Bölüm-2 Yabani

16.7K 770 124
                                    

Arkadaşlar merhaba. Bölümü ancak tamamlayabildim. Geç kaldım mazur görün. Wattpadde bir sıkıntı vardı. Defalarca düzenlemek zorunda kaldım.  Çağrı karakterini de koydum medyaya. Umarım bölümü beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın.

Keyifli okumalar.

Bölüm Şarkısı; Lp Lost on you

'En çok da kaçtığım şeyden asla uzaklaşamadım.'

Güneş mektubu okuğundan beri derin bir üzüntüdeydi. Anne ve babası öldüğü zaman o kadar kopmuştu ki hayattan, ablası onu bu hayata tekrar bağlamıştı. Peki ama neden yapmıştı ki bunu? Çekip gitmek için mi? Uzattığı eli çekmek, tuttuğu ipi koparmak için mi yapmıştı? Ölüm kadar derin bir acıydı bu? Nereye gittiğini bile bilmiyordu. Üstelik onu aramak da istemiyordu çünkü Nisan onu istese yanında götürebilirdi zaten ama bunu yapmak yerine çekip gitmişti. Ne kadar kötü şeyler yapmış olursa olsun Güneş ondan asla nefret etmezdi. Çünkü ablasını canı kadar çok seviyordu. Onu yaptığı işle yargılayamazdı ve kurtulması için de elinden geleni yapardı. Sorunları beraber çözebilirlerdi ama Nisan çekip gitmeyi tercih etmişti.

Artık yalnızdı Güneş. O, ailesini ikinci kez kaybetmişti. Yüreğinin ortasında harlanmış bir ateş, boğazına kadar acı veriyordu. Başı zonkluyor, aldığı nefes yetmiyordu ve çok yorgundu. Bu haber onu halsiz düşürmüştü. Çağrı'nın dizine yatmış hala ağlıyordu. Çağrı'nın onu sakinleştirmek için söylediği sözlere adapte olamıyordu çünkü beyninde dönen tek şey ablasının mektupta yazdığı sözlerdi. Şimdi ne yapacaktı ki? Nasıl ayakta duracaktı? Öyle karmaşık duygular içindeydi ki..

Nisan gittiği için üzgün ama daha çok  öfkeliydi. Ondan nefret etti. Bu boktan hayatta onu yalnız başına bırakıp gittiği için ondan nefret etti. Ondan her şeyi saklayıp bir yıl boyunca yalan söylediği için nefret etti. Ona yazılmış olan bu kaderden de nefret etti. Yalnız başına kalacak kadar kötü ne yapmıştı? Ya da artık bir sebep aramalı mıydı? Bunca şey olurken, her şeye bir sebep bulmak zorunda değildi. Bazen bir şeyler oluyordu ve ne kadar engel olmak istenilsede hiçbir işe yaramıyordu. Şimdi Güneş'te o çaresizliği yaşıyordu en derinden. Kabullenmek. Kabullenmek boğazında yıllarca duracak bir yumruyla yaşamak demekti ve Nisan'ın gidişini kabullenmişti Güneş. Onu terk edip giden bir ablayı unutacaktı. Bulmaya çalışmayacaktı. Kendi ayaklarının üstünde durması gerekiyorsa da dururdu. Ne kadar onu sevse de içine gömer bir daha çıkarmazdı oradan.

Çağrı'nın kalkıp ona getirdiği sade kahveyi eline aldı ve içmeye başladı. Şimdi onlarda kalıyordu ama bu durum rahatsızlık veriyordu genç kıza. Sonuçta hiçbir yer kendi evi gibi olmazdı. Hoş artık bir evi geçindirebilecek kapasitede değildi. En kısa zamanda yarı zamanlı bir işe girecek ve elinden geldiğince bu yolda tek başına yürümeye çalışacaktı.

"Hala başın ağrıyor mu?" dedi genç kızın yanına otururken. Kendisine de yapmış olduğu kahveden bir yudum aldı. Güneş olumsuz anlamda başını salladı. İçtiği ilaçtan ve biraz uykudan sonra daha iyiydi.

"Hayır. Daha iyiyim." kızarmış gözleri hala durumunu koruyordu ama Çağrı'da onun daha iyi olduğuna kanaat getirmişti.

"Ama en kısa zamanda evime dönmem gerek." diye ekledi. Çağrı'nın annesi iyi bir kadın olsa da kimseye yük olmak istemiyordu. Güneş'in sözleriyle sinirlenen Çağrı oturduğu yerde biraz daha dikleşip gözlerini Güneş'e çevirdi.

"Saçma sapan konuşma Güneş. Seni tek başına o evde bırakmamı bekleme benden." Çağrı'nın oluşu belki de tek dayanağıydı artık Güneş'in.

"Olmaz Çağrı. Burada ne kadar kalabilirim ki? Kendi evim var sonuçta. Kalabilirim beni merak etmene gerek yok." dedi. Çağrı'nın da kendisiyle birlikte mahvolmasını istemiyordu. 

ZiyanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin