Kaan tangöze-Bir rüya gördümEoera tepelerin ardına çekilip, gökyüzü siyaha teslim olurken Elahir dinlenmek için durdu. Yorgun değildi ama bu sessiz gecenin tadını yürüyerek değil, ateşin başında oturarak çıkarmak istiyordu. Bir kaç çalı çırpı toplayıp küçük bir ateş yaktı. Pelerininin şapkasıyla gözlerini örtüp başını ağaca yasladı. Ama tam o anda muazzam bir auranın varlığını hissetti. Büyük bir güç serbest kalmaya çalışıyordu. Hemen ayağa kalktı. Çokta uzak olmayan bir yerde kızıl bir ışık sütunu döne döne gökyüzüne yükseliyordu.
"Bu aradığım şey mi?" dedi kendine. Ateşi söndürüp hızla kızıl ışık sütununun yayıldığı yere gitmeye başladı.
Olay yerine geldiğinde birkaç saniye etrafı gözledi. Bir grup asker iki çocuğun etrafını çevrelemişti. Yerde yanmış cesetler vardı. Hissettiği aura ise küçük bir kız çocuğunun vücudundan yayılıyordu.
"Bu o olmalı" dedi kendi kendine. Ama kız birden bayılarak yere yığıldı. Aradığı şeyi bulduğuna dair bir şüphesi yoktu. Elahir ikinci kez düşünmeden çemberin içine atılarak "Yerinizde olsam bu çocukları rahat bırakıp giderdim" dedi.
Askerler aralarında gülüştüler. Her kafadan ayrı bir ses geliyordu.
"Sen kendini kim sanıyorsun?"
"Şu ukalayı da öldürsek sorun olmaz"
Ancak grubun lideri Bafren herkesi susturdu "Kimsin sen? Yüzünü göster" diye sordu. Elahir yüzünü örten kapşonu kaldırdı. Askerler arasında ilk başta bir şaşkınlık dalgası yayıldı.
Bu bir elfti. Düz, beyaz saçları omzuna iniyordu. Göz bebekleri gece kadar karaydı. Soylu ve yakışıklı bir yüzü vardı. "Benim adım Kaenor Elahir. Tanıştığımıza memnun oldum" dedi.
Komutan'ın yüzünde bir şaşkınlık ifadesi oluştu. "Kaenor mu?"
"Demek klanımı biliyorsun. Bu devirde artık bizi hatırlayan pek kişi kalmadı"
Bafren sanki bir hayalet görmüş gibiydi. "Bu imkansız" dedi. Ama askerlerin hiç biri bunu umursamamıştı.
"Aşağılık bir elf sadece. Yakalayalım O'nu" diye bağırdı bir asker. Hepsi aynı anda elfe doğru koşmaya başladı.
Elahir hafiften gülümsedi "Sizi uyarmıştım ama madem ölmeyi bu kadar çok istiyorsunuz, o zaman gelin, size istediğinizi vereceğim" dedi. Belinde duran kılıcını çekti. Sol elinde de buzdan bir kılıç oluşturup, saldırıya geçti.
Üstüne gelen alevleri bir hamle ile dağıttı ve daha güçlü bir şekilde alevler yollayarak karşılık verdi. Ateşin vücutlarını yaktığı dört asker cansız yere düştü.
"O... O ateşi kullanabiliyor..." diye bağırdı bir asker. Korkmuş ve şaşırmıştı. Ama Elahir'in kılıcı onun boğazını deşti. Şaşkınlık dalgası herkese yayılmıştı. Hiç kimse diğer bir ırka ait elementi kullanamazdı. Yine de sayı üstünlüğüne sahip olan askerler şaşkınlığı bir kenara bırakıp saldırdılar.
Etrafını saran askerlere karşı Elahir döne döne savaşıyor, kılıçları hızla inip kalkıyordu. Kendine fazla yaklaşan askerler ölü veya yaralı olarak yere yığılıyordu. Buzdan kılıcı, çelikten olanı kadar ölümcüldü. Zırhları bile kolaylıkla kesiyirdu.
Üç asker ona arkadan saldırmaya çalıştı. İkisi bıçak fırlattı, biri ateş topu gönderdi. Elahir havaya sıçradı ve buzdan kılıcını adamlardan birine fırlattı. Kılıç adamın kalbine isabet etti. Ardından buzdan mızraklar oluşturarak onları fırlattı. Yere iner inmez çevik bir şekilde döndü ve keskin bir hava saldırısı ile önündeki dört askeri biçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asuraların Yükselişi
FantasíaGüçlerinin varlığından habersiz Bir şekilde Azurahinin görkemli sarayın da yaşayan Eoancy'nin hikayesi. Ailesinin uğradığı ihanetin bedelini ödeyen Bir kız hem de amcasının ihanetiyken Daha da zor olmalı. Birde ölümler olmasa Daha mı kolay olur si...