Gece iyice örtmüştü kentin üstünü. Şehrin gürültüsü artık evlerin içine çekilmeye başlamıştı. Bulutlarla kaplı gökyüzü bu gecenin de sakin geçmeyeceğini söylüyordu. Siyah saçları, siyah paltosu, elindeki siyah şemsiyesi ile bir adam bu kapkara geceye olabildiğince yakışır şekilde hızlı adımlarla sokakta yürüyordu. Aklında bu gece yiyecekleri akşam yemeği vardı. Her zaman ki gibi Jo'nun güzel yemeklerini tadacağı, Harry ile sohbet edeceği, Sirius'un aptal sataşmalarını çekeceği, her ay yaptıkları sıradan bir akşam yemeği... Değildi oysa.
Bu geceki yemekte aralarında bir yabancı olacaktı. Tanıştıkları günden bu güne kendisini şaşırtan, ukalalık eden, kaba, sinir bozucu genç bir kadın. Biraz Sirius'un kız versiyonu gibi. Bu son düşündüğüne kendi kendine gülümsedi. O kadar da değil. Ama tuhaf bir kızdı. Niye böyle aklına düşmüştü ki, anlamamıştı. Bugüne kadar kimse ona ukalalık yapmadığı için mi? Kafası bunlarla o kadar meşguldü ki varacağı yere ulaşmıştı bile.
Kapıda kendisini karşılayan Jo ile kucaklaştılar. Ev her zaman ki gibi güzel yemek kokularıyla sarmalanmıştı. Sirius kendisini gördüğü an;
"Snape, inanamıyorum tam vaktinde geldin. Oysa ki dakiklik hiçbir zaman senin özelliklerin arasında olmadı." dedi selam bile vermeden. Severus bir iç çekti, işte başlıyoruz dermişcesine.
"Bunu düğününe geç kalan adam mı bana söylüyor?" diye sorunca Jo bir kahkaha patlattı.
"İşte bu konudan bahsetmeyecektin Sirius, tuzağa düşen sen oldun." dedi genç kadın kocasının beline sarılıp.
Sirius kendine içten içe küfredip, "Herkes o gün küçük bir kaza atlattığımı hatırlıyordur umarım." diye homurdandı.
"Neyse ne." diye sırıttı Snape. "Sen o düğüne geç kaldın. Hala şaşırıyorum bu şartlarda Jo seninle nasıl evlendi?"
"Evlenmemesini tercih ederdin tabi."
"Düğüne kadar elimden geleni yaptım diyelim."
"Ben de kocasına bunları söyleyen biriyle Jo nasıl arkadaş onu bilmiyorum."
"Senin bilmediklerin okyanusları doldururdu herhalde, Black."
Sirius sinirle Snape'e cevap verecekken, Jo gülümseyerek iki adamın arasına girdi.
"Bu gece hakkında ne konuştuğumuzu hatırladığınızı düşünüyorum baylar. Bunamak için daha çok gençsiniz. O halde neden yemeğe geçmiyoruz. Hem Bayan Granger'ı da beklettik." dedi kocasına keskin bir bakış atarak.
Sirius, Snape'e söyleyeceği lafları yemek masasına saklayarak ilerledi. Jo'ya bir söz vermişti belki ama bu adamın da kendisini ezmesine izin veremezdi. Severus ise Sirius'u zihninde geride bırakmış odaya doğru ilerlemişti bile.
Hermione Granger saçları örgülü, üstünde her zamanki spor kıyafetleri, koltuklardan birine oturmuş, Harry ile tatlı tatlı sohbet ediyordu. Snape karşısında takındığı tavırdan olabildiğince uzaktı. Severus'un odaya girdiğini görünce önce sanki onu beklemiyormuş gibi hafifçe kaşlarını çattı, sonra da ayağa kalktı ve onu selamladı.
Sirius herkesi yemek masasına davet ettiğinde Jo'nun yönlendirmeleriyle Severus ve Hermione masada karşılıklı oturur buldular kendilerini. Severus, Jo'nun bunu kasıtlı yaptığına emindi. Aklı sıra onları yakınlaştırmaya çalışıyordu.
Siyahlara bürünmüş adam hiç konuşmadan karşısında oturan kıza baktı. Yavaşça yemeğini yiyordu. Zarifçe gülümsüyor, kendisine yöneltilen sorulara nazikçe cevaplar veriyordu. Kimdi bu kız? Neden Jo ve ailesine bu kadar yakın davranıyordu ki? Bir anda Hermione kafasını kaldırdı. Kahve renkli gözler, siyah renkli gözlerle buluştu. Öylece takılı kaldılar birbirlerine. Kahvedeki hüzün, siyahlara aktı. Siyah, sarıp sarmaladı kahveyi. Sanki kimse yokmuşcasına. Dünya onlara aitmişcesine. Sonra Hermione kendine geldi. Dalıp gittiği siyah derinliklerden kendini çekti. Ortamdaki garip sessizliği dağıtmak istercesine,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH VE KAHVE
FanfictionHayatı acı içinde geçmiş, yapayalnız genç bir kadın olan Hermione Granger, taşıdığı büyük sır ile birlikte verdiği sözü tutmak için Londra'ya gelir. Ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirebilmek için bir plan yapar. Fakat hiç düşünmediği bir o...