Bitiş ve Başlangıç -Ekin-

17K 889 1.4K
                                    

Elindeki yayı, koşusuna eşlik eden bir süratle sırtına asarak toprak zemini döven ayaklarına biraz daha yüklendi. Sınırlarını zorlamaya başlamıştı ama tehlikedeydi. Kaçmak ve peşindeki kendisini öldürmeye kodlanmış yaratığı bertaraf etmek zorundaydı. Hırıltılı ve boğazını acıtan bir nefes aldı. Ağzıyla aldığı nefesler yüzünden şimdi de dalağı şişmişti. Dişlerini sıkarak koşusunu yavaşlatan ağrıyı görmezden gelmeye çalıştı. Ne yazık ki bu, talihsiz bir çabaydı. Sık ağaçlar sebebiyle yüzüne çarpan ağaç dallarının çizdiği derisi de sızlamaya başlamıştı.

Kükreme sesiyle başını arkaya çevirdi. Düz kestane saçları hareketin hızıyla yüzünü yalamıştı. Mavi ve mor renklere ev sahipliği yapan yaratığın çıkıntılı bedeni kendisine yaklaştığında korkuyla önüne döndü. Daha da dehşete düşen gözleri yerinden çıkacak gibi büyüdüğünde çığlık atarak, önünde uzanan sonsuz uçuruma atladı.

**

Ekin düşme hissinin etkisiyle sıçrayarak uyandı. Yine aynı çılgın rüyayı görmüştü, değişen tek şey, her seferinde peşinde koşan yaratığın biçimi oluyordu. Yaratık kendisini asla yakalayamıyordu ancak rüya hep uçurumla noktalanıyordu.

Tereddütlü bir hareketle saçını geriye atıp kulağına dokundu. Ucu her insan evladında olduğu gibi yuvarlak hatlıydı. Hayal kırıklığıyla yatağının içine sindi. Kulaklarının sivrilerek saçlarının arasından baş vermesi, gerçekleşmesi imkânsız bir hayaldi.

Ekin diğer insanlardan biraz farklıydı ve bunu kabul ediyordu. Kurgulanan her şeyin aslında gerçekten de var olduğuna, aksi durumda bunların zaten hayal edilemeyeceğine inanırdı. Evren sonsuz bir genişlikteydi ve burada sadece insanların yaşadığını düşünmek, delilik değil de neydi? Kulaklar, diye düşündü tebessümle. Bu da benim takıntım işte. Evrende yalnız değiliz ve elfler oradaki gezegenlerden birinde.

Başta bu düşünce bir çocukluk hayaliydi. İzlediği bir filmden çok etkilenmiş ve elfler kadar zarif ve güzel olmak istemişti. Elfler gibi düşünmüş ve elfler gibi yaşamaya çalışmıştı. Evlerinin bahçesindeki ağaç tepelerini mesken edinmişti. Her gün yeni bir yara iziyle odasına dönerdi. Bir gün dizleri kanar, ertesi gün kaşı açılırdı. Sonra büyümeye başlamış ve bu rutin inadını devam ettirirken tereddüt eder hale gelmişti. Büyümek inancı zedelerdi.

Sonra bir gün bir rüya görmüştü; ağaçların ona fısıldadığı bir rüya. O kadar gerçekti ki her şey, uyandığında bir süre nefes alamamıştı. Sanki asıl evi o ağaçlardı ve Ekin burada yavaş yavaş solarak ölüyordu. O günden sonra elfleri daha teferruatlı araştırmaya başlamıştı. Yalnız değildi, elflerle temas kurduğunu iddia edenler vardı ama Ekin hiçbirine ulaşmayı başaramamıştı. Muhtemelen yalancılardı, diye düşündü giyinirken.

Ama insan niye böyle bir konuda yalan söylerdi ki?

İçindeki o dürtüsel his, başka bir yere ait olma hissi, gün geçtikçe artarken yuvasının temeli de ansızın yıkılıvermişti. Babası bir gece kayıplara karışmış, annesi de onun peşinden gitmişti. Ne ve neden olmuştu, Ekin hiç bilmiyordu. Orta yaş bunalımı, diye düşündü saçını tararken. Hayatlarından sıkıldılar ve eğlence aramaya çıktılar.

21 Kasım... Dolabının üzerindeki takvimde bu tarih üzgün suratlarla çevrelenmişti. "On beş gün..." O günden beri yalnızdı. "Değilim!" diye karşı çıktı içindeki kırılgan şeye. Dışarıya doğru seslendirmek bunu daha inanılır kılıyordu. Annesi günlük rapor veriyordu, öyle değil mi? Hem Ekin artık on sekiz yaşındaydı, küçük bir bebek gibi anne baba bakımına muhtaç değildi. İdare ediyordu.

Yutkundu. Aslında onu düşündüren şey her gece gördüğü şu rüyalardı. Onlar da 21 Kasım'da başlamıştı. "Sadece tesadüf..." Yine de aklının bir köşesi, rüyaların onu uyardığını söylüyordu. Yatağındaki telefona göz attı ve birden kaşlarını çattı. Elindeki tarağı komodine bırakıp yatağa doğru ilerledi. Kırışmış çarşafların tam ortasında, telefonunun hemen yanında alelade bir makara vardı, ona dolanmış gümüş ipliğin uçları, coşkulu kollar gibi iki yana açılmıştı.

'Gel de sarıl bize,' diyordu sanki Ekin'e. Bu makara daha önce orada değildi ve ipliğin çağrısı... Çok güçlü ve çok yoğundu. Dokunmak adına duyduğu dürtü içini o denli doldurmuştu ki Ekin kayıtsız kalamadı. Makarayı eline aldı ve peşi sıra gözbebeklerinin kaydığını hissetti. Dünya sanki etrafında hızla dönüyordu ve "Feyeri... Finrol... Yuvana gel." sözcükleri etrafını kuşatmıştı. Bir sürü imge geçiyordu zihninden. Mor gökyüzü, küçük bedenler, buzdağları, sivri kulaklar ve şişeler. Duyduklarıyla gördüklerine anlam veremiyordu ve bir anda gözleri açıldı.

"Çetin." dedi soluk soluğa. Onun etrafında çok büyük bir tehlike hissetmişti.  

  

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İÇİMDEKİ SİHİR (Sivri Kulak Günceleri-1) #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin