Eoancy öldü. Ben Anka'yım. Ben Azurai'ım. Bu kıza kalsa sadece seni öldürürdü. Ama ben seni, halkını ve krallığını yakıp yok edecek, küle döndüreceğim". Öfkeyle kükredi ve Naetor'a doğru saldırıya geçti. Alevden kollar yakalayıp, parçalamak için uzandı. Kraliyet muhafızları engel olmak için öne atıldılar ama hiç biri varlık gösteremedi. Kimi ateşler içinde yandı, kimi alevden pençeler tarafından parçalandı.
Naetor geri çekildi ve ard arda gelen saldırıları savuşturdu. Bulduğu ilk fırsatta kolları yakaladı ve tüm gücüyle çekerek fırlattı. Azurai bir kayaya çarpıp onu parçaladı ve yerde bir göçük açarak durdu. Ama bu onu hiç etkilememişti. Etrafına ateşler yayarak ayağa kalktı. Naetor güçlü bir alev topu ile onu vurarak yıktı. Ardın seri bir şekilde ateşler yağdırdı ve en sonunda şiddetle ateş püskürtmeye başladı. Saldırının şiddeti yeri parçalayıp çökertmiş, etraftaki ağaçları küle çevirmişti.
Ama Azurai alevler arasından hiç bir şey olmamış şekilde fırladı. Aksine etrafını saran bir kadın vücudu şeklindeki alevler daha da büyümüştü. Ağzından alevler saçarak saldırdı. Naetor bu saldırıyı dağıttı ve tar azulerasını açtı. Siyah alevlerle kapladığı yumruklarıyla sertçe ona geçirmeye başladı. Hızla kılıcını çekip, siyah alevlerle kapladı. Azurai'den gelen ateşten kırbaçladı, pençeleri teker teker atlattı. Ama bir tuhaflık vardı. Alevlerin kendisine ulaşmadan önce dağılması gerekiyordu. Bunu irade etmişti ama alevler yok olmamıştı. Belki de Azurai'ın iradesi Eranor kanının üstündeydi. Sonuçta Anka kadim bir yaratıktı ve ateş canavalarının en güçlüsüydü.
Naetor düşüncelerinden sıyrılıp, düşmanına odaklandı. Çevik bir hamle ile Eoancy'nin göğsünde ve karnında iki derin kesik açtı. Ardından seri bir hamle sağ bacağını kesti. Kız dengesini kaybedip yere düştü. Ama Azurai'ın ateşi kesik bacağın yerini anında aldı. Etrafını alevlere boğarken öfkeyle kükredi. Eoancy'nin bedenini saran kızıl alevler daha da büyüdü. Ateşden oluşan kadının yüz ve beden hatları daha belirginleşti. Bu normal bir mühür kırılma aşamasına benzemiyordu. Eoancy neyin peşindeydi?
Azurai alevlerin arasından fırladı ve Naetor'a alevler püskürdü. Siyah alevlerle şiddetle karşılık verdi. İki saldırı çarpışınca ortada kızıl ve siyah ateşlerden bir duvar yükseldi. Etarafa yayılan ateşler ağaçları yaktı, taşları parçaladı. Ama nihayetinde siyah ateş üstün geldi ve Azurai'ın bedenini sardı. Ama alevler yeri bile çökerten büyük bir patlamayla etrafa savruldu ve Azurai Naetor'a doğru fırladı. Naetor da siyah alevlerden destek alarak saldırdı. Kılıcını Azurai'ın Eoancy'nin göğsüne saplayıp arkadan çıkardı ve bir ağaca sapladı. Gözlerini Azurai'nın ateşten gözlerine dikerek onu tar azulerasıyla illüzyon altına almak istedi ama gördüğü karşısında şok oldu. Ateşden olması gereken gözlerin yerinde azulera duruyordu.
"Eoancy, seni ahmak. Ne yapıyorsun?"
"Gerçekten de ahmak" diye cevap verdi bir kadın sesi. Kudreti ve kendinden eminliği ses tonundan belliydi. "Bu kız seni öldürebilmek için her şeyden vazgeçti. Sahibi olduğu güçlerinden, canından ve en önemlisi insanlığından. Sahip olduğu her şeyi bana sundu. Buna teşekkür etmem lazım. Yoksa illüzyonun beni rahatlıkla durdurabilirdi. Siz insanlar nefretin gözlerinizi kör etmesine çok kolay izin veriyorsunuz. Mührü kırıp serbest kalmayacağım, bu kızın bedenini ele geçireceğim. Sende farketmişsindir bu kız çok özel. Senin tar azuleranı sadece azulerasıyla durdurdum. Benim gücüm onun yetenekeleriyle birleşince olabilecekleri hayal edebiliyorsundur". Azurai Eoancy'nin gövdesiyle birlikte ağaca saplanmış olduğu kılıcı fırlatıp attı.
