7. BÖLÜM: İŞ
KAYRA DEMİR
Işığa, yalnızca sönmeye başladığında ihtiyaç duyarsın. Güneşi sadece kar yağmaya başladığında özlersin. Yollardan yalnızca evini özlediğinde nefret edersin.
Aslında mutlu olduğunu yalnızca mutsuz hissettiğinde anlarsın..
Bende böyle anladım hayatı. Kendi çelmemi kendim atıp sonra yine kendimi yerden kaldıran ben oluyordum her seferinde. Tüm gece ağlayabilirdim eğer bir şeylerin biraz da olsa düzeleceğini bilsem. Bu yüzden gözümü kırpmadan oturuyorum karanlıkta, düzelmeyeceğini bile bile. Çünkü beni karanlıktan kurtaracak şeyin ışık olmadığını öğrendiğimde, sabahların ve sokak lambalarının hiçbir önemi kalmadı. Sonrada bir daha hiç dağılmadı karanlığım...
Yalnızlığın yükü ağırdır derlermiş. Fazlası tüketirmiş insanı. Yorulurmuş farketmeden. Tükendiğini hissetmezmiş. Yalnızlık insanı bitirirmiş, bir nevi çürütmek. Anlamadan etmeden. Bir süre sonra gücün kalmazmış. Düştüğün zaman kalkamazmışsın. Karanlığa karışıp gitmek gibiymiş. Yokluğunun fark edilmemesi gibiymiş. Yalnızlıkmış.
Yalnızım.
Saat 16:40.
O adamı görmemin üzerinde neredeyse 10 saat geçmişti ve ben 10 saattir gezmedik yer bırakmamıştım. Kendime yatacak ve para kazanacak bir yer aramıştım ama bir türlü bulamamıştım. Girdiğim yerlerde kabul etseler bile kimlik istiyorlardı ve benim kimliğim yoktu ya da var ama ben nerede olduğunu bilmiyorum. Kimliğim olmadan da işe almıyorlardı.
Bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir yerde, geceyi karanlık sokaklarda geçiremezdim. Nerede olduğumu bilmediğim gibi nasıl bir yerde de olduğumu bilmiyorum ve buranın iyi mi kötü mü olduğunu da bilmiyorum. Başıma bir şeyler gelebilir ve bu benim isteyeceğim son şey. Bu yüzden bir an önce kendime yatacak yer bulmalıyım.
Yavaşça, bedenime sarılı kollarımla dar sokakta boş boş yürümeye devam ettim. Bir yandan iş yerlerinin camlarına bakıyor ve kendime iş bulmaya çalışıyordum. Bazı iş yerleri bulsam da benim çalışacağım türde yerler değildi. Bu yüzden oraları direk es geçtim ve diğer yerlere bakmaya devam ettim. En az on yere baksam da hiçbiri kimliğim olmadığından kabul etmemişti.
Moralim acayip bir şekilde bozulmuştu. Karanlık sokakta yine yürümeye devam edecektim ki o sırada küçük bir kafenin buğulanmış camında bir ilan gördüm. Kafenin çevresine bakıp isim ararken üst tarafta asılı duran 'Cafe Bir Buçuk' tabelasını gördüm. Hızlı adımlarla kafeye doğru ilerlemeye başladığımda düşündüğüm tek şey burada bir iş bulabilmek ve en azından iki, üç günlük yatacak yer ayarlamaktı.
Kafenin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve ağır kapıyı yavaşça açtım. Etraf o kadar güzel ve sıcaktı ki resmen büyülenmiştim. Renkli renkli masalar, masaların üstünde yine renkli renkli çiçekler, masanın renginde sandalyeler, şarap rengi tavan ve çakıl taşı rengi yer, her kolonun yanında değişik çiçekler... Yani içerisi o kadar mükemmeldi ki insanın buradan çıkası gelmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRODİT
FantasyBir insan düşünün ki; bedeni insan görünümünde ama ruhu bir kader tanrısı yada tanrıçası.. Kulağa garip geliyor biliyorum, hatta korkunç. İnsanın kader tanrısı yada tanrıçası olduğunu öğrendiğinde aklını kaybetmesine sebep olacak bir şekilde korkun...