Son Durak

100 5 4
                                    

Gün 59

Üç gündür bizlere söylenen binaları temizleyerek ileriye doğru tank ve havan desteğinde ilerliyorduk. O kadar hırslıydık ki kafasını çıkartmaya cesaret edebilen hiçbir teröristin şansı dahi olmuyordu. Girdiğimiz binalar bu temizlikte öldürdüğümüz insanlar ve eskiden ölüp de buraya taşınmış olanlarla doluydu. Koku ise inanılmaz derecede kötü ve mide bulandırıcıydı. Bir an önce bunun bitmesini istiyordum artık.

Bodrumunda kalındığı söylenen eve yaklaşıldığında ateşler iyice yoğunlaştı. Geri kalanların tamamının bu üç katlı evde ve bodrumunda saklandıklarına şüphe yoktu artık. Çatışma devam ederken bile megafondan teslim olmaları için çağrıda bulunuluyor, herhangi bir girişim bekleniyordu ama bence o eşik çoktan aşılmış, geri dönülemez yola girilmişti. 

Öğle saatlerine doğru çatışmanın yavaşladığı bir anda tabur komutanım benim arkasında mevzilendiğim kobra zırhlı aracın yanına geldi. Bölük komutanımı bulamadığını söyledi. İstirahatte olduğunu, tüm gece çatışmalardan dolayı bitkin düştüğünü söyledim. Bu cevap hoşuna gitmemişti ama yapacak bir şeyi de yoktu. 

"Mustafa, benimki hariç ikinci bir fikre ihtiyacım var." dedi.

"Buyrun komutanım, dinliyorum." dedim biraz da şaşırdığımı belli ederek. 

" Mustafa, adamlar nedendir bilinmez ama teslim olmayı reddediyorlar. Onları sağ ele geçirmemiz sence gerekli mi değil mi?" diye sordu. Kendi üstleriyle beyin fırtınası yapması gereken bir konuda niye bana fikir danıştığına bir anlam veremedim. Ancak bu soru bile iplerin artık kopmak üzere olduğunu gösteriyordu.

"Bence gereği kalmadı komutanım. Söyleyeceklerini duyabilmek adına burada kardeşlerimizi tehlikeye atmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bence bu iş fazla uzadı." Söylediklerime kendim bile inanamıyordum. Resmen adama "bitir artık bu işi" der gibi bir hava seziliyordu sözcüklerimden ama gerçekten herkesin sinirleri harap olmuştu 59 gündür. Bu iş artık bitmeliydi.

"Peki Mustafa. Sağol fikrin için." dedi ve gitti. Neler olacağını gerçekten de çok merak ediyordum. O bodrumda kimi sakladıklarını bilmeyi gerçekten de çok istiyordum.

Aradan yarım saat kadar geçmişti ki telsizden en az 50 metre geriye çekilmemiz konusunda bir emir geldi. Tüm ateşleri kestirerek geriye doğru çekilmeye başladık. İstenilen mesafeye varan her tim rapor verdi ve herkes bulunduğu yerden izlemeye başladı. Caddenin iki yanından da yeri titreterek ilerleyen birer M60 tankı göründü. İstediklerinde gayet hızlı da gidebilen bu tanklar şimdi bilerek, sırf o bodrumdakilerin yüreğine korku salmak için yavaş ilerliyorlardı. Sanırım işe yaramıştı çünkü artık evden silah sesi gelmiyordu. 

Tanklar çapraz olarak emniyetli mesafede önleri evi gösterecek şekilde sokakta durdular. Namlular binanın ikinci katına doğru havaya kalktı. Telsizde bizim kullanmadığımız bir kanaldan koordine ettiklerini tahmin ettiğimiz şekilde, aynı anda iki tank da eve doğru ateş etti. Manzara görülmeye değerdi. Bizim saatlerdir ateş ettiğimiz evin ön yüzü ilk atışta yıkılmıştı. Şimdi odaların içleri net bir şekilde görülebiliyordu. Tüm camlar kum torbaları ile tahkim edilmişti.

Daha sonra serbest şekilde binanın her yerine ateş etmeye başladılar. Özellikle alt katlara doğru nişan alıyorlardı ki bina yıkılabilsin. O sırada atışlar evin içerisinde kritik bir yere isabet etmiş olacak ki, binada yangın başladı. Yangın bile tankların atışını durdurmaya yetmemişti. Bina tank mermileriyle parçalanıyor, yangının aleviyle de bir duan bulutunun içerisinde yanıyordu. Söndürmek kimsenin aklına bile gelmedi. 59 gündür onlar yüzünden kaybettiklerimiz düşünüldüğünde bu yangının ilahi bir tarafı bile olduğunu düşünmüyor değildik. Cehennemi dünyada tecrübe edeceklerdi önce. 

