Doktor Kerim Hakkı Soyluoğlu'nun Not Defterinden...
Araştırmalarımız bundan yaklaşık 35 sene önce başlamıştı.
O günlerde insan DNA'larının klonlanması üzerine araştırmalar yapıyordum. Araştırmalarım da moleküler klonlama üzerinde yoğunlaşmıştım. Bir organizmadaki hücre çekirdeğini çıkarıp başka bir hücreye aktararak, aktarılan DNA'daki sorunların giderilmesini amaçlıyordum. Buradaki asıl amaç da hastalıklı ya da sorunlu DNA'nın onarılmasını sağlamaktı.
Bu süreçte konak hücreler çoğaldıkça rekombinant DNA molekülleri geçerler ve yavru hücrelerde de kopya sayılarını arttırırlar. Çok sayıda takiben oluşan bir hücrelerin her birinde istenilen geni taşıyan cDNA moleküllerinin bir ya da daha fazla sayıda kopyası bulunur. Buna göre, DNA klonlaması tek bir genden köklenen ve hepsi birbirinin ayn olan bir DNA populasyonu elde etmektedir. Bu teknolojiyle ayrıca çoğu kez klonlanmış bir genin kendisi için yeni konakta ifade edimin sağlanmasıyla ürünün eldesi de amaçlanmaktadır.
Araştırmalarımda sona yaklaşmıştım. Yaptığım tüm deneyler olumlu sonuç veriyordu fakat bunu gerçek bir insan hücresinde deneme fırsatım olmamıştı. Ta ki kendilerine DGDS denilen bir grup insan beni bulana kadar.
DGDS üyelerinin tamamı kendi alanlarında uzmanlaşmış fizikçiler ve tıp insanlarından oluşuyordu.
Benimle ilk kez Strasbourg'da verdiğim bir kongre sonrasında iletişime geçtiler. Kendini Charles olarak tanıtan, daha sonra ünlü bir İngiliz psikiyatr olduğunu öğrendiğim 50'li yaşlarının başında uzun beyaz saçlarını arkadan at kuyruğu yapmış, aşırı alkol tüketiminden kırmızıya çalan yüzüne bakıldığında İngiliz olduğunu rahatlıkla anlayabileceğiniz adam kongre sonrası yanıma gelerek bana araştırmalarımda kendilerine yardımcı olabileceklerini söylemiş ve eğer kabul edersem iletişime geçebilmem için kartını uzatmıştı. DGDS ile ilk kez o gün tanışmış oldum.
Araştırmalarımı tamamlamak için yana yakıla sponsor desteği aradığım o günlerde böylesi bir teklif benim için oldukça cazip geldiğinden İstanbul'a döner dönmez kartta yazan numarayı arayarak tekliflerini kabul ettiğimi söyledim. Telefonun diğer ucundaki Charles, İstanbul'da bir laboratuarları olduğunu ve elindeki kart ile oraya gittiğimde bana yardımcı olacaklarını söyledi.
DGDS, özel bir amaç için kurulmuş tamamı gönüllülerden oluşan bir kuruluştu. Amaçları dünyayı daha güzel ve yaşanır bir yer haline getirmek olan bu bilim insanlarına göre dünya üzerinde yaşayan insanların çoğu hatalı olarak üretilmişti. İnsan doğuştan belli özellikler ile doğar, DNA'ları babasından ve annesinden hatta atalarından aldığı genetik kodlar ile kodlanarak dünyaya gelir. Kimisi sağlıklı bir birey olarak doğar, kimisi taşıdığı genetik kusurlar yüzünden de belli fiziksel ya da zihinsel sakatlılar barındırır. İşte DGDS'nin teorisi de tam olarak bu kodlama üzerine şekillenmiş. İnsan vücudunda bulunan hatalı kodlar onların yaratılıştan kusurlu olduklarını gösterir. Bunu çözmenin de iki yolu vardır; birincisi insanların genetiğinde bulunan tüm hatalı kodların yerine düzgün kodlar koymak, ikincisi de hatalı üretimleri toplatmak ya da bir başka deyişle yok etmek. İlk seçenek uygulama açısından çok zor olduğu için onlar ikinci seçeneğe yönelmişler.
