ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

494 31 12
                                    



   Biraz geç kalmıştı. Usulca koltuklardan birine geçip oturdu. Prova çoktan başlamıştı. Uzun kahverengi saçlarını toplamıştı ama provaya yetişme telaşından saç tellerinden bazıları özgürlüklerini ilan etmişlerdi çoktan. Dağınık bir görüntüsü vardı. Bunu umursamadı. Atkısının ucuyla terini kuruladı. Tokasından kurtulan bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı ve provaya odaklandı. 

   Sahnede Snape ve iki güzel kadın vardı. Hermione, Snape'e baktı. Partide tanıştığı sıkılgan, kendisine bakılmaktan hoşlanmayan, garip adama... Bu adam nasıl tiyatrocu olur diye düşünmüştü. Gerçi ağzı iyi laf yapıyordu ama bir tiyatrocudaki o kendini gösterme olayı yoktu. Aksine gölgelerin adamıydı Severus Snape. 

   Ama şu an, sahnede gördüğü bu adam bambaşkaydı. Güçlü, tok sesi, etkileyici, jest ve mimikleri, kendine güvenli duruşu ve en önemlisi insanı içine alan bakışlarıyla izleyeni kendine hayran bırakıyordu.

Tam anlamıyla rolüne bürünen Snape, sahnede bir adım attı. Karşısındaki kadına dönerek;

"Helena planımızı senden saklayacak değiliz.

  Yarın su aynasında gümüşten suretine

  Bakarken Phoebe ve çiğ tanecikleri

  Süslerken çimenleri Atina'dan sıyrılıp

  Gideceğiz ikimiz kınsız bir kılıç gibi."

"İkimizin sere serpe altına uzandığı 

  Tatlı rahiyasıyla hülyalara daldıran

  O çuha çiçekleri ile dolu ormanda

  Lysander'im ve ben buluşacağız yarın

  Atina'dan ve Atinalı herkesten uzaklara

  Yepyeni bir hayata başlayacağız aşkla 

  Elveda nice güzel oyunlar oynadığım

  Tatlı dostum Helena! Dua et ardımızdan

  Dilerim talih sana Demetrius'u versin

  Vaadini tut Lysander!

  Tütsem de gözlerinde, gözlerimde tütsen de

  Yarın gece yarısına dek sabır gerekli bize"

"Geleceğim Hermiam!"

"Evet arkadaşlar biraz ara veriyoruz."

Snape, yönetmene döndü,

"Sahnenin bitmesine çok az kaldı. Neden ara verdik?"

"Işıklarda bir problem var."

Snape canı sıkkın, sahneden indi. Üzerindeki ceketi çıkardı ve önünde duran koltuklara bıraktı. Elini saçlarında gezdirdi. Yanına gelen asistan ile bir şeyler konuştu. O sırada orta sıralarda oturan Hermione'yi gördü. İlk tanıştıkları günkü gibiydi. Dalgın, hüzünlü gözleriyle sakince kendisine bakıyordu. Sonra tuhaf bir şey oldu. Hermione ona gülümsedi. Son derece içten bir şekilde. Bu gülümseme gözlerindeki üzüntüyü dağıtmamıştı. Belki de o yüzden yüzüne bu kadar yakışmıştı. Severus'un aklı karışmış, gözleri genç kadının dudaklarında takılı, bir süre öylece durdu. Sonra yürümeyi hatırlamış gibi yavaş adımlarla Hermione'nin yanına gitti. 

"Gelmişsin." dedi. Hermione ayağa kalktı.

"Unuttunuz sanırım."

"Unutmadım."

SİYAH VE KAHVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin