Arkadaşlar merhaba. Uzun bir aradan sonra geldim. Ziyan'ı beklediğinizi biliyorum. Uzun bir bölüm yazdığımı düşünüyorum. Bi kaç güne de Yangın Yeri'ne bölüm gelecektir. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın.
Keyifli okumalar..
Beni uçurumun kenarına en sevdiğim kişi bıraktı.
Kaç saattir bu arabada bağlı halde duruyordum bilmiyordum ama artık kollarım ve bacaklarımı hissedemez olmuştum. Ağlamaktan kızaran gözlerim yüzünden sürekli bir uyku halindeydim. Efgan'a bağırmaktan sesim kısılmıştı ve artık konuşurken bile boğazım yırtılacak derecede acıyordu. Sürekli çırpınıp kendimi daha da yoruyordum her seferinde. Bitap düşene kadar yorulmak nedir, vazgeçmek nedir bilmiyordum. Somunda mecburiyete kalan şeyler beni gücümden alıkoyuyordu.
"Nereye gidiyoruz?" yüzü öylesine öfkeliydi ki.. Bana hiçbir şey söylemese bile kendisi ne yaptığını bilir bir haldeydi.
"Gidince görürsün." bana bakmıyordu bile. Tam her şey yoluna giriyor derken, beni yeniden bulmuştu. Onun yanında olmak istemiyordum. Korkutucu gözleriyle bana bakmasını, sürekli beni itmesini istemiyordum. Ve beni tekrar o cehenneme götürmesini de...
"Beni yine oraya mı götüreceksin?" sakince soru sormaya başlamıştım artık. Efgan'a karşı hırçın davranmak bir işe yaramadığı gibi zaten benim de hırçın davranmak için mecalim kalmamıştı.
"Hayır."
"Madem oraya götürmeyeceksin niye beni aldın?" ses tonum öfkeyle birlikte yeniden hararetlenmişti. Elâ gözleri bana dönerken,
"Bakıyorum da fazla meraklısın o herifin yanında kalmaya. İşi pişirdiniz mi yoksa?" artık fazla oluyordu. Ellerim kollarım bağlı olduğu için ona fiziklsel bir temas uygulayamıyordum. Yoksa bu lafının altında kalacak değildim. Ama aklıma gelen şeyle aslında öfkemi bir nebze de olsun kusabileceğimi anlayarak yüzüne tükürmüştüm ancak yüzüne isabet etmeyip üzerine gelmişti. Ani bir şekilde frene basınca kafamı yine torpidoya çarpacağımı düşünürek kendimi geri çekmiştim ama kolu ile bana engel olmuştu. Issız orman yolunda ne yaptığımızı bilmiyordum. Hem bu filmle kaplı arabada beni kimse göremeyeceği gibi bulunduğumuz yoldan bir iki tırdan başka bir şey geçmemişti ama onların da dikkatini çekmeyi başaramamıştım. Efgan öfkeyle boynumu sıkmaya başlayınca nefessiz kaldığımı hissettim. Bu hareketi beklemediğim için gafil avlanmıştım.
"Bir daha hareketlerine dikkat etmezsen başına gelecek şeyleri hayal bile edemezsin." diyerek kafamı iteklemiş, koltuğun baş kısmına çarpmama sebep olmuştu. O elini boğazımdan çektiği anda ciğerlerime nüfus eden havayı zorlukla içime çektim. Bana bunu yapmaya ne hakkı vardı?
"Sen..." küfür edecekken gözleri tehditvari bir şekilde yeniden benim gözlerimi bulduğu zaman susmaktan başka seçeneğim kalmamıştı. Elim kolum bağlıyken ona kafa tutmak ne kadar mantıklı bir durumdu ki zaten. Keza ellerim açık da olsa pek bir şey değişeceğini sanmıyordum. Bir goril kadar güçlüydü. Ben onun yanında kendimi neye benzetsem bilmiyordum.
Yol o andan sonra ssessizlkle geçmişti. Ne benim bir şeyler sormaya cesaretim vardı ne onun bir şeyler anlatmak için niyeti.. Araba hızlı bir şekilde ilerliyordu ve ben artık her yerimin tutulduğunu hissediyordum. Fazlasıyla yorulmuştum, canımda yanmaya başlamıştı.
Nihayet bir yerlere varabilmiştik. Ormanın içinde ki bu kulübe tarzı yerde ne işimiz vardı ki? Bu kadar korkutucu bir alan içerisinde ben bu canavarla nasıl başa çıkacaktım. Neden hayatım da bir şeyde benden yana olmuyordu? İsyankar havamdan kurtulmam ve neden burada olduğumuza bir anlam vermem gerekiyordu. Tıpkı beni kaçırdığına anlam vermem gerektiği gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ziyan
Ficção AdolescenteBu bir sürükleniş hikayesidir.. Güneş, ablası Nisan'ın hayatının bedelini ödemesi gereken on yedi yaşında bir kız. Karanlık üstüne bir kez daha gölge gibi düştüğünde kaçmak tek çaresiydi. Ama kaçabilir miydi? Efgan'ın karanlığı peşinden gelirken, a...