Gün 46
Son bir hafta neredeyse operasyonun başından beri geçirdiğimiz en durağan dönemdi. Aradığımız ev sayısı iki elin parmaklarını geçmezdi. Haberlerde sürekli bodrumda sıkıştığını söyledikleri otuz kişiden bahsediliyordu. Yaralıların olduğunu, kimsenin yardım etmediğini, teslim olmak istediklerinde üzerilerine ateş açıldığını iddia ediyorlardı.
Aksine yaklaşık iki saatte bir zırhlı araçların megafonlarından teslim olmaları konusunda çağrı yapılıyordu. Buna karşılık bizim her hareketimizde çevre evlerden üzerimize mermi yağmuru başlıyordu. Onlar bodrumda kalmış otuz kişi ise sadece, bu binalardan ateş edenler kimdi öyleyse.
Öğle saatlerine doğru caddenin karşısından altı tane ambulans göründü. Bu durum daha önce de olmuştu ama üzerilerine açılan ateşler sebebiyle ambulanslar geri dönmek zorunda kalmışlardı. Siyasi partileri içerideki teröristlere ambulans gönderilmediğinden, ölüme terk edildiklerinden yakınıyor, ancak ambulanslar yaralıları alsın denildiğinde ise çıkarken aranmamalarını şart koşuyorlardı. O bodrumda her kim varsa, kesinlikle örgüt için çok değerli olmalıydı.
Ambulanslar birer birer caddeye girmeye başlamıştı ki her zaman olduğu gibi üzerilerine yaylım ateşi de başladı. Zaten geri geri sokağa girdikleri için sürücüler ve sağlık ekipleri bu atışlardan etkilenmeden hemen geri dönüp caddeyi boşalttılar. Ambulansa ya da sıhhiye'ye ateş edilmesi en fazla caniliğin görüldüğü ikinci dünya savaşında bile rastlanmış bir şey değildi. Bu durum savaş hukukuna da, insanlık onuruna da aykırıydı.
Bizim ise yaşananların zerresini görmeyen insanların burada Türk Askerinin katliam yaptığını iddia edebilmesini aklımız almıyordu. Burada yaşayanların, çalışanların, senin, benim herkesin geleceğinin önüne kurulmuştu bu barikatlar. Çocukların okula gitmesine engel oluyor, kızların namusuna el uzatıyorlardı. Bizlerin bunları engellemek için geldiğimizi adı gibi bilmesine rağmen işine gelmeyenler ise bizlere iftira atmaktan geri durmuyordu.
Bizler buraya insanlar Ankara'da, İstanbul'da ya da Antalya'da nasıl içleri huzurlu, güvenlik korkusu olmadan, canlarından endişe etmeden sokağa çıkabiliyorsa Cizre'de, Sur'da yaşayanlar da bu hakka sahip olabilsinler diye geldik. Buraya eğitim vermeye gelmiş hiçbir öğretmen, polis, asker ya da memur can korkusu yaşamadan vatandaşa hizmet edebilsin diye geldik. Ancak umarım gelecek nesiller bunu bugün karşılaştıklarımızdan daha iyi anlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cizre Günlükleri (Tamamlandı)
ActionHer Türk erkeği doğuştan birer yazardır. Gün gelir Malazgirt'te 'Tarih' yazar, Gün gelir Dumlupınar'da bir ülkenin 'Kaderini' yazar, Gün gelir Cizre'de 'Destan' yazar. Bu hikayeler dizisi kahramanlıkları asla anlatılmamış Güneydoğu ve Suriye Kahrama...