six

6K 560 202
                                    

Pekala, şuan aklımın ucundan geçirmediğim bir manzaraydı bu. Bay Kang bana doğru geliyordu. Beni görünce irkildi, suratı buruştu ve karmakarışık oldu. Daha sonra ise arkasını dönüp hızlıca gitti.

Saatlerce bunun nedenini düşünüyordum, daha fazla düşünebilirdim fakat daha sonra kafa yormaya karar vermiştim.

Okula vardığımda Taehyung'u gördüm fakat görmemezlikten geldim. Çok geçmeden yine neşeyle yanıma geldi. "Günaydın Jungkook. Nasılsın? Sanırım Kang seni artık rahatsız etmiyordur, öyle değil mi?"

Şaşkınlıkla durdum. "Yoksa ona bir şey mi yaptın? Beni görünce gitti, uzun zamandır da hiç rastlaşmadık."

"Güzel. Eğer bir daha yanına gelirde sana bir şey yapmaya çalışırsa, ona Taehyung'u unutma, de."

"Ne alaka? Yoksa ona para mı verdin? Ya da dövdün mü?"

Başını iki yana salladı. "Hayır sevgili dostum. Çünkü sen daha önce denemiştin bu yolu."

Ne yaptıysam ağzından laf alamadım. En sonunda pes ettim ve zil çalınca sınıftan birlikte dışarıya çıktık.

Taehyung sürekli bana bakıyor, bir şey söylemeye hazırlanır gibi ağzını açıyor fakat sonra vazgeçer gibi ağzını geri kapatıyordu. En sonunda kafeteryanın önünde durup, bedenimi ona çevirdim. "Bana bir şey mi söyleyeceksin?" Ellerimi göğüs hizamda çapraz bağlamıştım. Nedense şimdi ben ondan üstün gibi duruyordum.

Dediğim gibi o çok farklı biriydi. Kendinden emin, bakışları altında ezilebileceğiniz kişi gitmişti. Şu an bakışlarını kaçıran, söylemek istediği şeyi söylemeye çekinen biri vardı sanki karşımda. Onu ilk defa kendinden emin görmüyordum.

"Almanca ödevi için bana yardım edebilir misin?" Suratına bakakaldım. Gözlerime baktıktan sonra eski güveni geri gelmiş gibiydi. "Almancam pek iyi değil, bende sana istediğin bir şeyi öğretirim, istersen."

Kaşlarımı çatmış, ona baktım. "Ödev yapmak istemiyorum, başkasını bulabilirsin. Ayrıca benim Almancam da iyi değil. Üst sınıflardan Namjoon hyung beş dil biliyor, ona git."

Ters yöne dönüp yürümeye devam ettim. Taehyung her zamanki onu umursamamamı takmamış ve seri adımlarla bana yetişmişti.

"Bak tek bildiğim şey, ich bin Jungkook. Şimdi beni yalnız bırak."

Bu sefer cidden gider sanmıştım ama bir süre bana yüzünde oluşan tebessümle baktı ve sonunda "Dein Akzent ist so süß," dedi.

Ne dediğini anlamayıp, merak etsem de ne dediğini sormadım. Almancası'nın iyi olduğunu adım gibi biliyordum. Derslerde kağıdı sonuna kadar nasıl doldurduğunu görmüştüm.

"Ne dediğimi sormayacak mısın?" diye sordu tek kaşını kaldırarak. Başımı iki yana salladım, sormayacaktım. Eliyle saçlarını dağıttıktan sonra kıkırdadı. "Öyleyse seninleyken kuramadığım cümleleri farklı bir dilde söylersem ve sende sormazsan, sorun olmaz?"

Burnumdan soludum. "Küfredeceksin, değil mi? Pekala istediğin kadar küfret, sana anlamını sormayacağım."

Yüzü yeniden eski haline döndü. Soğuk, boş bakışlı Kim Taehyung'a.

"Bunun için Korece daha iyi bir seçenek gibi duruyor."

Benimle dalga geçtiğini anlamak zor bir şey değildi. Zaten aptal biriydim ve o sadece işleri daha da anlaşılmaz hale sokuyordu. Onu anlayamıyordum ve bundan nefret ediyordum. Sinirle sol ayağımı yere vurdum ve bu sefer arkamdan gelmemesini umut ederek seri adımlarla orayı terk ettim.

Bir süre gelmeyeceğini sandım fakat okul kapısındayken birden birisi dirseğimden yakaladı beni. Sinirle döndüm O'na.

"Sana hiçbir zaman küfretmem Jungkook, beni yanlış anladın." Kolumdaki elini yavaşça geri çekti. "Ben sadece sürekli yanında dolaşan sikik hyung'un kim diyecektim."





taehyung'un kurduğu cümle "aksanın çok sevimli" anlamına geliyor yanlış yazmadıysam jdsşnsndal

friends ✺ v.kook ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin