20.01.2000 Pazartesi,Hızlı adımlarla odaya girdi.Etrafını soğukkanlılıkla kolaçan ettikten sonra kurbanına doğru ilerlemeye başladı.Birazdan gencin son nefesini acımadan ruhundan çeken azraili olacaktı.Vicdanının önüne diz çöküp kafasına silah dayamayacaktı.Ruhu belki çoktan karanlığa bürünmüştü ama o pişmanlık denen illet ruhunda kamp kurmayacaktı.
Silahı acımasızca çekerken gencin gözlerinin dolu dolu olduğunu gördü.Bunun karşısında yaptığı tek şey göz kırpmak oldu.Bir milletvekilinin oğlunu öldürmek kolay değildi.
Bakışları yerde baygın yatan masum Tarih hocasına çevirdi. Tek suçu belki de çocuğa özel ders vermesiydi. Belki de var olması.
Büyük ihtimalle uyandığında etrafı polisler saracak koluna o buz gibi kelepçeler takılacaktı.
Kendisine bir şey olmayacaktı. Çünkü arkasında üstat vardı.''Elveda genç,hayallerine elveda...''dedi ve kurşun ok gibi çocuğun kalbine saplandı.O an kurudu belki mantığı.
Masum bir gencin canını alırken vicdanı can verdi belki.Silahı beline koyarken bir adım geri attı.Karşısında yatan cansız bedene bakarken onun ilk olmadığını biliyordu.Son da olmayacaktı. Tarih Hocasına da son kez bakarken ''O artık benim.''dedi ve odayı terk etti.
15.10.2016 (GÜNÜMÜZ)
Bazen pişmanlık yakar kavurur esaretiyle, tıpkı parmaklıklar ardındaki bir suçlu gibi. Umut bir insan için karanlıkta meşale, denizde can simididir.
Karşımda duran yazıya bakarken başımı öne eğdim. Salon buram buram sessizlik kokuyordu.
''Adalet Mülkün Temelidir.''
Gözlerim usulca sağ bileğimdeki tarihe kaydı.
20.01.2000
Bundan tam 16 sene önce, annemin öldüğü gün,mezarının başında ağlarken, bir söz vermiştim kendime.
''Herkesin parayla susturduğu bu dünyayı sen adaletin ile sustur. Pis emellere pranga vur. Merhametini, yüreğinden; mantığını, zihninden eksik etme.''
Cüppemi çıkarıp bomboş bakarken, verdiğim kararların ağırlığını hissettim. Bir yargıç olarak değil de bir çocuğun gözünden anımsadım geçmişi.
Yıllarca silemediğim ''Katilin oğlu.'', ''Ondan uzak dur.''cümleleri tenimde bir imzaydı artık.
Ezberimde olan bu cümleler beni ürkütse de zamanın aşıladığı o alışkanlık hissi yüzümde mimik oynatmıyordu. Hayallerim, kelimelerde tutsak kalmış bir sağır gibi anlamsızlaşmıştı.
Duyduğum bu acı cümlelerin ardından geçen on altı yıl acılarımı beslemiş, duygusuzluğumu filizlendirmişti.
İnancımın dalları kırık olsa da kökleri sağlamdı. Geçmiş puslu olsa da gelecek aydınlıktı.
Buna beni inandıran annem...
Babamın hapise girdiği gün kendi ruhunun eceli olan annem...
''Umudunu kaybetme. Kaldır kafanı ve yıldızlara bak. Bir çıkış yolu her zaman vardır. Unutma her gecenin umududur yarın.''
Bana, hala bir yerlerde umut var derken hayatına son vermesindeki tezatlıktı canımı acıtan.
''Ben de seni arıyordum. Mesai bitimindeyiz, Burada ne yapıyorsun?'' Arzu'nun tiz sesi düşüncelerimden sıyrılmama sebep oldu.
''Geçmişe dalmışım.'' Gözlerim, maşalı, sarı saçlarına kaydı. Onu süzdüğümü fark etmesiyle ela gözlerini alaycı bir eda kapladı. Dolgun dudaklarını sinsi bir sırıtış esir aldı. Nahoş bir havası vardı. Ama bu ona bir şeyler hissetmem için yeterli değildi.