Bina tamamen alevler içinde kalınca komutanlar tankların atışını kestirdi. Çünkü alevler ve duman öyle yoğundu ki, o evde canlı birinin kalmış olması imkansızdı. Niyeyse bu durum hiçbirimizi rahatsız etmiyordu. 

Yangına müdahale için belediyenin itfaiye araçları getirilerek su sıkılmaya başlandı. Yaklaşık bir saat sonra da yangın tamamen söndürüldü. En önde girenlerden biri olmak için binaya yaklaştığımda Tabur Komutanımızın da bana bakmakta olduğunu gördüm. Belli ki beni bekliyordu. İçeriye girdik yavaş yavaş. Yanmış yerlerin çökebileceğini de değerlendirerek dikkatli bir şekilde yürüyorduk. Direkt olarak bodrum kata çevirmiştik istikametimizi. 15 gündür bizleri oyalayan o meşhur bodrum kata.

Vardığımızda ilk gördüğümüz şey bodrumun alevlerden çok dumana maruz kalmış olmasıydı. Yerlerde sıralar halindeki cesetlerin çok azında yanık izi vardı ki onların da yangın başladığında üst katlarda olduğunu sanıyordum. Odanın köşesinde yangından çok önce yakıldığı belli olan bir evrak yığını vardı. Demek ki alabileceğimiz istihbari bilgileri imha etmişlerdi. Aslında çok da önemi yoktu. Buradaki cesetlerin birçoğunun Sırp, İngiliz ya da Alman olduğuna hiç şüphem yoktu. Bunu kanıtlamak için herhangi bir belgeye ihtiyacım da yoktu. Cizre operasyonu batının Türkiye üzerinde oynadığı bir piyon çatışması olarak kalacaktı. Tek sorun, burada ölen teröristlerin piyon olduklarının farkında bile olmamalarıydı.

Bodrumun araması biter bitmez yukarıya çıkarak timimin yanına gittim. O sırada telsizden tüm birliklerin elli metre ilerideki meydanda toplanması emri verildi. Emre uyarak gittik. Tabur komutanımız bizlere hilal şeklinde tertiplenmemizi söyledi. Gözlerini timler üzerinde bir şey ararcasına gezdirdikten sonra beni bulunca durdu. 

"Gel Buraya." dedi. Ne yapacağımızı anlamıştım. Her başarılı operasyondan sonra yaptığımız şeyi yapacaktık. Birliğe doğru döndüm. Şu anda durduğum yere yukarıdan bakıldığında timler ve ben bir ay-yıldız gibi görünüyorduk. 

"Yüksek Tutuş!" 

Herkes silahlarını havaya kaldırdı.

"Korku nedir bilmeyiz"

"Biz dağların erleri"

"Yuva yaptık göklere" 

"Baş döndüren yerlere"

"Engel tanımaz aşarız"

"Yüce engin dağları"

"El verir uzanırız"

"Mor siyah bulutlara."

"Ben Türk komandosuyum"

"Düşmanı çelik pençemle ezerim"

"Her yerde ben varım."

"Havada,karada,denizde"

"Çatakta, batakta"

"Sur'da,Silopi'de,Cizre'de"

 "Her zaman ve heryerde"  

"Kim?"

"Komando"

"Kim"

"Komando"

"Olamazsin"

"Yahh!"

"Olamazsin"

"Yahh!"

"Komandolar!"

"Allah!!!!!!!!" 

"Allah Türk komandosunu korusun"

"Amin!!!"


Hepimiz yüreklerimizi dağlayan, bir ömür boyu unutamayacağımız trajedilere tanık olmuştuk Cizre'de. Beraber yemek yediğimiz, aynı ranzayı paylaştığımız arkadaşlarımızı kaybetmiş, birçoğunu iyileşmenin hiç mümkün olmayacağı ya da yıllar alacağı yaralarla göndermiştik buradan. Cizre operasyonu bizler için fiili olarak bitse bile yüreklerimizde asla bitmeyecekti. Çünkü ilgilenilmesi gereken Şehit arkadaşlarımızın çocukları veya Gazi arkadaşlarımız vardı artık.  

Ancak operasyon cidden daha bitmemişti. Çünkü halen barikatların bulunduğu birçok şehir vardı sırada. Oralar temizlenmemişti. Bugün Cizre bitmişti, yarın ise hedefimiz Şırnak'tı.

Cizre Günlükleri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin