Okumak istemiyorum. Yazmak istemiyorum. Uzun zamandır hayatım yönünü kaybetmiş halde. Koca bir anlamsızlığın içinde günlük mutluluklarla avutuyorum kendimi. Yolumdan çıkmadım. Arada sapsam da geri dönüşlerimi buldum hep. Buna karşılık bir adım ileri gittiğim de yok. Çünkü emin değilim eskisi kadar. Ne yolun sonunun nereye çıkacağından ne de yolculuğun keyif vereceğinden...
İnsanların hayatı baş aşağı çevrildiğinde iki şey yapabilirler: bunu yeniden başlamak için fırsat olarak görürler ya da hayata küsüp içlerine kapanırlar. Yine her zamanki değişikliğimle ben arafta sıkışıp kaldım. Ne ileri gitmek ne yerimde durmak içimden geliyor. En kötü kararın da kararsızlıktan iyi olduğunu bilmenin huzursuzluğunu taşıyorum içimde. Yapmak istediklerimi yapmaya korkmaktan mı bu halim yoksa bir şeyler yapmanın anlamını yitirmesinden mi bilmiyorum. Sadece artık kendimden bile sıkılıyorum. Zaten hiçbir zaman kendiyle barışık olmayı beceremeyen bir insan olarak iyice soğuyorum varlığımdan.
Bir amacı olmayan yaşam sığdır. Yaşanmaya çok da değmez bence. Getirisi de üç beş kuruş parayla saatlerce işten öteye geçemez. Hayallerinin peşinden koşmadıkça, insanın doğru yere gittiği de söylenemez. Evet, sistem herkesi, herkes gibi sürükler bir yerlere ama o akıntıya kapılmayanlar mutlu olabilir sadece. Bu konuda da yetersiz görüyorum kendimi. Hayallerinin peşinden koşmaya cesareti olmayan bir korkak gibi. Yazmayı, okumayı bunca severken aldığı puanın ve çevrenin etkisiyle edebiyattan uzaklaşan bir zavallı gibi. Üstelik bir de şimdi kararsızlık çıktı başıma. Neyi gerçekten istediğime bile karar veremiyorum. Neyin beni mutlu edeceğine...
Öylesine zor bir şey ki insanın kendinden uzaklaşması. Öyle yıllar sonra karşılaştığın eski bir dost gibi sıcaklığını duymuyorsun. Buz gibi çarpıyor insanın suratına benliği. Kendini ne kadar ihmal ettiğini, kendini tanıyamayacak hale geldiğini fark ediyorsun titreyerek. Yıllar süren arayışının kocaman bir kaybediş olduğunu, emeklerinin hiç olduğunu görüyorsun. Koyduğun ilkelerden eser kalmadığını fark ediyorsun. İşin daha vahim kısmı ne biliyor musun? Tüm bunları fark etmene rağmen hepsini görmezden geliyor ve yine bir diğerinin aynısı halinde geçireceğin güne umarsızca uyanıyorsun.
Bunları buraya yazıyorum çünkü anlatmaya değer bir tarafı olmasına rağmen anlayacağına inandığım biri yok. Buraya yazmaksa kendi kendime konuşmak gibi. Ve bunları yazıyorum çünkü arayışıma devam edebilmek için bir güce ihtiyaç duyuyorum. Bir şeylerin anlam kazanmasına... Bu neden mi bu kadar önemli? Çünkü anlamsız şeylerin yaşanmaya değer bir yanı yoktur benim gözümde. Eğer var olmasının bir anlamı olmasaydı insanın var olmaması gerekirdi. Yahut hayatı anlamsız olursa insanın hayatını sürdürmesine de gerek yoktur bence. Tehlikeli düşünceler... Belki de gerçekten öyle. Yine de velhasılı kelam anlamını yitirmiş bir hayata yeni bir anlam yüklemeye çalışıyorum. Başka pencerelerden bakmayı, başka insanlara anlatmayı denesem de sonuç alamadım. Yazarak düşüncelerimi bir düzene sokmak istedim ama galiba her şey daha da dağıldı. Anlamlı bir amaca hizmet etmek dileği, kaygısı ve -hala var olduğuna şaşırdığım- ümidiyle...
Not: Medyadaki şarkı her dinlediğimde içime işleyen bir şarkıdır. Zaten bilmeyeniniz yoktur ama ben yine de buraya bırakmış olayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KAPLI DEFTER
Poesíaİnsanlar bana "Unut" diyorlar. Dört harf iki hece bir kelime... Fark ettim de çok kolay söyleniyor. Hemencecik çıkıyor ağızlarından ama ben anlamını bilmiyorum. Şeye çok benziyor hani, yoksa o olmasın: "Umut"