BEŞİNCİ BÖLÜM

67 8 5
                                    


        Sözünde duracağını, kalbimde kalacağını, aklından çıkarmayacağını, bir başkalarına aşk olmayacağını, ucunda ölüm olsa dâhi, beni yalnız bırakmayacağını söylemiştin... Benimki de belki saflıktan, belki de aşktan inanmıştım! Zaten sevince böyle olur hep... Yalan olduğunu bildiğiniz halde inandıklarınız vardır. Hatta öyle bir bağlanırsınız ki, içten içe yalan söylemesini istersiniz. Bilirsiniz ki; doğrular can acıtırken, yalanlar güzel anlar yaşatıyor... Ama senden sonra hep söylemişimdir; yalanlar ile güleceğime, doğrular ile ağlarım...

        Âşık insan her şeyi hissediyor. Mesela ben seninle konuşmadığım zamanlarda bile iyi olmadığını hissediyordum. Bazen ne kadar iyiyim desen de, bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyordum. Ve en önemlisi; bana son sarıldığında, son olduğunu biliyordum...

        Son görüşeceğimiz geceydi mezuniyet gecesi. Gözlerine son kez baktığım, ellerini son kez tuttuğum, kokusunu son kez aldığım, aklında son olarak kaldığım geceydi... Ve o gece her şeyi bir kenarı bırakıp sadece birkaç saatliğine yeniden biz olmuştuk.

      Tanıştığımız günden beri mezuniyet gecesinin hayalini kurmuştuk. Kavalyesi olacaktım ve biz o gün herkesten farklı olacaktık. Hatta zaman zaman o gece için kıyafet seçmeye giderdik. Giyeceği elbisenin rengiyle takacağım kravatın aynı renk olması en büyük isteklerinden birisiydi Eda'nın. Çok tartışırdık bu yüzden. Daha o geceye yıllar olmasına rağmen, o gece için kavga ederdik. Fakat o gece geldi... Ne senin elbisen istediğin gibi, ne benim kravatım senin elbisenin rengindeydi... Yani herkesten farklı olacağız derken, olmak istediğimizden farklı olduk! Başka olduk... Başkalarının oldun! Başka aşklara, aşk oldun!

          Aşk olsun...

          ---

           Mezuniyet gecesinden yaklaşık 1 hafta önce İstanbul'a taşınmıştım. Her şeyinizin birlikte geçtiği bir şehirde, artık başkalarıyla olduğunu bilmek, şehrin zindanlaşmasıdır. Mezuniyet gecesinden 5 ay önce ayrılmıştık. Aslında bizimki bir ayrılık değildi sadece. Onunki bir veda, benimkisi ise bir fedaydı... Ayrıldıktan sonra bir daha hiç görüşmemiştik. Mezuniyet gecesi saat 21.00'da başlayıp sabah 05.00'da bitecekti. Ben ise saat 19.00'da mezuniyete katılma kararını vermiştim. Onu başkalarıyla görmek istemediğimden dolayı gelmeyi düşünmüyordum ancak onu son kez görme isteğim, bu düşüncemi yendi. Alelacele uçak bileti bulup mezuniyetin olacağı şehre; Antalya'ya biletimi almıştım. Bulabildiğim ilk bilet 21.30 uçağınaydı... O gece saat 23.00 civarında mezuniyetin yapılacağı otele giriş yaptım. Bütün cesaretimi ve özlemimi bir araya toplayıp yemek salonuna girdim. Eda beni henüz görmemişti. Ancak beni gören herkes, bende takılı kalmıştı. Çünkü herkes bilirdi Eda'yı ne kadar sevdiğimi. Okul başkanlığı yaptığım içinse herkes beni tanırdı...

           Eda'nın yanına gidene kadar beni görmedi. Eda yeni kavalyesiyle dans ediyordu. İtiraf etmek gerekirse, kavalyesi ile hiç uyumlu değildi. Gülüyordu ama sahteydi. Beni gördüğünde birden sahte gülüşleri yarıda kesildi. Kavalyesinin ellerini bıraktı ve bana doğru döndü.

           "Se..Se..Sedat? Senin, senin ne işin var burada?"

            "Yıllar önce kurmuş olduğumuz hayal bu değil miydi? Senin elbisenin renginde kravat takmayacak mıydım? Sonra herkesi kendimize baktırmayacak mıydık? Müzik susana kadar birlikte dans etmeyecek miydik?"

           "Evet. Evet de ben bir daha benim yüzüme bakmazsın sanıyordum Sedat... Ayrıca kravatın benim elbisemle aynı renk değil..."

              Gülümsedim önce. Sonra ceketimin sol cebindeki, elbisesi ile aynı renkte olan kravatımı çıkardım.

              "Kravatımı sen takmak istiyordun her zaman. Al tak elbisen ile aynı renkte olan kravatımı..."

             "Ben... Ben inanamıyorum Sedat... Sen benim yaptığım hatadan sonra bunları nasıl yapabiliyorsun bana?"

            "Çünkü son kez yaşıyoruz bu gece Eda. Lütfen hiçbir şey söyleme geçmişe dair. Sadece anı yaşa bugün. Kravatımı tak ve bu dansı bana lütfet..."

           Takılı olan kravatımı çıkartıp, elbisesi ile aynı renkte olan kravatımı takması için yardım ettim.

            "Peki, sen benim elbisemin rengini nereden biliyordun Sedat?"

             Bu soruyla birlikte yıllar önce Eda tarafından seçilen dans edeceğimiz şarkı çalmaya başladı. Şarkıya büyük ekrandaki slâyt haline getirilmiş fotoğraflarımız eşlik etti... Eda büyük bir şaşkınlık içerisinde hem benimle dans ediyor, bir taraftan da ekrandaki fotoğraflarımıza bakıyordu. Ve Eda gibi siz de merak ediyorsunuz değil mi elbisesinin rengini nereden bildiğimi? Sabredin! Çünkü ben çok sabrettim...

         Eda slâydın sonundaki yazıyı okuduğunda gözyaşlarını tutamadı ve bana sarılıp ağlamaya başladı...

***


  BEŞİNCİ BÖLÜM SONU

SANA FEDA ETTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin