Dakikalardır yere serilen siyah beyaz halının desenlerine bakıyordum. Bakışlarını üzerimde hissettiğim halde gözlerim gözlerine değmiyordu. Beni evine getireli belki yarım saat geçmişti.
Evinde kalma önerisini defalarca reddetsem de bir işe yaramamıştı. Kendi bildiğinden şaşmayan, inatçı keçinin tekiydi.
Devasa büyüklükteki odaya siyah beyaz renkler hakimdi. Bembeyaz koltuklardan birine oturmuş, etrafı inceliyordum. Odanın sağ tarafında tüm ihtişamıyla duran bir piyano vardı. Hep çalmayı istediğim ancak rüyalarımda görebileceğim piyano...İçimde bir ukde olarak kalmıştı.Tek yaşamasına rağmen neden bu kadar büyük bir ev seçmişti anlayamamıştım.
''Halımı taciz etmeyi keser misin?''
Duyduğum cümle ile şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. Pür dikkatle hareketlerimi inceliyordu. Gözlerimdeki saf şaşkınlığı görmesiyle bir kahkaha patlattı. Dişlerine bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Dişleri düzgün ve beyazdı.
''Ah.''dedim ve dudaklarım bir tebessüme can verdi.
Bakışlarımı tavandan sarkan dikkat çekici avizeye çevirdim. Evi gerçekten de çok güzeldi.
''Koskoca evde tek başına ne yapıyorsun?'' diye sordum merakla.
Derin bir nefes alıp dudaklarını büktü. Umursamaz bir tavırla ''Yaşıyorum sakar kız.''dedi.
''Sakar mı?'' diye sordum asabiyetle. Modum bir anda düşüvermişti.
''Ne o öğrenci, alındın mı yoksa?'' dedi alaycı bir ses ile.
Sinirle oflarken aklıma başsavcının üzerine kahve döktüğüm an geldi. Ve onu takip eden saniyelerle kendi ayağıma takılıp düşmem... Etrafta bir anda yükseliveren kahkaha tufanı...
Aslında bana sakar demesinde haklıydı.
Sakardım.
Beceriksizdim.
Ama ben bendim. Sessiz bir gemi, kaygılı bir yıldız, karanlık bir gece.
Bir ressamın eserine buram buram yalnızlık serpiştirmesi gibiydi hayatım. Sanatçı kendi elleriyle yalnızlığı işlerdi.Benim ruhuma sessizliği dokuyan, içimde şen şakrak kahkaha atan o çocuğun dudaklarına acıyı kilit vuran , bir tarafımı hep eksik bırakan annemdi.
Zaman kanayan yaralarımı kapatmasa da artık canım eskisi gibi yanmıyor, yaralarım eskisi gibi sızlamıyordu. Bitkinlik damarlarımda kol geziyor, karamsarlık geleceğime darbe vuruyordu.
Sanki gökyüzü mavi değildi.
Sanki dünya dönmüyordu.
Sanki gece umutlarını güneşten almıyordu.
''Kendini kötü hissediyor musun?''
Kulaklarımı çalan bu soru ile daldığım düşüncelerden sıyrılırken, anlamayan bir ifade ile gözlerine baktım.
''Soruma cevap ver.'' dedi kaşlarını çatarak.
Acı ile yutkunurken ''Evet. Kendimi çok kötü hissediyorum. '' dedim çaresizce.
Oturduğu yerden yavaşça kalktı. Ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Az önceki halinden hiçbir eser kalmamıştı.
Odaya bir anda hüzün çökerken bir damla gözyaşı gözlerimi esir aldı.
Parmakları usulca çenemi kavradı ve gözlerimi gözlerine sabitledi.Ela gözleri parlak ve duygu doluydu.
''Neden kendini kötü hissediyorsun?'' diye sordu sessizce.Ses tonu o kadar etkileyiciydi ki insan büyüsüne kapılmadan edemiyordu.