Teorilerine göre; bir insan blu çağını tamamlayıp erişkin olana kadar ki yaşı 18 olarak belirlemişlerdi, kendi bilinci tam olarak oturmadığından dolayı öğrenmeye açıktır. Bu yaştan sonra insanlar kendi beyinlerini kullanarak çevresinde yaşanan olayları doğru ya da yanlış olarak ayırma olgunluğuna ulaşırlar. Örnek verecek olursak; bir insanın yere çöp atmaması ya da daha genel bir deyişle doğayı kirletmemesi gerektiği kendi düşünerek bulması gereken bir doğrudur. Ya da bunu hırsızlık, tecavüz, kadına şiddet, vs... gibi yapılmaması gereken tüm kötü davranışlar için söyleyebiliriz. Yetiştiği çevrede tam tersi şekilde hareket eden insanların bulunması hafifletici bir sebep sayılmaz. Yapılan araştırmalarda insan beyni ile maymun beyninin %99 oranında aynı olduğu bulgusuna ulaşılmış, iki canlı beyni arasındaki tek farkın insanın tam alın bölgesinde bulunan ön frontal lobu'dur. Beynin bu bölümü insanın düşünmesini, düşüncelerini değerlendirmesini ve doğruya ulaşmasını sağlar. İşte bu bölümün gelişmediği insan türleri insanlığın devamı için tehlike arz etmektedir. Bu sebeple de ya tedavi olmaları ya da toplumdan uzaklaştırılarak ıslah edilmeleri gerekmektedir.
Bu teoriden yola çıkarak DGDS'nin benden istediği şey yepyeni bir DNA yaratmaktı. Yaratacağım DNA şimdiye kadar yaşamış tüm seri katillerde ortak rastlanan şizofreni hastalığını barındıracaktı. Oluşturulacak bu yeni DNA sayesinde özel bir birlik kurulacak. Her bir birey özel tesislerinde yetiştirilecek ve zamanı geldiğinde ölümcül bir silah olarak kullanılacaktı. Toplumu hastalıklı bireylerden temizleyecek özel bir birlik...
İlk duyduğumda bir grup çatlak adam olarak değerlendirmiştim bu insanları. Daha sonra yaşadığım dünyayı sorgulamaya başladım, araştırmalarıma göz gezdirdim ve haklı olabilecekleri gerçeğiyle yüzleştim.
Bu yüzleşme anından beri DGDS topluluğunun bir üyesiyim.
Sınırsız fonları sayesinde istediğim DNA'yı kısa sürede oluşturdum. İstanbul şehrini pilot şehir olarak seçmiştik. İlk klonlarımızı bu şehirde yetiştirerek, öncelikle bu şehri temizleyecektik. Ne de olsa tüm araştırmaların başında ben vardım ve burası benim şehrimdi.
DNA'ları kurduğumuz bir taşeron şirket aracılığıyla dünyaya getirdik.
Kurduğumuz Embrio Kliniği sayesinde ürettiğimiz 11 prototipi uygun anneler aracılığıyla dünyaya getirmeyi amaçlıyorduk. Çocuklar belli bir süre taşıyıcı aileler ile büyüyecek, hayatı yaşayacaklardı. Bu sayede ileride onları topladığımız zaman zihinleri ve vücutları dışarıdaki dünyaya alışmış olacaktı.
Her şey tam da plana uygun gidiyordu. Prototipler onlara yüklediğimiz bozuk DNA'ları sayesinde kendilerini toplumdan dışlıyorlar, içinde bulundukları sosyal çevreden nefret ediyorlar ve suçlar işliyorlardı.
Kimisi ailesinden şiddet görüyor, kimisi küçük yaştan beri çevresi tarafından dışlanıyor, bazıları ise umutsuz bir aşkın peşine düşüyorlardı.
Çevreleri tarafından dışlanmış prototipler kendi dünyalarını yaratmış, bir hayalin içinde yaşamaya başlamışlardı. Bu oldukça hayret verici ve daha önceden öngöremediğim bir durumdu.
Prototiplerin bir tanesi hariç tamamını geri toplayıp tesislerimize getirdik. 11 numaralı prototip ise şimdilik kayıp durumda. Babası onu bizim bilmediğimiz bir yere kaçırdı. Arama çalışmalarımız sürüyor.
Tesiste misafir ettiğimiz diğer 10 prototip üzerinde bazı deneyler uyguluyoruz. Onların kendilerini toplumdan korumak için uydurdukları hayal dünyaları içinde hapsettik. Bu öngöremediğim durum aslında lehimize olmuştu ve bunu en iyi şekilde kullanmamız gerekiyordu.
Onları gün ve gün topluma düşman hale getiriyoruz. Onlar kendi hayal dünyalarında süper güçlere sahip birer bireyler ve bizim çalışmalarımız sayesinde yakında gerçek birer süper kahraman olacaklar ve dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirecekler.
Yaşasın DGDS! Yaşasın ari ırk! Yaşasın insanlığın kurtuluşu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul'un Kahramanları
Science FictionYozlaşmış insanlar... Kalabalık... Trafik... Tecavüzcüler... Kapkaççılar... Yan kesiciler... Rüşvet alan devlet memurları... Müteahhitler... Binlerce yıllık bir şehrin içinde kendilerini onu yok etmeye adamış milyonlar... Ve bu duruma dur demek i...