Sonunda 11 numaralı prototipin yerini tespit etmeyi başardık.
Annesi doğum esnasında öldükten sonra babası onu şehirden uzaklara kaçırmış.
Aile yıllar önce kan davası yüzünden köylerini terk edip İstanbul'a yerleşmişler, izlerini kaybettirmişlerdi. Doğuma az bir zaman kala kan davalıları izlerini bulmuştu. Bu sebeple doğumdan hemen sonra tekrar izlerini kaybettirmek üzere çok uzaklara taşınmışlar. Babası 11 numaralı prototipi koruyabilmek için onu insanlardan çok uzağa, kimsenin onları bulamayacağı bir yere kaçırmış.
Bizim onları bulamamamızın sebebi de buydu.
Yaptığımız teferruatlı araştırmalar sonucunda onun yaşadığı yeri bulduk. Rize'nin Avusor Yaylasına yerleşmişlerdi. Yayla yakınlarındaki köyleri kasabaları ziyaret ettik, onları sorduk. Kimse ne görmüştü ne de tanıyordu. Büyük bir gizlilik içinde yaşıyorlardı.
Yaylaya çıktık, karış karış gezdik ve sonunda boş bir yayla evi bulduk. Bulduğumuz evin bahçesinde bir mezar vardı. Mezar taşının üstünde babanın ismi yazılıydı. 11 numaralı prototip ise bir kez daha ellerimizden kaçmıştı.
Umudumu yitirdiğim anda İstanbul'dan bir telefon aldım. Ailenin İstanbul'da yaşayan evlerine genç bir çocuk taşınmıştı. Telefondaki sesin tarif ettiğine göre bu aradığımız kişiydi. İlk uçakla derhal İstanbul'a döndüm.
11 numaralı prototip babasının ölümünden sonra tekrar İstanbul'a dönmüştü. Onu bir süre uzaktan izledim. Peşindeki kişiler de aynı bizim gibi çocuğu bulmuşlar ve peşine düşmüşlerdi. Böylesi nadide bir parçayı saçma sapan bir töreye kurban veremezdim. Bu küçük sorunu birimimize bağlı ajanlara bırakıp, prototipi takibe başladım.
Amacım onun nasıl bir ruh halinde olduğunu öğrenmek ve onu uzaktan gözlememekti. Onun peşinde olduğumu anlaması çok da uzun sürmedi. Onu izledikçe dünyaya karşı görüşünü, vizyonunu çözümledim. İnsanlardan uzakta yıllar geçirdiği için şehir hayatına bir türlü adapte olamıyordu. Fazlasıyla kırılgan bir yapısı vardı. Hayata ve yaşamaya dair motivasyona ihtiyacı vardı ve bu motivasyonu da ona ben verdim.
Babasının ona küçükken anlattığı doğum masalını kullandım.
Bir gece uykusundayken evine gizlice girdik. Hipnoz yöntemiyle küçüklüğünde babasının anlattığı hikayeyi öğrendiğimizde artık ne yapacağımızı biliyorduk. Onun motivasyon kaynağı bu şehrin kendisi olacaktı.
Onunla İstanbul'un kendisiymiş gibi konuştum. Ona yapması gerekenleri, ne için dünyaya geldiğini açıkladım.
Artık deneyin sonuna gelmiştik. Ona her şeyi olduğu gibi açıklayacak ve gerisini bu muhteşem varlığın hayal gücüne bırakacaktım. DGDS'nin misyonu burada tamamlanıyordu. Benim de öyle...
Daha güzel, daha adil bir dünya hedefliyorsan karşılığında da bazı fedakarlıklar yapman gerekir. Benim fedakarlığım da kendi canım olacak.
Not defterime yazdığım bu son sayfayı şuan yırtıp atacağım. Birazdan burada olur ve bu satırları okumaması gerekiyor.
Bütün hayatı çalışma masasında geçirmiş bir bilim insanı olarak birazdan hem bu küçük odama hem de küçük dünyama veda edeceğim.
Yanımda babamdan kalma altı patlarım var. Babam gün gelir hayatını kurtarır diyerek bunu bana emanet etmişti. Benim hayatımı belki kurtaramadı ama belki de bu şehirde yaşayan tüm insanların belki de koca bir şehrin hayatını değiştirecek.
Anlayacağınız bu silah babamın hayal ettiğinden daha ulvi bir görevi yerine getirecek.
Eğer günün birinde bu not defterini okursanız ve o gün geldiğinde İstanbul dünyada yaşanabilir en güzel şehirlerden bir tanesiyse bu büyük ölçüde benim sayemde olmuştur.
O gün geldiğinde Cennet bahçelerinden bu mirasımı yüzümde bir gülümseme ile izliyor olacağım.
Hepinize elveda.
Qg
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul'un Kahramanları
Science FictionYozlaşmış insanlar... Kalabalık... Trafik... Tecavüzcüler... Kapkaççılar... Yan kesiciler... Rüşvet alan devlet memurları... Müteahhitler... Binlerce yıllık bir şehrin içinde kendilerini onu yok etmeye adamış milyonlar... Ve bu duruma dur demek i...