Her Yol Başlangıca Döner

190 6 0
                                    

Gün 9

Kaplumbağa hızında ilerlemeye devam ediyoruz operasyonda. Çünkü bir evden diğerine geçmek bile tehlikeli. Geniş sokaklar keskin nişancılar yüzünden, dar olanlar ise zırhlı araçlar giremediğinden gözümüzde büyüyor. Ama gün geçtikçe gelişiyor, bileniyoruz teröristlere karşı. Ancak sanırım bu şehirde bizlerle savaşması için bıraktıkları örgüt mensuplarının tamamı sokakta görseniz adam yerine koyamayacağınız yaştakiler. Ya da başlarındaki sözde liderleri özellikle onları ön saflara koyuyor. Sebebini bilmiyorum ama bu yaşta ölen çocukları gördüğümde hep içim burkuluyor nedense. Kandırılmalarına, birinin maşası olmaya nasıl ikna edilebildiklerine, ailelerine bunu nasıl kabul ettirebildiklerine bir türlü anlam veremiyorum. Hangi insan evladını devletine karşı çıkarken ölsün diye bir terör örgütünün kucağına atabilir ki?

Öğle yemeğini yedikten sonra bizim yanımıza verdikleri polis özel harekat timleri ile beraber salkım sokak diye bilinen dar ve uzun sokaktaki evleri aramaya başlayacağız. Mert bir unsurla yolun sağından giderek bizim üzerimizdeki evlerin camlarını gözetlerken biz de sokağın solundan aynısını yapacağız. Son günlerde gördüklerimiz bizlere her evin muhtemel bir tuzaklama yuvası olduğunu gösteriyor. Ama maalesef örgütün şehri terk etmesine izin vermediği siviller yüzünden her şüphelendiğimiz eve havan ya da tank atışı da isteyemiyoruz. 

İlk iki evin aramasını dikkatlice yaptık. Halıların altına, koltuk minderlerine, yorgan yığınlarının içlerine de kendimizi kollayarak bakmaya çalışıyoruz. İnsan elinin değebileceği her türlü şeyi tuzaklayabildiklerini bildiğimiz için bu sinsi tuzaklara bizim en çekindiğimiz şey. Çünkü hiçbir komando ölmekten korkmaz. Bir komandoyu asıl endişelendiren pisi pisine, kalleşçe şehit edilmektir. O yüzden bu adamlara fırsat vermemeye kararlıyız.

Üçüncü evin kapısını açmadan önce kapının atındaki ufak boşluktan parmak kameramızı soktu Mayın dedektörcümüz Cihan Uzman. Dikkatlice bakarken birden durdu. 

"İçeride kapıya bağlı bir cisim var. Piknik tüpüne benziyor. Muhtemelen tuzaklanmış" dedi.

Zaten edindiğimiz tecrübelerden ve diğer timlerdeki arkadaşların verdiği yaralılardan sonra binalara kapıdan girmememiz gerektiğini çoktan öğrenmiştik. Artık kendi kapılarımızı kendimiz yapıyorduk. Alparslan ve Adnan Uzmanlar ellerindeki balyozlarla kapının bir metre sağından yeni giriş kapımızı açmaya başlamışlardı bile. Bu işlem yaklaşık 10 dakika kadar sürdü. Kapı hazır olunca en önde Otomatik av tüfeği taşıyan Zeki girdi. Hemen arkasından da ben yavaşça süzüldüm içeriye. Az önce duvarını balyozlarla kırdığımız evin içerisinde sessiz olmaya çalışarak ilerlemek kulağa ne kadar saçma gelse de gülmemek için tuttum kendimi. Sanırım ölümle burun buruna kaldıkça insanın espri anlayışı bile harap oluyordu.

Cihan'ın gördüğü gerçekten de kapıya tuzaklanmış patlayıcı dolu bir piknik tüpüydü. İçerisinde yaklaşık altı kilogram kadar patlayıcı olduğu düşünüldüğünde timimizde yaratabileceği tahribatı hayal etmek de zor değildi. 

