Yaklaşık iki saat boyunca beklememin sonucunda saat beşi bulduğunda hemen Yoongi hyunga bir mesaj çektim. Çünkü hyung saat beş oldu mu hemen ayaklanırdı.
inşaattayım, hyung
Bu her zamanki 'başım belada' mesajıydı ve ben genelde başım belaya girince hyung benim yüzümden uykusundan olmasın diye beşe kadar beklerdim. Bu mesaj onun harekete geçmesi için yeterliydi hatta şu an koşarak buraya geldiğini tahmin edebiliyordum.
Bizim alışılmış bir döngümüz vardı: ben başımı belaya sokardım, sonrasında hyunga haber verirdim ve o da o an her ne iş yapıyorsa beni kurtarırdı.
Yedi yüz seksen iki saniyenin sonunda hyung inşaata gelince bunun bir rekor olabileceğini düşündüm. Alt katta bana sesleniyordu, ona burada olduğumu söylemek istedim ancak tek bir ses çıkaracak mecalim yoktu. Zaten birazdan buraya gelip beni bulacağı için boş yere kendimi yormaya gerek de yoktu.
Dediğim gibi olup elli saniye sonra bulunduğum kata geldi ve beni aramaya başladı. Ona seslenmek istedim ancak ağzımdan acıya dair nidalar dökülmüştü. Bu bile beni fark etmesine yetmişti zaten.
Sesin geldiği yöne dönünce gözlerini kısarak beni seçmeye çalıştı. Havanın hala karanlık olması görmesini zorlaştırıyordu.
En nihayetinde bana ulaştığında beraberinde endişe yüzünün her bir milimini sarmıştı.
Bakıştık bir süre.
Yanaklarımın sıcak bir şeyle kaplandığında suratımı avuçlarının arasına aldığını anlamıştım. "Jungkook, neden gözlerin kırmızı? Ağladın mı?"
Başımı hayır anlamında salladım fakat hyung suratıma merakla bakmaya devam edince başımı sallayamadığımı anladım.
En sonunda vazgeçti derken bir adım geriledi ve beni süzdü. "Neden çıplaksın?" O ana kadar çıplak olduğumu bile bilmiyordum.
Utanmıştım.
Hyungun önünde çıplak durmaktan değildi utancım. Önünde, tecavüze uğrayan çıplak bir bedenim olduğu için utanmıştım.
Birkaç kez kıpırdamaya çalıştım fakat yine yapamadım. O da böyle olmayacağını anlayınca iç çamaşırımı bana giydirmek üzere harekete geçti.
Bir süre yine ses gelmeyince hangi ara kapadığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Önümde değildi, sanırım iç çamaşırımı bulmak için çabalıyordu.
"Jungkook, bu kan..." Cümlesini yarım bıraktı ve derin bir nefes aldıktan sonra bağırdı.
Sonrasında bir süre sustuk. Zaten en iyi yaptığımız şey de bu olmalıydı.
Yanaklarımda yeniden bir sıcaklık hissedince yine hyungun elleri sandım fakat hyung ellerini belime dolamıştı. Kollarını daha da sıkılaştırdığında yanağımdaki sıcaklığın göz yaşlarım olduğunu fark ettim.
Bir süre öyle kaldığımızı tahmin ediyordum ardından kollarımdan tutup beni ayağa kaldırmıştı. Üzerimi giydirdiğini bile fark etmemiştim, ona gerçekten minnettardım.
İnşaattan çıkarken topallamama dayanamamış ve beni kucağına almıştı. Beni sırtına almadığı için yeniden minnettardım ona. Çünkü arkama bakmak istemiyordum, bana güven veren şey hyungun kollarıydı. Ayrıca yüzünü yakınımda görmek bana güç veriyordu, korktukça ona bakıyordum ve güvende hissediyordum.
Ağır ağır gidiyorduk. Ben ağlıyordum, o ise bana ağlamamamı söylüyor fakat çok geçmeden kendisi ağlıyordu.
Yurda girince Jimin hyung ile kaldığı odadaki banyoya girdik. Beni yıkadıktan sonra kendi kıyafetlerinden getirmiş, beni yeniden giydirmişti.
Jimin hyung ne olduğunu soruyor fakat ikimiz de tek bir kelime çıkartmıyorduk.
En sonunda beni temizlediğinde yatağına yatırdı ve üzerimi örttü.
Ona teşekkür etmek istedim ama sesim çıkmıyordu ki! Sinirden ağlamaya başlayınca hyung yanıma oturdu. Onun bana yaptıklarından sonra teşekkür etmek istiyordum sadece, neden konuşamıyordum?
"Jimin, Jungkook'un yanında dur."
Hyung kapıya yönelince kaşlarımı çattım. Nereye gidiyordu?
Jimin hyung içimi okuyormuş gibi, "Nereye?" diye sordu.
"Kang'ı öldürmeye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends ✺ v.kook ✅
FanfictionOkula yeni gelen Taehyung, Jungkook'un yaşamını yönlendiren başkişi olur. Demian adlı kitaptan esinlenmiştir.