Kihyun ve Minhyuk'un tüm bağırış çağırışlarına rağmen durağa gelmiştim.Gelecekti.Gelmek zorundaydı.Dün gelmemiş olması bugün de gelmeyeceği anlamına gelmezdi değil mi?
Ben bekledim, o gelmedi.Saatlerce ayakta, soğukta bekledim.Hala geleceğine inanacak kadar aptaldım.Beni öylece bırakmayacağına inanacak kadar aptal.
Neredeyse akşam olmuştu.Gelmemişti.Otobüsler gidip geliyordu.İnsanlar gelip geçiyordu.Ama o yoktu.Yine gelmeyecek oluşunu anlamıştım.Gelmediği gerçeği yüzüme sert bir tokat gibi çarparken yine gözlerim dolmuştu.Ağlamak istemiyordum.
Omzumda hissettiğim el ile bir an umuda kapılmış ve arkamı dönmüştüm.
"Hadi eve gidelim Hyungwon.Hasta olacaksın."
Minhyuk'un güven verici sesini duyduğumda onu kendime çektim ve sarıldım.Ağlamak istemiyordum ama ağlamaya ihtiyacım vardı.Tıpkı onu görmeye ihtiyacım olduğu gibi.
Ne kadar olduğunu bilmiyordum ama o gece Minhyuk'un omzunda ağlamıştım.Sabaha kadar beni dinlemiş, güven verici konuşmalar yaparak beni sakinleştirmeye çalışmıştı.Ona minnettardım.Yine de...Kalbimde bir boşluk vardı.Ve o boşluk her saniye biraz daha acı veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goodbye °hyungwonho
Short StoryEl ele tutuştuğumuz an korkacağımız ve sorumluluk almamız gereken bir sürü şey olacak. Bu ağırlığı taşıyabilecek kadar güçlü müyüz? |17|