Prototip 2 - Zaman Gezgini

5 0 0
                                    


Tik tak... Tik tak...

Bir saatin nasıl çalıştığını hiç merak ettiniz mi? Merak edenleriniz varsa eğer size kısaca bir özet geçeyim; gündelik yaşamımızda kullandığımız mekanik saatlerin gövdesinde ya da teknik tabir kullanacak olursa saat kasasının içinde birbirine bağlı birçok dişli bulunur. Bu dişlilerin çevrilmesini sağlayan kuvvet zemberek adı verilen bir ağırlıktan temin edilir. Zemberek büyük dişli çarkı, bu çark da pinyon dişliyi çevirir. Pinyon dişlinin üzerinde bulunan çark ikinci bir dişli çarka bağlıdır. İkinci dişlinin hareketi ise bir başka pinyon çarkın hareket etmesini sağlar. Bu şekilde pinyon-dişli çark-pinyon belli bir silsile halinde birbirine siraat ederek eşapman çatalına kadar ulaşır ve eşapman çatalı da dişlilerin daima ileri dönüşünü, eşit aralıklarla salınımını sağlar. Bunu da sarkaç ya da balans ağırlığına devamlı verdiği darbeler ile gerçekleştirir. Saatin sayma düzeni eşapman çatalı ve buna bağlı olan bir sarkaçtan ibarettir. Dişlilerin dönüş hızı eşapman çatalının müsaadesine bağlıdır. O izin verdiği sürece dişliler dönebilirler. Eşapman çatalının dönüş süresini ise sarkacın boyu ve balans ağırlık yayının boyu belirler. Sürtünme kayıplarını en aza indirmek için çark şaftlarının iki yüzü elmas taşlarıyla yataklanır. Çarklardan bir kısmının görevi ise ses çıkarma düzenin çalışmasını sağlamaktır.

Bu kadar teknik bilgi sanırım sizin için yeterince sıkıcı olmuştur ve bir kısmınız daha ilk paragrafı tamamlamadan ne anlatıyor bu adam? diyerek okumayı bırakmışsınızdır da. Bırakmayanlar için kendimi biraz tanıtmak isterim. Şimdi gelelim sizin sorularınızın cevaplarına; Kim bu adam? Bize bunları ne için anlatıyor? Bu hikaye böyle nereye gidiyor? Ben deniz Hakkı Kırımlı, zamanının son saat ustalarından biriydim. Hala öyleyim aslında ama artık farklı uğraşlara gönül verdiğim için zanaatıma çok fazla vakit ayıramıyorum. Yeni uğraşlarımdan size ilerleyen satırlarda bahsedeceğim, zaten asıl konumuz da bu yeni uğraşım üzerine olacak. İlk saatimi bundan yaklaşık 25 yıl kadar önce okula henüz başlamamışken dedem hediye etmişti. İnancı gereği hac görevini eda etmek için gittiği Mekke'den dönüşte bana ve diğer torunlarına birkaç ufak hediye getirmiş, benim payıma da Bellion marka saat düşmüştü. Her çocuk gibi ben de meraklı olduğumdan, elime geçen her şeyin içini açarak nasıl çalıştığını öğrenmeye çalışıyordum. O günlerde en yakın arkadaşım olan fakat ilerleyen yıllarda çocuksu nedenlerle bana küstükten sonra bir daha hiç görüşmediğim Ali Haydar ile daha çok onların evinde gerçekleştirdiğimiz deneyler ile günlerimi geçiriyordum. Ali Haydar'ın annesi ve babası çalışıyorlardı ve çocuklarının evde yalnız başına kalmasından rahatsızlık duymadıkları için, en azından günümüz ebeveynleri gibi pimpirikli olmadıkları için bakıcılara tonlarca para harcamıyorlardı, Okul çıkışında onların evine giderdik. Önce biraz bilgisayar oyunu oynar daha sonra uydu kanalından yabancı kanalları izlerdik ki bu kanallar genel de erotik içerikli uluslar arası yayınlar olurdu. O günler dediğim benim ilkokul iki ve üçüncü sınıfıma denk gelen dönemlerdi ve anlayacağınız ergenliğe biraz erken geçiş yapıyorduk. Çocuklarınıza bir not: Televizyon fazla izlemeyin. Yaptığımız küçük deneylerden bir tanesinde bir buçuk voltluk ampulü 220 voltluk elektriğe bağlarsak ne olacağını görmekti. Beklemediğimiz bir şekilde tüm apartmanın elektrikleri ana şalterden attı ve apartman sakinleri bizim yüzümüzden bir süre televizyon ve türlü elektrik ile çalışan aygıtlardan mahrum kaldılar. Bu sadece kötü bir tesadüf müydü yoksa gerçekten bizim deneyimiz sonucu mu olmuştu inanın hiç bilmiyorum ama ben ikinci sebepten gerçekleşmiş olmasını daha anlatılır bir hikaye olarak gördüğüm için bu olayı her zaman bizim küçük deneyimize bağlamışımdır. İşte o günlerden başlayan elektroniğe olan merakım bir gün bozulan kol saatimi yapma girişimim ile zirve noktasına ulaşmıştı. Kol saatimi kendim tamir edebileceğimi düşünerek arkasındaki metal koruyucu kısmı çıkartarak içini açtım ve bundan sonraki yıllarda sık sık göreceğim ilk saat düzeneği ile tanışmış oldum. Bir çok minik çarktan oluşan sistemin çarkların işleyişi ve birbirini döndürmesi sonucu çalıştığını keşfetmem çok da zamanımı almadı. Anlayacağınız yaşıtlarıma göre biraz zekiydim ya da meraklı da diyebilirsiniz. Zaten tarih boyunca yaşamış ve bizim derslerde sadece birer isim olarak öğrendiğimiz ünlü kaşifler ve bilim adamları keşiflerini içlerinde ki merak duygusu ve öğrenme isteği ile gerçekleştirmemişler midir? Kristof Kolomb'dan Thomas Edison'a, Graham Bell'den Nikola Tesla'ya Albert Einstein'a... Tüm bu kaşiflerin buluşları içlerindeki merak duygusundan kaynaklanmıştı. Sorgulamışlar ve cevaba ulaşmışlardı. İşte ben de onların izlediği yolu izliyor, merak ediyor ve sorguluyordum. Bunu yaparken de elimde tuttuğum saati onlarca parçaya ayırmıştım. Bir şeyi parçalamak kolaydır, işin asıl gizemli noktası parçaladığın şeyi tekrar nasıl birleştireceğini bilmekte gizlidir. Parçalanmış saati tekrar birleştirmem yaklaşık bir haftamı almıştı, fakat kör olasıca saat hala çalışmamakta ısrar ediyordu. Sonunda pes ettim ve saati aldığım gibi birkaç sokak ötede bir pasajın içinde bulunan, dükkanın durumuna bakıp da söyleyebileceğim kadarıyla benim yaşımdan çok daha eski olan saatçinin yolunu tuttum. O gün tanıştım Mustafa Usta ile. Uzattığım saati alıp aynı benim yaptığım gibi arkasında ki metal kapağı açtı, tek gözüne benim sadece bilim kurgu filmlerinde gördüğüm siyah bir kabın ucuna bağlı ufak bir büyüteç bulunan gözlüğü taktı ve boşta kalan gözünü kapatarak saatin içini uzun uzadıya incelemeye başladı. İncelemesini bitirdikten sonra kapalı olan gözünü açıp büyüteci gözünden çıkararak çalışma masasının arkasından beni süzmeye başladı.

İstanbul'un KahramanlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin