Sevmek bir uçurum kenarı gibiydi. Bir yanı umutsuz bir boşluk, diğer yanı da ufak tefek umut kırıntılarından oluşmuş bir kara parçası. İkisinin de tehlikesi aynıydı. Bir yandan gereksiz bir umut ölüme sebep olurken, diğer yandan umutsuzluk direkt olarak ölüm demekti. Birinin diğerinden aşağı kalır bir yanı yoktu. Ancak umut daha kötüydü umutsuzluğa göre. Çünkü umutsuzlukta zaten bir ölüm beklentisi vardı. Ama umut hayata tutunma hedefindeydi, güzel günlerin gelmesini, hayatına girmesini istediği kişinin bir an evvel olaya dahil olmasını isterdi. Ve sonucu soyut bir ölüm olurdu. Sevmek; sahip çıkmak olduğu kadar beklemek demekti de. Çünkü her insan böyle bekleyemezdi. Her insan bekleyebilirdi, ama her insan böyle bekleyemezdi. Her insan sevebilirdi, ama her insan böyle sevemezdi. Sevmek ölmek demekti de çünkü. Çünkü biz Murat abimizden öyle okumuştuk. Okuyarak öğrenmiştik çok şeyi. Sevmek ölmek demekti, bilmek yanmaktı büsbütün. Demek ki sevmek birşeyleri öğrendiğimiz için bu kadar can yakıyordu. Demek ki Yunus'un söylediği buydu. Öyle dememiş miydi; "hamdım, piştim, yandım". Demek ki ham olduğu zamandan itibaren bir ateşe dalmış ki pişmiş ve en sonunda yandığını söylemişti. Demek ki bir şeyler öğrenmekle yanıyordu aşk ateşi. Zaten aşkı gerçek anlamıyla, bir şeyleri öğrendiğimiz zaman anlamaya başlamaz mıydık?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKEL BEY
Randomİlkelbey; içerisinde sert bir kişilik barındırdığı halde, gereken yerde bir beyefendi kişiliğiyle ön planda bulunur. Kendine karşı katılaşmış bir duygusal yöne ve iç güdüsel olarak sert bir yapıya sahip olmasına rağmen beyefendi bir kişilikle hayatı...