14 Ağustos 2012
13:47
Yazımın çirkin oluşunu umursamayacağına inanmak istiyorum; bu hayatta düzeltemediğim nadir şeylerden biri de bu çünkü. Sanırım bu yaptığım tam anlamıyla 'Tanrı'dan bir mucize beklemek'... Ama... Ama ne yapabilirim ki?
Sen olsan ne yapardın?
Bence sen olsan bunu göndermezdin bile. Ama ben sana ulaşamama ihtmaline, bunu bulan kişinin okuyup dalga geçme ihtimaline karşı bile bunu sana göndereceğim. Üstelik 'İnternetten' bulduğum bir adrese... Hala o stüdyoyu kullanıp kullanmadığını bile bilmiyorum. Çaresizliğin Nirvanasında yaşıyorum sanırım.
13:50
Hayır hayır... Öyle demek istemedim. Gerçekten bunun sana ulaşıp ulaşmayacağı hakkında en ufak bir fikrim yok. Zaten ben bu yüzden yazmıyorum. Sadece duygularımın yazınca ruhumla bütünleştiğini düşünüyorum ve belki de... belki de ruhum bu kelimelerle büyüyüp, genişleyip, kanatlanıp seni rüyalarına uçuyordur ve bir şekilde - hatta sana bile garip gelen bir şekilde- birinin seni bu denli sevdiğini hissediyordundur. İşte ben buna inanmak isteyecek kadar umut doluyum. İşin garip kısmı, bu defterin ne zaman biteceği hakkında benim de bir fikrim yok. Çünkü bazen cümle kuramayacak kadar umutsuz hissediyorum ve.. (Tanrım yine umut ve umutsuz kelimelerini birbiriyle çeliştirdim... ama hayat fazlaca çelişik değil mi zaten?) bilirsin, böyle anlarda susarım. Yoksa ağlamak geliyor içimden ve.. her neyse...
Sana yazmaya devam edeceğim; bir gün bu defteri sana ulaştırabilme umuduyla yazıp duracağım. Umarım eline alınca ilgini çeker.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim Günlüğümsün. (You are my diary)
Fanfiction'Yine sana yazmaktan vazgeçmediğim bir gecedeyken, kulaklıklarımla sadece sana odaklanabilme şansına sahibim en azından. Sesini sevdiğimi hep aklında tutmanı istiyorum. Hatta şuan bu satırları, benim biricik günlüğümün satırlarını okurken ufak bir ş...