YN Dönenlere iyi okumalar dilerim :D 17.05.17 - YNS
İzmir'e dönmek oldukça zordu Şebnem Gürsoy için, buraların havasını, suyunu, aslında her köşesini ve elbette giderken - daha doğrusu kaçarken - ardında bıraktığı bir çok kişiyi de çok özlemesine rağmen, burada olmak bir çok kötü anıyı da canlandırıyordu zihninde çünkü. Ve İzmir'e yaklaştıkça bu kötü anıların yükü gram gram ağırlaşmış, şimdi de koca bir beton gibi göğsünün üstüne oturmuş, rahatça nefes almasını engelliyordu. Elinde olsa bir saniye durmaz, hemen İstanbul'a dönerdi, ama öyle bir seçeneği yoktu ne yazık ki, çünkü bu yenilgiye başkaları için bir bahane bulmayı başarabilirdi belki ama aynadaki aksi için asla. Arabanın hala açık olan kapısını kapatıp, her an bir tehlikeyle karşılaşmaktan korkar gibi, etrafını gözetlemeye başladı.
- "İyi misin birtanem?", diye sordu Selim yanına doğru gelirken.
Ona baktı Şebnem bir kaç saniye. Ama bir şey söylemeyip, sadece hafifçe başını sallayarak cevap vermeye yetindi. Selim bunun üzerine ona yaklaşıp - Doruk'un bunu görmeyeceğinden emin olunca- elini tutup, baş parmağıyla hafifçe bileğini okşamaya başladı.
- "İzmir sana çok yakışıyor prenses, biliyor musun?", dedi birden.
Şebnem ister istemez gülümsedi.
- "Ben de sana, kaptan.", diye alayla takıldı Selim'e ama o bunu fazlasıyla ciddiye aldı. Yanağına uzanıp dudaklarını bastırdı üzerine. Öptükten sonra aralarında sadece ufak bir boşluk bırakacak kadar geri çekildi.
"Seni yanımdan hiç ayırmayayım o zaman.", diye sessizce mırıldandı Şebnem'in kulağına.
Şebnem alt dudağını dişledi. Bu adamın üzerinde yarattığı etki inanılmazdı. Neden bir türlü alışamıyordu ki ona? Selim ona bu kadar yaklaşınca her seferinde nefesi kesiliyor, kalbi ritmini şaşırıyordu, hatta o an damarlarındaki bütün kanı çekiliyor gibi hissediyordu ve bütün bunlara rağmen, doğanın kanunlarını hiçe sayar gibi, vücudundaki her hücre yeniden doğar gibi canlanıyordu. Bununla başa çıkmak zaten zordu ama en çok şu konuşmak için can atan ağzı dertti onun için, çünkü içindeki Gürsoy şahsiyeti etkilendiğini belli etmek istemiyor, illa durumu kurtarmak için bir şeyler gevelemek istiyordu, o yüzden kendini susturmak için alt dudağını dişlemekten başka bir çaresi kalmıyordu Şebnem'in, ama bu da ebedi bir çözüm değildi elbette, saniyelerle yarışıyordu. Ve kendine yenilip tam Selim'e cevap vermek üzereydi ki, Selim Doruk'un onlara yaklaştığını fark edip, hızla elini Şebnem'in elinden çekip, geriye doğru büyük bir adım attı.
Doruk hala arabanın içinde uyuyan Almilla'yla Özgür'ü uyandırmak için cama tıkladı sertçe, sonra Selim'le Şebnem'in yanına geldi.
- "Evde kimse yok. Babamlarla konuştum şimdi, babanla annen şehir dışına çıkmışlar, yarın akşam düğüne yetişecekler ancak, sürpriz işi yatar yani.", dedi Şebnem'e.
- "Neyse ya, sürpriz havamda değildim zaten. Girelim madem.", dedi Şebnem hemen.
- "Şunlar?", dedi Doruk, Selim'le Özgür'ü işaret edip, "Bize mi götüreyim?"
- Ah, hayır! Almilloşum nerede, ben orada!", diye isyan etti arabanın kapısında duran Özgür hemen.
Şebnem omuzlarını çekti yukarıya.
- "Peki, bu gece kalabilirsin bizde Özgürcüm", diyerek herkesi şaşırttı.
Özgürcüm? Selim bir an gülmemek için zor tuttu kendini, Özgür'ün bu evdeki geleceğini pek parlak görmüyordu çünkü. Şebnem boşuna iyilik yapmazdı herhalde çakma Akif Tatlıcı'ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Atlı Prens (Kaçak Gelinler - ŞebSel)
RandomSelim İnan beyaz atlı prens değildi, kuşkusuz değildi.