Gündüz geceyi, ay güneşi ,saniye zamanı, kovalıyor ama biz hala buradayız. Gündüz ve gece ayırt edilemeyecek kadar zifiri karanlık bu boş, yıkılmış duvarları beyazdan kan rengine dönmüş bu evde yaşamaya çalışıyoruz. En çok da neyi özlüyorum biliyor musunuz ? Geceleri ağlarken sesim duyulmasın diye ısırdığım o yastığı. Bir mıknatısı acıya bir mıknatısı bana bağladılar sanırım ben acı çekilmekten ve acılarıma katlanmaktan bıktım. Ama acılar benden hoşlanıyor, bu kesin. Ben küçükken bile şımaracak kadar mutlu olamamıştım. Üzülecek kadar aciz de olmadım. Uykusuzluktan ağırlaşan göz kapaklarım. Ağlamaktan moraran göz altlarım ve soğuktan beyazlaşan bedenim haricinde değişen hiçbir şey yoktu. Umutlarımı ezmeyi bırakıp Miran'a baktım. O da zır zır titriyordu. Aklıma gelen fikirle tek kaşımı havaya kaldırarak mutsuzluğumun ve acizliğimin içinde tebessüm ettim.
"Tuvaletim geldi. " diye bağırdıktan sonra çelik ve paslanmış kapının açılması bir oldu.Kapının ardından uzun boylu esmer sakallı bir adam girip,
"Gel benimle " diye seslendi emrivaki bir tavırla yanıma yaklaşmasıyla kafasına vurmayı düşünsemde çelik gibi karşımda duran bedenini güçsüz ellerimin yıkamayacağını tahmin etmek zor değildi.
"Ellerimi çözmeyecek misin ? " dedim en hafif ses tonumla hiçbir şey demeden arkama doğru ilerleyip ellerimi çözdü."Ağzını açacağım ve bağırmayacaksın zaten seni kimse duymaz ! " deyip ağzımdaki ipin düğümünü de çözdü.İçimde sahte bir bahar esintisi vardı, içimdeki yapraklar rastgale savruluyordu. Her savrulduğu yerde derin darbeler açıyordu.
Yerlerdeki bira şişelerinin içinden zoraki bir şekilde geçtikten sonra uzun koridorun sonuna gelmiştik.
"Gir fazla oyalanma " dedi buraya gelmeden önce Miran'ın cebime tıkıştırdığı küçük külüstür telefonu çıkarıp polisi aradım,
" Ben kaçırıldım " diyebildim çatallayan sesimle ardından kurumuş dudaklarımı tekrardan aralayarak, " İçeride ölmek üzere olan hastada var ! Lütfen..Hızlı olun " diyerek fısıldadım. Ardından etrafımın nasıl olduğunu anlattıktan sonra tam kapatacakken,
" Hanımefendi kapatmayın telefonu, bulacağız sizi ! "
"Hadi artık " diye kapıdaki adam söylenirken elimdeki telefonu cebime sıkıştırıp çıktım.
Niye daha önce aramadım diye kendime kızıyordum. Bir çeşit şok geçirdim sanırım. Aklımı toplamam zamanımı aldı. Miranı o şekilde görünce ilk yapmam gerekeni yapmayıp salak gibi ağlayıp zırlamıştım. Allah' tan sonunda jeton düşmüştü.
Adam bana hoşnutsuz bir şekilde bakıp yine aynı yere bağladı. Bu adamlar mı
çok aptaldı ben mi çok akıllıydım. Nasıl üstümü aramazlardı ? Normal hayatımda telefon kullanan biri değildim. Çünkü arayacak kimsem yoktu. Küçüklüğümden beri de olmamıştı. Babam beni bebekken terk edip gitmişti. Annem bırakın bana değer vermeyi kızım bile demedi ismimi koyup terk edip gitmişler. Hiçsizliğe , kimsesizliğe , yanlızlığa sürükleyip olmamışım gibi bırakmışlar. Annem beni doğuracağı zaman yani dünyaya gözlerimi açacağım zaman o gece dolunay varmış. Gökyüzündeki alaca karanlığın içinde parlak bir DOLUNAY varmış. Beni hapishanede doğurmuş. Evet bu cümlelerden hayatımın özetini çıkarabilirsiniz yalnız kimsesiz bir kızım ve adım Dolunay hayatımda bu paragraflar kadar basit. Ve şuanda karşımda beni intihar etmekten yaşamaya sürükleyen adam duruyor. Bende hiçbir şey yapamadan onun ölümünü izliyorum. Bana kendisi demişti ölmek en kolay ve en aciz karar pes etme diye ama şuan Miran pes ediyor. Ah benim karanlık dünyamı aydınlatan adam... Dayan !
Yemek borum neredeyse birbirine yapışacak kadar kurumuştu. Kalbimde neredeyse dokunsam parçalanacak kadar hızlı atıyordu. Sanırım bedenim artık dayanamıyordu. Zihnim hafif bulanırken artık gözlerimede ağırlık düşmüştü. Gözlerimi ne kadar açık tutmaya çalışsam da en sonunda uykuya teslim ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/102223139-288-k359719.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Fiksi RemajaKendimden daha doğrusu bedenimden artık tam anlamıyla vazgeçtiğim bir geceydi.Gayeme ulaşmamı engelleyen donuk bakışlı yabancının hayata benzemeyen hayatıma aniden girmesiyle bazı kurallarım gevşedi.Özverinin ne demek olduğunu bana öğretti.Bu kadar...