İlk katın aramasında hiç bir şey yoktu ama tecrübelerimiz bizlere örgütün hemen hiçbir evde tek patlayıcı tuzaklamadığını öğretmişti. Diğerlerini de bulmalıydık. Altta bulunan bodrum kata indiğimizde evi terk etmiş olan ailenin evin üst katlarının yıkılabileceğini düşünerek eşyaların tümünü buraya taşıdığını gördük. Sanki her şey bir anda telaşla buraya getirilip atılmışçasına darmadağın haldeydi. Uzaktan kumandalı patlayıcı ihtimaline karşı çabuk olmamız gerektiğini biliyorduk. Biraz sonra Cihan omzuma dokunarak odanın uzak köşesindeki sehpayı işaret etti. Yıllarca arazide arayıp bulduğu onlarca mayının ona öğrettiklerini şimdi şehir operasyonlarında silah arkadaşlarının hayatlarını kurtarmak için kullanıyordu. Sehpaya yaklaştığımızda üzerinde birçok dini içerikli kitap olduğunu gördük ama sehpanın yanında, yerde duran Kuran-ı Kerim en dikkat çekenleriydi. Cihanın dikkatini çeken ise bu kadar din konusunda kitaba sahip bir ailenin Kuran-ı Kerim'i nasıl olup da yerde bırakabildiği olmuştu. Haklıydı. Onun burnuna gelen tuzak kokusu artık benim burnuma da geliyordu. Kuranı-ı Kerim'e dokunmadan sehpanın alt kısmını kapatan örtüyü kaldırdığımızda kapıdakinin aynısı birbirine bağlı iki mutfak tüpü gördük. Tüplerden çıkan kablo doğruca gizlenmiş şekilde yerde duran Kuran-ı Kerim'e gidiyordu. Normalde patlayıcının bulunduğu binayı ve içerideki yerini bildirdikten sonra olayı patlayıcı imha uzmanlarına bırakmamız gerekirdi ama bu sefer öyle olmadı. Cihan kılıfından çıkarttığı komando bıçağıyla tüplerin bağlantısını kesip Kuran-ı Kerim'i yerden aldı, üç defa öpüp alnına koyduktan sonra odadaki en yüksek mobilya olan vitrinin üzerine koydu. 

Teröristler bizlerin dini değerlere olan saygımızı kullanmakla beraber kendilerinin de ne kadar İslamiyetten uzak varlıklar olduğunu bir kez daha bizlere kanıtlamış oldular böylelikle. Bizler şehadet şerbetini içmek için can atarken, her attığımız adımda besmeleyi ağzımızdan eksik etmezken onlar kutsal kitabımızı kullanıp bizleri şehit etmenin peşindeydiler. Bunu başardıklarında geride kalanların korkacaklarını sanıyorlardı. Oysa, biz her kaybımızda biraz daha bileniyorduk.


Gün 10

Sabahın İlk ışıklarıyla zırhlı araçların himayesinde hareket ettik. Bugün temizleyeceğimiz yer uzun ve geniş bir caddede bulunan binalardı. İşin kötü tarafı ise bu caddedeki binaların hemen hepsi 3-4 katlı yapılardı ve kontrolü oldukça zordu. Bu yüzden caddenin geniş olmasını da kullanarak zırhlı araçlarla beraber ilerleyecektik. İki kobra ve bir M60 Tankın himayesinde ilerlemeye başladık. Daha başlar başlamaz ilk keskin nişancı ateşi geldi. Neyse ki mermi Kobranın kurşun geçirmez camına çarpmıştı. Kobralar ve Tank ateş gelebilecek mazgala sahip evleri ateş altına aldı. Bu sırada biz de arama yapacağımız ilk evin önüne de gelmiş olduk. Elinde sadece tabancası bulunan ve koruyucu kalkanı taşıyan Adnan en öne geçerek timin arkasında sıralanacağı pozisyonunu aldı. Kapının yapılan kontrolünde tuzaksız olduğunun anlaşılması üzerine balyozla kilidi kırdık. Kapı aralık bir şekilde dururken bizler de silahlarımızın emniyetlerini açtık yavaşça. 

