"Yapma, yalvarırım yapma...
"Lütfen, lütfen..."
Bir anda uyandı. Kabus görmüştü. Yine... Birkaç haftadır böyleydi. Gecelerini kâbuslar süslüyordu. Yatağında doğruldu. Ter içinde kalmıştı. Yavaşça yerinden kalktı. Gördüğü kâbusun etkisini üzerinden atamamıştı henüz. Banyoya geçti ve elini yüzünü yıkadı. Islanmış tişörtünü değiştirdi. Uyumak istemiyordu. Pencereyi açtı. Soğuk hava minik odasına doldu. Bütün bunlar yaşanmamış olsaydı keşke diye düşündü. Hava çok soğuktu ama yine de üşümüyordu. İçi buz tutmuştu çünkü. Çoktan karlar yağmıştı yüreğine. Ağlamaya başladı. Yapayalnız, çaresiz hissetti kendini. Rüzgar saçlarını uçuştururken, geceye ölmeyi diledi. Ama yapamazdı. 'Yalnız değilim.' diye hatırlattı kendine. Yapması gerekenler vardı. Verdiği sözler... Bir amacı vardı. 'Yalnız değilim.' diye fısıldadı rüzgâra. Eliyle gözyaşlarını sildi. Amacına giden yolda her şeyi yapmaya hazırdı. 'Ben güçlüyüm' diye hatırlattı kendine. Gerçekten çok güçlü bir kadındı. 'Ağlamayacağım.' diye söz verdi geceye.
Çünkü bir planı vardı ve Hermione Granger bugüne kadar hiç başarısız olmamıştı.
BİRİNCİ BÖLÜM
"Dışarıda yağmur yağıyordu. Yağmuru severdi. Toprağın yağmurdan sonraki kokusunu severdi. Usulca şemsiyesini kapadı ve..."
Olmuyor, olmuyor diye bağırdı önündeki kâğıdı alıp buruşturarak. Çevresi buruşturulmuş kâğıtlarla doluydu, masasının üstü boş kahve bardaklarıyla... Saçı başı dağılmıştı. Yazı masasından kalktı ve küçük kanepeye oturdu. Dizlerini karnına çekti ve düşünmeye başladı. 'Bu iş olmayacak, yeteneksizim.' diye kendi karamsarlığında tam gaz sürüklenirken kocası çalışma odasının kapısını araladı.
"Girebilir miyim?" diyerek elindeki iki kahve kupasını gösterdi.
"Gel" dedi eşi. Mutsuz gözleriyle kocasına baktı ve elindeki kahveyi alıp küçük bir teşekkür öpücüğü verdi.
"Bir sabahta birlikte uyansak, kahvaltı etsek. Sence de bir değişiklik olmaz mı?" diye sordu Sirius sırıtarak. "Hem bu odanın hali nedir? Dağınık ve havasız. İlham perilerin kaçmasın diye mi pencereyi açmıyorsun?" dedi ve yerinden kalkıp camı açtı. Sonra karısının yüzüne baktı gülümseyerek. "Yine karamsarlık denizinde yüzüyorsun gibi bir halin var?"
"Yapamıyorum. Yeteneksizim. Salak gibi işimden istifa ettim. Ne sanıyordum ki? Kafamdaki birkaç paçavra düşünceyi kağıda dökünce kitap olacağını mı? Bu nasıl bir özgüven ise! Gerçekten nasıl da inandım bir yazar olacağıma. Kendime şaşıyorum. Sana da çok kızgınım. Beni bu saçma düşüncelerden caydırıp öğretmenliğe devam etmemi sağlamalıydın. Ama yok, şimdi hem mutsuzum hem işsiz." diye bir çırpıda sıraladı aklındakileri.
Sirius bu çıkışlara alışkındı. İki üç günde bir mutlaka böyle veryansın eder, onu suçlar, yeteneksizliğinden dem vururdu. Sirius ise sabırla karısını dinler, onun bütün söylediklerini çürütür ve ona güven kazandırmaya çalışırdı. Bugün de sıradan bir sabahtı işte. Dertli dertli iç çeken karısına baktı.
"Hayatım sen çok yeteneklisin. Neden kendine haksızlık ediyorsun? Senin tek sorunun yapacağına inanmaman. Kendine inansan her şey düzelecek, sen de böyle kâğıt israfı yapmak zorunda kalmayacaksın. Gerçekten ne zaman inadından vazgeçip bilgisayarda yazmaya başlayacaksın? Hayır, merak ettiğim bu teknoloji düşmanlığın niye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH VE KAHVE
FanfictionHayatı acı içinde geçmiş, yapayalnız genç bir kadın olan Hermione Granger, taşıdığı büyük sır ile birlikte verdiği sözü tutmak için Londra'ya gelir. Ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirebilmek için bir plan yapar. Fakat hiç düşünmediği bir o...