"Eranor kanından olan birini fazla hafife alıyorsun. Evet, Eoancy özel bir potansiyele sahip ama senim bunun tamamını kullanman için daha vakit var. Mühür tamamen kırılmadan Eoancy'nin başını kesersem her şey biter"
"Bunu başarabileceğine inanıyorsan gel" dedi Azurai. Etrafındaki ateşler hararetlenmeye, büyümeye başladı. Naetor alevlerin kendisine zarar vermeyeceğini bildiği halde geri çekildi.
Gökyüzüne kızıl alevlerden bir sütun yükseldi. Kaybolduğunda alevden kadın bedeni çok daha uzamıştı. Sırtından çıkan alevden kanatlar vardı. Zarif ve güzel yüz hatları oldukça belirgindi. Başında bir taç var gibiydi. Gözleri henüz tar azulera'ya dönmemişti ama bunun yakın olduğuna Naetor emindi.
"İşler ilginç bir hal alıyor" dedi gülerek.Saatler hızla geçiyor, Hareda'nın içi içini yiyordu. Ablası ve Naetor'la bir ölüm kalım savaşına girmişti. Azurai'ın mührü kırılıyordu. Zaman zaman yapılan saldırılar yeri sarsıyor, alevler gökyüzüne yükseliyordu. Hareda ne yapacağını bilmediği için Elahir ile bağlantıya geçmişti ama onun da ne yapacağını bilemiyordu.
Tam bu sırada şiddetli bir rüzgar ile birlikte, üstlerinden hızla devasa bir karartı geçti. Hareda ne olduğunu bile tam görememişti. Ama bu devasa boyutlarda bir kartal veya şahin olmalıydı.
Ileride, büyük ihtimalle ablası ile Naetor'un dövüştüğü yerde, devasa kuşun üstünden biri atladı ve kuşta saniyeler içinde ortadan kayboldu. Bir asura daha mı? Hareda hemen oraya yöneldi.Miranyn auranın yayıldığı yere geldiğinde Şahin'in üstünden atladı ve aurasını bastırdı. Yere çarpmadan önce havayla kendini yavaşlattı. Azurai'nin gücü serbest kaldıkça kadın bedeninin boyu kırk metreyi bulmuştu. Tar azulera'ya ulaşmıştı. Naetor ve Azurai birbirlerine doğru bir kez daha saldırıya geçmişlerdi ki güçlü bir rüzgar saldırısıyla ikisini birden savurdu.
"Seni aptal ne yapmaya çalışıyorsun? Mührün tamamen kırılmasını mı bekliyorsun?" dedi Miranyn.
"Sen de kimsin?" diye sordu Naetor.
"Ena ırkından bir kız. Gerisi fark eder mi? Sadece şu an için bu kızı sana teslim etmek gibi bir niyetim yok” dedi Miranyn ardından Naetor'a sert bir yumruk atarak onu bayılttı. Sonra Azurai'ye döndü "Bu iş nasıl bu kadar tehlikeli bir hal aldı bilmiyorum ama şimdi buna son vereceğim"
Azurai ona siyah alevlerle devasa bir saldırı yaptı. Ama Miranyn hızla kaçtı. Sonra birden Eoancy'nin bedeni önünde belirdi ve parmak uçlarında aurasını yoğunlaştırarak kızın karnı üstüne vurup, mührü sağlamlaştırdı. Anka’nın aurasını bastırıldı. Kızıl alevler kayboldu.
Miranyn gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. Kızın bir kolu ve ayağı yoktu. Göğsünde ve karnında derin yaralar vardı. Nefes alıp almadığını, kalp atışlarını dinledi. Çok zayıftılar. Ama zaten bu durumda yaşaması bile mucizeydi. Yanında ona düzgün müdahale edecek malzemesi yoktu. Yine de elbisesinin kuşağını çözerek, parça parça kest ve yaraları güzelce sardı. İşlem yeni bitmişti ki iki genç adam koşarak yanlarına geldi. Biri korkark "abla..." diye haykırdı.
"Durumu kötü" diye karşılık verdi Miranyn "onu acilen Areethil'e götürmemiz gerek. Orada gerekli müdahaleyi yapabilirim"
Hemen Şahin'in aurasını serbest bırakarak onu serbest bıraktı. Eoancy'i sarsmadan yavaşça devasa kuşun üstüne yatırdılar.
"Sıkı tutunun, onu da sıkı tutun. Bu hızlı bir yolculuk olacak" dedi Miranyn.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asuraların Yükselişi
FantasyGüçlerinin varlığından habersiz Bir şekilde Azurahinin görkemli sarayın da yaşayan Eoancy'nin hikayesi. Ailesinin uğradığı ihanetin bedelini ödeyen Bir kız hem de amcasının ihanetiyken Daha da zor olmalı. Birde ölümler olmasa Daha mı kolay olur si...