Adnan'ın kalkan ile kapıyı ittirmesi ile karşıdan ateş gelmeye başladı. Bu hepimizin beklediği bir şey olmasına rağmen yinede her seferinde o irkilmeyi yaşıyorduk. En acemimiz bile öldürebilmek için hayatta kalması gerektiğini biliyordu. Birden üst merdiven boşluğundan atılan bir el bombası iki metre önümüze düştü. Aksilik bu ya, ileriye doğru gidemediğimiz gibi geriye de hareket edemiyorduk. Durumu doğru tahlil eden Adnan hızlıca iki adımını ileri atarak bombanın yarım metre önüne kadar geldi. Normalde patlaması 3 ile 6 saniye arasında süren o el bombasının patlamasını beklemek bana sanki birkaç yıl gibi gelmişti. Ve beklenen patlama olduğunda Adnan yapmaya çalıştığı şekilde bombayı perdelemiş, timin geri kalanını şarapnellerden korumuştu. Kendisinde de yara yoktu ama basınç etkisiyle geriye, time doğru savruldu. Önümüzde bulunan kalkan gidince üst merdivenlerden yapılan atışlara karşı tamamen ortada kalmıştık. Ama o anda beklenmedik bir şey oldu. 

Adnan'ın savrulduğunu gören Zeki, kendisi gibi Mardin Midyatlı olan badisi için bir anda öne atıldı. O ana kadar yerlerimizi korumamız gerektiğini düşünüyordum ama ölümü beklemenin de bir faydası yoktu. Ben de Zeki ile beraber öne atıldım. Diğerleri de o sırada bizlerin arkasından ileriye doğru atılmaya başladılar. Anlaşılan karşı taraf sinip geri çekileceğimizi düşünüyordu ki, yukarı katlara doğru endişe dolu seslerle kürtçe olarak seslenmeye başladılar. Bu, üst katlarda bizleri daha birçoğunun beklediğini gösteriyordu. 

O sırada savrulduğu yerden kalkıp kendisini toparlayan Adnan, Zekiyi ve benim aramdan geçerek kalkanı önümüze koydu. Yine onun arkasında tekli düzene geçtik. Ben kalkanın üzerinden ateş ederken adnan da yanda bulunan girintiden tabancası ile ateş ediyordu. İşte o sırada ön saftaki iki kişiden birini Adnan Başından, ben ise göğsünden vurdum. Onun düştüğünü gören diğerleri geri geri gitmeye başladılar ama artık tim geriye dönebilecek noktayı çoktan geçmişti. Binayı temizlemek zorundaydık. O sırada kaçmaya çalışan iki kişiyi daha vurduk. Geride kalanların kaçışı daha da hızlandı. Merdivenlerin sonunda buranın uzun bir koridorun sağ ve soluna sıralanmış birçok ofise sahip bir iş hanı olduğunu gördük. 

İlerledikçe odaları tek tek kontrol ediyorduk. Öncelikle içeriye el bombası atıyor, daha sonra kontrollü şekilde girerek temizliyorduk. Son odaya kadar hepsi boştu. Adnan Zeki'nin içeriye atacağı el bombasını himaye ederken birden içeriden "teslim oluyoruz" diye bir ses duyuldu. Ama bu sesi duyduğumuzda Zeki'nin elindeki el bombası çoktan havada ilerlemeye başlamıştı bile. Patlamayla beraber içeriden boğuk birçok ses duyduk. İlk olarak zeki girdi içeriye. İçeride canlı kimse kalmamıştı ama kapıya yakın olanın elinde duran emniyeti açık kalaşnikof ve el bombası, teslim almaya kalksaydık bizleri nasıl bir senaryonun beklediğini açıkça gösteriyordu. 

Kendime bundan sonra teslim olanlara karşı daha dikkatli olmaya söz verdim. Benim en büyük hatam bizlerin gösterdiğimiz mertliği onlardan da beklemekti. Şehirde kalan sivilleri bile bizler kadar düşünmüyor, bizler kadar değer vermiyorlardı. Sözde özgürleştirmek istedikleri kişilere bile bunları yapanlar, bizlere neler yapardı kim bilir.

Cizre Günlükleri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin